İran ile İsrail arasındaki doğrudan çatışma şimdilik kontrol altında. Ancak bölgemiz açısından yeni bir denkleme işaret ediyor. Malum, 7 Ekim sonrası Ortadoğu'nun Gazze/ Filistin merkezli bir gerilim sürecine girdiğini konuşuyorduk. Netanyahu'nun Gazze'deki katliamları bölgedeki normalleşme trendini durdururken İsrail'in uluslararası imajına da büyük zarar verdi. Batı'nın çokça eleştirilen "koşulsuz desteği" bile Batı kamuoylarındaki Filistin sempatisini ve İsrail eleştirisini engelleyemedi. İki devletli çözüm küresel gündemin başköşesine otururken İspanya başta olmak üzere bazı Avrupa devletleri, Filistin devletini tanıma kararına yaklaştı. İşte böylesi bir ortamda Netanyahu, savaşa İran'ı doğrudan dahil edecek 1 Nisan Şam saldırısını yaptı ve bir anlamda istediğine ulaştı. İtibarını, caydırıcılığını ve iç desteğini korumak için Tahran; ölçülü, haber verilmiş ama İsrail'e ilk doğrudan saldırısını gerçekleştirdi. Şam saldırısını yapan havaalanına füzelerini ulaştırabilmiş olmayı iç siyasetinde ve bölgesel propagandasında kullanacak.
İsrail ile İran arasındaki çatışmanın uzun bir süredir devam ettiği bilinen bir gerçek. İsrail’in yıllardır Irak ve Suriye sahaları başta olmak üzere İran destekli Şii milis unsurlara yönelik hava saldırıları düzenlediği de kamuoyunun malumu. Özellikle 2020’den itibaren İsrail’in hava saldırılarında ciddi bir artış olduğu da söylenebilir. Ancak Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının ardından İsrail ile İran arasındaki çatışma hem siyasi hem de askeri olarak başka bir noktaya evrilme eğilimi göstermekte. İsrail’in direkt olarak İran’ın Şam Büyükelçiliği hedef alması da bu mihenk taşlarından biri olarak görülebilir. Bu saldırının ardından İran’ın 13-14 Nisan’da kendi topraklarından balistik füzeler de dahil olmak üzere misilleme saldırısı gerçekleştirmesi çatışmayı tüm dünyanın gündemine soktu. Biz de söz konusu saldırıyı tüm boyutlarıyla uzmanlarıyla konuştuk.
Cumartesi gecesi İran, yaklaşık 300 drone ve füzeyle İsrail'e misillemede bulundu. Böylece 1 Nisan'da İsrail'in Şam'daki İran konsolosluğunu vurmasıyla başlayan son gerilimde "doğrudan ancak kontrollü çatışma" dönemine geçtik. "Doğrudan" olması önemli zira İran ilk defa kendi topraklarından İsrail'e saldırdı.
İsrail’in Suriye’deki İran konsolosluğunu vurmasına cevaben Hamaney’in yaptığı ‘karşılık verilecek’ açıklaması, bölgesel vekâlet savaşının doğrudan savaşa evirilme ihtimalini artırdı. Netanyahu 7 Ekim’den beri hem Beyrut’ta hem de Suriye’de Hamas ve Şii milis hedeflerini vurarak çatışmayı genişletmeye çalışıyordu. İran ve Hizbullah’ın askeri olarak Hamas’ın yanında yer almayı reddetmesiyle ‘bölgesel savaş’ nispeten daha kontrollü bir biçimde devam ediyordu. Ancak Hamaney’in İran konsolosluğunun vurulmasının İran toprağının doğrudan hedef alınması anlamına geleceği şeklindeki açıklamaları Washington’u da alarma geçirdi. İsrail’le İran’ın doğrudan çatışması halinde, Biden seçim yılında en son arzu edeceği şekilde yeni bir Ortadoğu savaşına müdahil olmak zorunda kalacak. Bu da hem Ortadoğu’da yeni bir savaştan uzak durma hem de Gazze savaşının bölgeye yayılmamasını sağlama politikalarının iflası anlamına gelecek.