• Türkiye ve Somali arasında 8 Şubat 2024’te imzalanan Savunma ve Ekonomik İş Birliği Çerçeve Anlaşması birçok açıdan önemli mesajlar barındırıyor. Türkiye Cumhuriyeti Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Somalili mevkidaşı Abdulkadir Muhammed Nur’un Ankara’da imzaladığı anlaşma 21 Şubat 2024’te Somali Meclisi ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştır. Nitekim bir uluslararası anlaşmanın ulusal hukuk çerçevesinde uygulanabilmesi için Ulusal Mecliste onaylanması gerekir. Somalililerin rızasının olduğunu gösteren ve Somali halkının temsil edildiği Meclisteki bu anlaşmanın onay süreci barındırdığı mesaj itibarıyla oldukça önemlidir.
  • Milli Muharip Uçak programı kapsamında geliştirilen KAAN savaş uçağı 21 Şubat 2024’te ilk uçuşunu gerçekleştirdi. Böylelikle Türk kamuoyu ilk kez yerli ve milli imkanlarla geliştirilen insanlı bir savaş uçağının uçuşuna şahitlik etti.
  • Pakistan’ın yetmiş altı yıllık tarihinde yalnızca iki kez sivil bir hükümet beş yıl iktidarda kaldıktan sonra seçimler yapılmıştır. Bu durum son olarak 2018’de yaşanmıştır. Öte yandan 1947’deki kuruluşundan itibaren yirmi dokuz başbakan gören, parlamenter demokrasi geleneğiyle taçlanmış bir ülkenin iktidarda beş yılı tamamlayan tek bir başbakanının bile olmaması ise üzücüdür. 8 Şubat 2024’te gerçekleşen son seçimler de bir anomali olmayıp Pakistan’ın kendi siyasi koşullarında sergilediği istikrarlı ve demokratik bir davranış olarak görülmelidir. Bu durum incelendiğinde şu soruyla karşılaşılır: Demokrasi Pakistan’ın ihtiyaçlarına gerçekten uygun mudur yoksa mevcut siyasi düzenin yeniden gözden geçirilmesi mi icap eder? Son seçimler demokratik bir ülkede olması gerektiği gibi yapılmasının yanında Pakistan’ın yakın geleceği açısından ciddi sonuçlar doğurması nedeniyle de önemlidir. Eski başbakan İmran Han’ın durumu da bu önemi artırmaktadır. Dolayısıyla Pakistan’da seçimlerin istikrarlı biçimde rekabete sahne olduğu, çok sayıda siyasi parti ve bağımsız adayın Alt Meclisteki 266 sandalye için yarıştığı görülmüştür. Seçim sonuçları incelendiğinde liderliğini hapisteki eski başbakan İmran Han’ın yaptığı Tahrik-i İnsaf Partisi (PTI) en fazla sandalyeyi kazanarak seçimin galibi olmuştur. Ancak bu hareketin seçime parti olarak değil bağımsız adaylar şeklinde katıldığı hatırlanmalıdır. Pakistan demokrasisi açısından ilginç olan ise Mecliste sandalye kazanan 93 adayın PTI ekseninde olmasıdır. Eski başbakan Navaz Şerif’in desteklediği Pakistan Müslüman Ligi (PML-N) 75 sandalye kazanırken eski dışişleri bakanı Bilawal Bhutto Zardari’nin liderliğindeki Pakistan Halk Partisi (PPP) de Meclise 54 milletvekili göndermiştir. Bu tabloya göre Meclis çoğunluğunu elde etmek isteyen bir partinin 134 sandalyeye ihtiyacı olması nedeniyle hükümet kurmak güçtür. Bu sonuç aynı zamanda Pakistan siyasetine hakim olan belirsizliğe dikkat çekmekte ve önümüzdeki dönemde ülkenin istikrarsızlıkla karşılaşabileceğine işaret etmektedir. 13 Şubat 2024’te PML-N ile PPP arasında bir koalisyon hükümeti kurulması hususunda anlaşmaya varıldığı açıklanmıştır. Koalisyon hükümetinin liderliğini ise Navaz Şerif’in kardeşi ve eski başbakan Şahbaz Şerif’in üstlenmesi teklif edilmiştir. Pakistan Seçim Komisyonu da merkez sol PPP’nin yanı sıra Muttahida Kavmi Hareketi (MQM) ve bazı küçük partileri içeren koalisyonun Meclisteki 266 sandalyeden 150’sinden fazlasına sahip olduğunu yani çoğunluğu aldığını teyit etmiştir. Seçimlerde İmran Han’ın partisi en fazla sandalyeyi kazanmış olsa da çoğunluğu ele geçirmesini sağlayacak bir koalisyon kuramamıştır. Buna karşılık PML-N, PPP, MQM ve altı bağımsız milletvekili bir araya gelerek çoğunluğu elde etmiştir. Pakistan’ın siyasi dinamiklerini okumak güç olduğu kadar belirsizlikle de dolu bir süreçtir. Ülkedeki siyasi ortama kısa vadeli zaferler ve uzun vadeli sürdürülebilirliğin belirsizliği damga vurmuştur. Bu da yetmiş altı yıllık demokratik kültürün bir yansımasıdır. Seçimlerin hemen ardından muhtelif partilerin başarılı olduğunu düşündüğü görülmektedir. İmran Han’ın destekçileri partilerinin en fazla sandalyeyi kazanmasını kutlarken Navaz Şerif ve Şahbaz Şerif’in liderliğindeki PML-N de koalisyon hükümeti kurarak Meclis çoğunluğunu eline geçirmekten memnuniyet duymaktadır. Öte yandan bu seçim ülkedeki siyasi sadakatin muğlaklığına da dikkat çekmiştir. İmran Han’ın partisinin kayda değer destek sağlaması arkasındaki halk desteğini gösterirken seçimlerin sonucu ülkenin siyasi gelişiminde yeni bir aşamaya geçildiğini düşündürmektedir. Bunun dışında Pakistan siyaset arenası aslında ekonomi ve güvenlikle ilgili beklentilerin kritik kesişiminin gölgesinde kalmaktadır. Seçimlerin ardından kurulan koalisyon hükümetinin başarısı veya başarısızlığı da elbette ülkenin geleceğini şekillendirecektir. Yine de temel endişe hükümetin ekonomik kriz ve güvenlik sınamalarıyla nasıl başa çıkacağıyla ilgilidir. Çok ciddi ekonomik sıkıntılar yaşayan Pakistan’da ekonomik reform yeni hükümetin bir numaralı gündem maddesi olacaktır. Ordu başta olmak üzere müesses nizama göre Pakistan Adalet Hareketi’nden (PTI) ziyade PML-N ve PPP ile uyumlu çalışmak, muhtemel güvenlik tehditleri karşısında daha güvenli bir strateji olacaktır. Siyasi ve ekonomik krizler yönetilebilse bile güvenlik meselesinin kontrolden çıkmasının ülke açısından varoluşsal bir tehdit olacağı açıktır. Bu nedenle askeri bürokrasi gerektiğinde demokratik ilkelerden fedakarlık yaparak uzun vadeli güvenliğe öncelik veren partilerle iş birliği yapma arzusundadır. Pakistan’da süregelen siyasi istikrarsızlık ülkede sıkıntı oluşturmakla birlikte jeopolitik dinamikleri de güçlü bir biçimde etkilemektedir. Bunun bilhassa Washington yönetiminin liderlik ettiği QUAD (ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya) ve AUKUS (Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD) gibi Hint-Pasifik stratejik koalisyonları açısından geçerli olduğu söylenebilir. Bu durum eş zamanlı olarak fırsatlar ve sınamalar ortaya çıkarmakta; ABD ve bölgedeki müttefiklerinin stratejik çıkarları açısından potansiyel fayda üretirken 2017’de başlayan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru gibi projelere ise engel teşkil etmektedir. Pakistan siyasi krizi arkasında bırakırken Hint-Pasifik stratejisi, Afganistan’daki istikrarsızlık ve İran’ın dengesiz jeopolitik tutumundan kaynaklanan bölgesel ve uluslararası krizlerle başa çıkma kabiliyeti çok önemli olacaktır. İlaveten Pakistan’ın bir yandan ABD ile müzakere ederken diğer yandan Çin ile ilişkisini sürdürmesi yeni bir sınama olarak ortaya çıkacaktır. Çin’in Pakistan’daki Gwadar Limanı gibi projeleri etkin bir biçimde hayata geçirememesinin muhtemel sonuçları ABD’nin (Afganistan’dan çekilmesinden sonra giderek netleştiği üzere) Pakistan’ın bölgesel ve küresel çıkarlarını göz ardı etmesi ihtimaliyle birleşerek Pakistan’ın jeopolitik konumuna ciddi zarar verebileceği değerlendirilmektedir. Buna mukabil Pakistan ise yalnızca iç siyasi sorunlarına odaklanmak yerine karmaşık bir küresel düzen içerisinde çıkarlarını korumasını sağlayacak stratejik ve dengeli bir yaklaşım benimsemeye gayret etmelidir.

Bu Konuda Daha Fazla..

  • Pakistan’da merakla beklenen 12. genel seçimler, kaygan bir siyasi zeminde, yoğun ekonomik türbülans içinde ve derin güvenlik kaygıları arasında ve oldukça hizipçi bir atmosferde 8 Şubat 2024’te düzenlendi. Aşırı siyasi baskılara ve eşitsiz rekabet ortamına rağmen hapiste bulunan eski Başbakan İmran Han’ın Pakistan Adalet Hareketi (Pakistan Tahrik-i İnsaf, PTI) 265 sandalyeli Ulusal Meclis’te kazandığı 93 sandalye ile göz alıcı bir seçim zaferine imza atarak 75 sandayeli Pakistan Müslüman Ligi-Navaz (Pakistan Muslim League-Nawaz, PML-N), 54 sandalyeli Pakistan Halk Partisi (Pakistan Peoples Party, PPP) ve 17 sandalyeli Birleşik Halk Hareketi (Muttahida Qaumi Movement, MQM) gibi ülkenin tecrübeli geleneksel siyasi partilerini geride bıraktı. Ne var ki Parlamentoda salt çoğunluğu elde etmek için her partiye oyu orannda dağıtılan toplam 70 rezerv sandalye dahil olmak üzere 169 sandalyeye sahip olması gerekmektedir.

  • Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) operasyonel yetkinlik ve derinliğini artırdığı son yıllarda icra ettiği operasyonlarla göz önüne serilmiştir. Teşkilat bir yandan yurt içinde ve yurt dışında terörle mücadele operasyonlarında aktif olarak rol alırken diğer yandan uluslararası casusluk faaliyetlerinin önlenmesine yönelik de efor sarf etmektedir.

  • 2024 yılı Afrika için oldukça hızlı başladı. Etiyopya, kıtada bu anlamda en öne çıkan ülke. Denize çıkışı bulunmayan ve uzun zamandır denize çıkış yolları arayan Etiyopya, 1 Ocak 2024’te Somali’den bağımsızlık isteyen Somaliland ile bir mutabakat zaptı imzaladı. Bu mutabakat zaptı bağlamında Etiyopya, Somaliland’da 20 kilometrelik bir kıyı şeridi kiralayacak. Etiyopya’nın, Somaliland’daki Berbera Limanı ya da Awdal’da bir limandan faydalanması muhtemel. Ancak Awdal’da altyapı ve yollar yeterince gelişmiş değil.

  • Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in Türkiye’nin 40 adet Eurofighter Typhoon almak için görüşmeler yaptığını açıklaması ve akabinde de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya ziyareti öncesi ve sırasında aynı hususu gündeme getirmesi, söz konusu uçakların Türk Hava Kuvvetlerinin ara çözüm savaş uçağı ihtiyacının karşılanması sürecinde bir dönüm niteliği taşıyabilir. Bilindiği üzere Türkiye Ekim 2021’de ABD’ye yeni F-16 uçakları ve modernizasyon kitlerinin alımı için bir talep mektubu iletmiş ancak geçen uzun süreye rağmen görüşmelerde somut bir ilerleme kaydedilememiştir. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla NATO’nun öneminin artması ve Türkiye’nin savaş süresince oynadığı yapıcı rol Biden yönetimini anlaşmaya desteğini açıklamaya teşvik etse de başta ABD Kongresinde yükselen itirazlar olmak üzere çeşitli faktörler satışın gerçekleşmesini engellemektedir.

  • 30 Ekim 2023’te ABD Başkanı Joe Biden yapay zeka (YZ) teknolojisinin sunduğu potansiyelden yararlanmayı ve neden olabileceği riskleri minimalize etmeyi amaçlayan bir başkanlık emri imzalayarak YZ teknolojilerinin ABD’de kullanımına dönük bir rotanın oluşturulmasında önemli bir adım atmıştır. Başkan Biden’ın bu direktifinin öncesinde (2019 ve 2020’de) eski Başkan Donald Trump’ın iki yürütme emrini imzaladığı da unutulmaması gereken önemli bir detaydır. Trump’ın imzaladığı bu emirler Amerikan tarihinde YZ teknolojisinin yönetimine dönük bir başkan tarafından alınan ve sonuçlanan ilk iki resmi girişim olmuştur. Bu kararlarda ABD’nin alan dahilinde lider konumunda kalabilmesi için hükümetin YZ’yi nasıl kullanabileceği ve ne gibi stratejiler geliştirmesi gerektiğine odaklanılmıştır. Buna karşın göreve geldiği günden beri Biden hükümetinin konu bağlamındaki resmi yaklaşımı ise ağırlıklı olarak YZ teknolojisinin etik ve sorumlu kullanımını vurgulamak olmuştur. Biden’ın konu dahilinde öncelediği başlıklar incelendiğinde YZ uygulamalarında özellikle Amerikan vatandaşları üzerindeki yansımalarda etik standartlara ve toplumsal sorumluluğa bağlı kalınmasını sağlamaya odaklandığı görülmektedir.