Süpergüç Adayı Çin’in Arap Baharı Korkusu

Ekonomik ve askeri gücü ile dünyayı korkutan Çin’in Arap Baharı’nda Ortadoğu’da yaşadığı köşe kapmaca bir anlamda süper güç olmanın başka yönleri olduğunu da ortaya koydu.

Dünya politikasında süper güç olmak kolay değil. Hem de siyasal aktivizm ve hareketliliğin artık küreselleştiği ve boyut değiştirdiği böyle bir dönemde. Bu çağda ekonomik kalkınma ve güç, askeri modernizasyon ve toplumsal uzlaşı propagandaları bazen yetersiz kalabiliyor. Rejimin halktan korktuğu ve meşruiyetini halka dayandıramadığı devletler mesele dünya politikası olunca bir yere kadar söz sahibi olabiliyor. Toplumsal hareketlere veba muamelesi çekilirken, ekonomik gücün kazandırdığı fors da yalan oluyor. Bazen ejderha sanılan güçler dünyanın bambaşka bir bölgesinde meydana gelen bir halk hareketi sonucu köşeye sıkışmış bir kaplana dönebiliyor.

Son yirmi senede sergilediği ekonomik kalkınma sonrası artık birçokların Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte dünyanın ikinci süper gücü olarak adlandırdığı Çin Halk Cumhuriyeti, Arap Baharı başladığından beri Ortadoğu siyasetinde tam da böyle bir köşeye sıkışmışlık yaşıyor. Başta ABD ve Avrupa devletleri olmak üzere herkesi hazırlıksız yakalayan Arap Baharı, Çin ve izlediği dış politika üzerinde bambaşka bir etki yaptı. Afrika’da neredeyse ülkelerin ekonomilerini yönetmeye başlamış, kıtadaki otoriter rejimlerin emniyet sübabı haline gelmiş, Latin Amerika’da büyük yatırımlarla Amerika’nın çıkarlarını tehdit edecek seviyeye ulaşmış, Orta Asya’da Rusya’nın arka bahçesi saydığı bölgelerde etkinliğini artırmış, Güney Çin Denizi’nde Spratly adaları yüzünden Filipinlere kabuslar yaşatan, Pasifik’de Senkaku Adaları sorunu yüzünden Japonya’ya kafa tutan, Amerika’nın en büyük kreditörü olup ekonomik gücün getirdiği siyasi etkinin nimetleriyle beslenen Çin devleti mesele demokratikleşme olduğunda tamamen savunmaya çekilmiş durumda. Dünya politikasında söz sahibi bütün devletler bir şekilde olaylar karşısında pozisyon bildirirken önümüzdeki dönemdeki süper güç olarak adlandırılan Çin’in esamesi okunmuyor. Suriye konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde kullandığı veto gücü sayılmazsa haberlerde adından dahi bahsedilmiyor. Peki bu süpergüç Arap Baharı’nda ne yapıyor? 

ÖNEMLİ OLAN REJİM DEĞİL İSTİKTAR

Çin devleti için Arap Baharı iki açıdan önemli bir sorun oluşturuyordu. Öncelikle enerji kaynakları konusunda oldukça hassas olan ve artan enerji ihtiyacını karşılamak için bölge devletlerine yanaşmaya çalışan Çin için bölgede özellikle doğal kaynakları olan ülkelerde yaşanabilecek siyasi istikrarsızlık ciddi bir problem yaratabilirdi. Böyle bir senaryo da Çin önce doğal kaynağın taşınmasında sorun yaşayabilir ve bunun yanında siyasi istikrarsızlığın getireceği belirsizlik ve sonrasında yaşanabilecek petrol fiyatlarındaki yükselmeden son derece olumsuz etkilenebilirdi. Çin senelerdir Afrika’daki ülkelerle olan enerji kaynaklarına dayalı siyasetini bu düşünce ışığında yönetmiş ve otoriter rejimlerin istikrarı için elinden geleni yapmıştı. Bu siyaset dahilinde özellikle Zimbabwe gibi otoriter ve baskıcı ülkelerde yaşanan insan hakları ihlallerine karşı uluslararası kamuoyunun gösterdiği tepkileri bastırmaya ve uluslararası yaptırım çalışmalarını da bloke etmeye çalışmıştı. Olayların Libya’ya yayılması Çin için Arap Baharı’nı bu yönüyle ortaya çıkarıyordu. Petrol üreticisi bir Afrika ülkesi’nde yaşanan iç karışıklık Çin açısından rejime destek haricinde müdahale edilmemesi gereken bir olaydı.  Hatta bu dönemde bazı ajanslar Çin şirketlerinin Kaddafi’ye silah satmaya hazırlandığı konusunda haberlere yer vermişti.

TİANANMEN, TAHRİR OLUR KORKUSU 

Bu sırada durum kontrolden çıkıp Libya’da yaşayan 30 bini aşkın Çinli gündeme gelmeye başladığı için Çin yönetimi BM Güvelik Konseyi’ndeki oylamada çekimser kaldı. Çin’in Libya konusunda yaşadığı bu kafa karışıklığı ve Kaddafi’ye verdiği destek Çin’i Libya’da oldukça yaraladı.  Afrika’daki diğer ülkelerde yaptığı gibi Libya halkının da gönlünü kazanmak için çaba sarfeden Çin devleti takındığı tavır ile Libyalılara büyük bir hayal kırıklığı yaşatmıştı.Çin için Arap Baharı’nın daha da önemli bir tarafı devrimlerin yayılabilir karakterinden kaynaklanıyordu. Çin ülkedeki ekonomik kalkınmanın beraberinde getirdiği gelir dağılımı eşitsizliği ve yolsuzlukların halk üzerindeki etkisini her sene yüzlercesi meydana gelen küçük ölçekli halk hareketlerinden sezebiliyordu. Buna yaşanan siyasi ve dini baskı eklendiğinde durum daha da tehlikeli boyutlar alabilecek seviyedeydi. Tiananmen Meydanı’nda 20 sene önce yaşananların hayaleti hala Çin devleti üzerinde tüm canlılığıyla mevcuttu.

MÜBAREK VE MISIR KELİMESİ YASKLANDI

Bu durumda üretilen çare halkın Arap Baharı konusunda bilgilenmesinin önünü almak oldu. Tunus’da Arap Baharı’ndan Yasemin Devrimi olarak bahsedildiği günlerde Çin halkının meseleden haberdar olmaması için yasemin çiçekleri çiçekçilerden toplatıldı, Mısır’da gösteriler başladığında internet arama motorlarında Mübarek ve Mısır kelimelerine sansür uygulandı.  Medyaya uygulanan sansür arttırılırken, Ai Weiwei gibi sanatçılar da hapse atıldı. Çin yönetiminin asıl korktuğu Müslüman toplumlarda meydana gelen bu hareketliliğin Orta Asya’ya sıçrayarak Çin’in Şangay İşbirliği Örgütü’ndeki otoriter partnerlerini tehdit etmesi daha ciddi sonuçlar doğurabilirdi. Böyle bir durumda öncelikle bu rejimler yıkılacak veya ülkelerde istikrarsızlık ortaya çıkacak, bu gelişmelerde Çin’in Orta Asya’daki ticari çıkarlarını ve yatırımlarını ve enerji kaynaklarını tehdit edebilecekti. Dahası rejimlerin değişimi özellikle bölgesel örgütlerde yeni bir siyasi denge oluşturacak ve Çin’in bölge hakkındaki planlarını karıştırabilecekti. Çin’deki birçok uzman demokratikleşmenin ülkelerdeki Amerika ve Batı etkisini Çin aleyhine arttırdığı görüşündeydi. Son olarak Çin açısından durumu daha da tehlikeli kılacak olan Doğu Türkistan bölgesine komşu olan ülkelerde yaşanacak demokratikleşme hareketinin bu bölgeye de sıçraması ve bölgede sık sık yaşanan protestoların uluslararası bir hal kazanmasıydı. Bir başka deyişle Çin Tahrir Meydanı’nın Tiananmen’e gelmesini engellemeye çalışmıştı ama Urumçi’deki meydanlara gelmesi duruma başka bir nitelik ekleyecek ve sorun daha da karmaşıklaşacaktı. 

Ekonomik ve askeri gücü ile dünyayı korkutan Çin’in Arap Baharı’nda Ortadoğu’da yaşadığı köşe kapmaca bir anlamda süper güç olmanın başka yönleri olduğunu da ortaya koydu. Son gelişmelerle artık meşruiyeti iyiden iyiye sorgulanan BM Güvenlik Konseyi’ndeki daimi üyelik haricinde adından söz ettirmeyen ve çabalarının yarısını halkını yaşananlardan uzak tutmak için harcayan bir ülke olarak Çin’in yaşadıkları süper güç olma hedefi olan devletler için de bir ders niteliğnde.

Star / Açıkgörüş (15.04.2012)

Etiketler: