28 Şubat’ı Hariçten Okumak

28 Şubat'ın iç dinamikleri kesinlikle yadsınamaz, fakat hariçten bir 28 Şubat okuması yapılmadan da büyük resim görülemez.

Yeni Türkiye’nin darbelerle yüzleşme süreci, 28 Şubat 1997’de alınan MGK kararlarıyla demokrasiye balans ayarı yapan askerlerin gözaltına alınmaları ve tutuklanmalarıyla devam ediyor. Askerin yönetime dolaylı yollarla el koyduğu bu süreç, Refah-Yol hükümetinin düşürülmesi ile doruk noktasına ulaşmış ve Türkiye’yi “eksene oturtma” çabalarıyla devam etmişti. Türkiye’nin 2000’lerin sonunda yoğun bir şekilde muhatap olduğu “eksen kayması” suçlamalarında kaydığı iddia edilen “ekseni”, aslında 28 Şubat’la oturtulduğu eksenden uzaklaşmasından başka bir şey değildi.

28 Şubat ekseni, Soğuk Savaş sonrasında güvenlik endişeleri taşıyan Türkiye’nin girdiği bölgesel ittifaklarla şekillendi. 1990’ların ikinci yarısından itibaren belirginleşen “Made in USA” Türkiye-İsrail stratejik ittifakı, Türkiye’de ülkenin güvenliğini Tel Aviv- Washington hatları üzerinden kuran ve bölgesel vizyonu da bu hatlarla sınırlandırılmış asker- bürokrat- sivil yapılanmasını vücuda getirdi. Bu yapılanma, bir yandan stratejik ittifaka yönelik bölgesel beklentileri karşılamakla, diğer yandan ise ülke içinde bu ittifakın devam etmesinin garantörü olmakla vazifelendirildi.

Bölgesel beklenti, Ortadoğu’da Arap olmayan, batı kampında yer alan ve yarı-demokrasi ile yönetilen Türkiye ve İsrail’in bölgenin serseri devletlerine karşı bir direniş hattı oluşturmasıydı ve bu hat ABD’nin bölgedeki çıkarları açısından Alan Makovsky’nin deyimiyle “Soğuk Savaş sonrası Ortadoğu’sundaki en önemli gelişmelerdendi.” Bu hattın oluşumunda, ABD’deki İsrail lobisine yakın Alan Makovsky, Morton Abromovitz, Richard Perle ve Harold Rhode gibi isimlerin kulis çalışmaları oldukça etkili oldu. Tabii ki Türkiye’nin İsrail’le paylaştığı Suriye, İran ve Irak’a karşı ortak tehdit algısı da büyük rol oynadı. Bu doğrultuda ikili ilişkiler tarihi normal seyrinin dışına çıkarak “istisnai” bir döneme girdi. 1949’dan 1991’e kadar İsrail’e karşı mesafesini koruyan Türkiye, kısa sürede İsrail’in stratejik müttefiki haline dönüştürüldü. Türkiye ve İsrail arasında birçok askeri anlaşma imzalandı, karşılıklı ziyaretler gerçekleştirildi. İsrail Türkiye’ye silah ve Washington’a dolaylı ulaşım; Türkiye de yalnızlığın simgesi İsrail’e coğrafi derinlik ve büyük askeri ihaleler verdi.

Stratejik ittifakla kurulan eksen, Erbakan hükümetinin işbaşına gelmesiyle birlikte en büyük meydan okumasıyla karşı karşıya kaldı. Erbakan’ın İran ve Libya seyahatleri, İslam dünyası ile yakınlaşma çabaları, İsrail aleyhindeki açıklamaları vs., yukarda bahsedilen asker- bürokrat- sivil yapılanmasının, stratejik ittifakın sıhhat ve selameti için garantör rolünü oynamasının vaktini getirdi. Garantörlüğün bahanesi olarak laiklik, metodu olarak da baskı seçildi. 28 Şubat ekseninin mimarı Makovsky, o günlerde 28 Şubat ekseninin bülteni olarak yayın yapan İslamofobik Daniel Pipes’in Middle East Quarterly dergisinde yazdığı bir yazıda eksen karşıtlarıyla mücadelenin reçetesini verdi. Öncelikle “Amerikan dostu” Türkler, özellikle ordu içindekiler desteklenmeli; “laiklik” vurgulanmalı; Erbakan’a mesafeli davranılmalı ve eleştirilerine ağır cevaplarla karşılık verilmeliydi (How to Deal with Erbakan, Middle East Quarterly, March 1997, pp. 3-8). Makovsky aynı yazısında ABD hükümetini, son günlerde İsrail’in MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelttiği bir suçlamadan aşina olduğumuz bir tarzla uyarmaktaydı: “Erbakan’ın, NATO’nun ve ABD-Türkiye’nin savunma ve terörizm karşıtı sırlarına erişimi var. Bunları İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerle paylaşabilir.”

Ülke içinde ve &uuml

Etiketler: