IŞİD Kısa Vadede Bitmez!

Milat gazetesine IŞİD sorununu yorumlayan SETA Dış Politika Araştırmacısı Mehmet Özkan, bölgenin IŞİD'den kısa vadede temizlenemeyeceğini belirtti.

IŞİD ne istiyor? Nasıl kuruldu?

IŞİD meselesi genel anlamda iki şeyden ayrı düşünülemez. Birincisi bölgede Arap Baharıyla beraber yaşanan sosyal dinamiklerin çok etkili bir şekilde harekete geçmesi; ikincisi ise bölge siyasetinde yaşanan gelişmeler. Özellikle Suriye konusunda Batı’nın kararsız tavrı ve hareketsizliği IŞİD türü örgütlenmelerin önünü açtı. Önceleri sadece Esad’ı devirmek için bir araya gelen insanlar sonraları kendi farklı ajandalarını oluşturdular ve IŞİD bu yapılanmalardan bir tanesi. Temel isteği ise kendi ajandasını uygulamak; o da bir İslam devleti kurmak.

“Tevhid ve Cihat” adıyla Ebu Musa Zerkavi tarafından Irak’ta kurulan IŞİD, El Kaide’nin bir kolu olarak ortaya çıktı. IŞİD’ın El-Kaide ile ilişkisi tamamen bitti mi?

IŞİD Suriye’de hareket ettiği ilk zamanlarında kendi meşruiyetini sağlamlaştırmak için kendisini El-Kaide’ye yakın gösteriyordu ve bir nevi bağlılık da istiyordu. Fakat zamanla güçlenince El-Kaide’nin kontrolü dışında faaliyetlere girişti. Bunun sonucu olarak El- Kaide IŞİD’ı tanımadığını ve kendisine bağlı olmadığını ilan etti. Gelinen aşamada İŞD ile El-Kaide arasında çok ciddi bir bağın en azından örgütsel anlamda olduğunu söylemek zor. Bir nevi kendi bölgesinde rakip bile görülebilirler.

Irak İslam Şam Devleti’nin (IŞİD) askeri ve ekonomik gücü nadir? En zengin terörist grup olduğu söyleniyor. Bölgede, önüne geçilmez bir güç olur mu?

IŞİD’in en temel gücü yabancı savaşçıları. Bu savaşçıların sayısının 3 bin ile 6 bin arasında olduğu söyleniyor ki yaklaşık 10 bin askeri olduğu düşünülen IŞİD için bu çok ciddi bir güç. Bunu yanında Irak ordusunun geride bıraktığı ağır silahlara sahipler. Ellinin üzerinde tanklarının olduğu tahmin ediliyor. Tüm bunların yanında 1,5 milyar dolar olduğu tahmin edilen bir nakit para varlığı var. Bu rakamlar tam olmasa da aslında IŞİD’in askeri ve ekonomik gücünü gösteriyor. Fakat bu gücü, onun önüne geçilmeyeceği anlamına da gelmiyor, aksine farklı stratejiler uygulanarak en azından meşruiyetinin halk tarafından sorgulanıp dışlanacağı geniş kapsamlı bir strateji gerekli.

IŞİD’in Suriye rejimi ile herhangi bir işbirliği var mı? Suriye’de faaliyet gösteren, IŞİD’i Irak’a yönelten neden neydi?

IŞİD ilginç bir şekilde hem Suriye rejimine karşı savaşıyor hem de Suriye rejiminin düşmanları olan gruplarla da savaştığı için dolaylı olarak da Suriye rejimine yardım etmiş gözüküyor. Aslında bunu şöyle okumak lazım. IŞİD en nihayetinde ajandasına uygun şeklide politikalarını belirliyor. Kendi ajandasına uyan bir durum oluşursa IŞİD bazı aktörlere yardım edip bazılarına karşıymış gibi gözüküyor. Yani son derece hibrid ve pozisyonların değişebileceği bir durum mevcut.

2014’te IŞİD, Irak’a kuzeyden ve doğudan ilerlemeye başlayınca bir anda dünya gündemine girdi. Örgüt, haziran ayında da Musul’u ele geçirdi. Dünya alarma geçti. IŞİD, bu hızlı ilerleyişi nasıl sağladı? Bölgeden destek geldi mi?

IŞİD’i güçlendiren en temel sebep, merkezî Irak hükümetine bağlı güçlerin Irak’ın Sünni bölgelerinden çekilmesidir. Bu oluşan boşluk IŞİD tarafından en iyi şekilde dolduruldu. Buna Sünni aşiretlerin de destek vermesiyle beraber IŞİD bir anda kendisini devlet gibi bir konumda buldu. En nihayetinde Sünni aşiretlerin en temel isteği güvenlik idi ve IŞİD da bu soruna çözüm bulduğu müddetçe kendisini güvende hissediyor. Kendisini Sünni bölgelerde sağlamlaştıran IŞİD kendi hareketli, genç ve dinamik askerlerine bir şekilde meşgul olacakları bir şey bulmalıydı. Bu IŞİD’in saldırganlaşıp Kürt bölgesine ve hatta güneye Şii bölgesine yönelmesine yol açtı. Şu anda IŞİD’in en temel gücü Sünni aşiretlerin desteğidir. Ne zamanki aşiretler desteğini çekmeye başlasın, süreç farklı bir şekilde gelişecektir. Bunun olması içinde alternatif güvenlik sağlayıcı mekanizmaların Sünniler için devreye girmesi lazım. Şu ana kadar Irak merkezî hükümeti bunu sağlamaktan uzak ve hatta bunu yapabileceğine dair inanç da çok zayıf.

Klasik bir ezberimiz var. Her kötülüğün arkasında o büyük ‘şaytan’ı ararız. IŞİD bir ABD (CIA)/ Batı projesi mi?

Ben şahsen uluslararası siyasetteki gelişmeleri okurken geçmişini bilmek gerektiğini ama sırf onun üzerinden pozisyon belirlemenin ciddi bir zihni hastalık olduğu kanaatindeyim. Bugün için IŞİD’i kimin kurduğunun bir önemi var mı? Şahsi kanaatim çok az önemli olduğudur. Kendi ajandası, askeri ve ekonomik gücü olan bir yapı var ortada ve bu yapıya karşı nasıl bir politika üretilmesi gerektiği konusu kökenden çok daha önemli. Artık son on yıllık tecrübe sonrası Türk aydınlarının olayları basit bir şekilde başkalarının ne yaptıkları üzerinden okumaktan vazgeçmeleri lazım. Önemli olan bizim ne yapmamız gerektiği ve nasıl bir politika izlememizdir. Şahsen bu tür söylemlerin Türkiye’nin düşünsel anlamda bağımsızlığına halel getirdiği kanaatindeyim ve sağlıklı bulmuyorum.

IŞİD, Irak’taki “Şii” ağırlıklı Maliki hükümetini resmen parçaladı… Irak ordusu bir milyon asker, IŞİD militanları 15 bin kişi… Bağdat’a kadar yürüdüler. Irak’taki siyasi istikrarsızlık bunu tetikledi mi? Irak’ta yeni kurulacak hükümet özelde IŞİD, genelde ülkedeki sorunları çözmeye muktedir olabilecek mi?

IŞİD’in bu başarısında tartışmasız bir şekilde Irak eski Başbakanı Nuri Maliki’nin uyguladığı mezhepçi politikaların etkisi çok büyük. Eğer merkezî hükümet gerçekten kapsayıcı bir politika izleseydi, bugün ne Kürtler ne de Sünniler kendilerini bu kadara merkezî yapıdan uzak hisseder miydi? Siyasal anlamda Bağdat’taki güç bu üç etnik yapı arasından paylaşılmış olsa da, insanlar psikolojik anlamda merkeze karşı soğudular. Ve bir nevi can simidi olarak IŞİD türü yapılara destek ve meşruiyet vermeye başladılar. Yeni kurulan hükümet için en temel sınav ne kadar kapsayıcı olup olmayacağı meselesi. Eğer yeni hükümet de Maliki dönemi politikalarını devam ettirirse, zaten fiili olarak üçe bölünmüş olan federal yapının doğası ve içeriği tekrardan tartışmaya açılacaktır. Bu da sosyal ve siyasi bölünmeleri çok daha net ortaya çıkaracak ve farklı çatışma alanları oluşturacaktır.

Bölgede, vahim bir şekilde baş gösteren Sünni Müslüman-Şii Müslüman çatışması var. Bu çatışmaların sonucu nereye evrilecek?

Bölgedeki Sünni-Şii çatışması bölgedeki sorunlara yönelik olarak devletlerin ürettiği farklı pozisyonların doğal sonucu aslında. Örneğin İran ve Suudi Arabistan’ın Suriye konusundaki farklı bakış açıları en temelde kendi ulusal çıkar ve tehdit algılarıyla doğrudan bağlantılı. Ama aldıkları siyasal pozisyon onları bir tür Sünni-Şia çatışması varmış gibi gösteriyor. Tabii burada devletler bazen bu tür bir bakış açısını da açıkça kullanmıyor değil. Ben şahsen her ne kadar bu tür Sünni-Şii politikası varmış gibi görünse de bu şekilde okumanın olayın sadece bir boyutunu görmek olduğu kanaatindeyim. Sünni-Şii rekabeti büyük resmin sadece bir parçası ve ana motivasyon değil. Belki bu çerçevede değerlendirilecek tek politika Maliki dönemi Irak merkezî hükümeti politikalarıdır. Ki o da göstermiştir ki, kısa vadede bu politika kazansa bile bu durum sürdürülebilir değil.

Son NATO Zirvesi’nde IŞİD’I bitirmeye yönelik ‘çekirdek koalisyon’ kuruldu. Ama biz biliyoruz ki, IŞİD oldukça karmaşık bir yapı. Öyle bir iki ayda yılda bitecek gibi görünmüyor. Askeri olarak bitirilse bile kökleri kurutulur mu sizce?

IŞİD’in askeri anlamda bitirilmesi ile köklerinin kurutulmasını ayrı iki kategori olarak görmek lazım. Askeri anlamda bitmesi ya da en azından zayıflatılması her şeyden önce güçlü bir iradenin varlığına bağlı. Son NATO toplantısında bu irade belirmiş gibi gözükse de, kısa vadede bunun bir sonuç vereceğinden çok emin değilim. Ama en azından çevreleme politikası kısa vadede ulaşılmak istenilen amaçsa, bunda başarı şansı vardır. Bence asıl üzerine yoğunlaşılması gereken mesele IŞİD türü yapıların köklerinin nasıl kurutulacağı meselesi. Bunun için iki temel kriter var. Bir tanesi, Ortadoğu’da radikal ve selefi gruplara siyasal alanın açılması. Aslında Arap Baharı bu süreci Mısır dâhil birçok ülkede aralamıştı ama 3 Temmuz askeri darbesi yaşanan tersi süreç bunu kötü etkiledi. Bunda Batı’nın “siyasal” alanı halen kontrol edemediği aktörlere bırakmama niyetinin de çok ciddi etkisi var. Dolayısıyla 2011’den beri izlediği politikaları dolayısıyla Batı IŞİD konusunda suçlu. Batının bu konuda ciddi bir politika değişikliğine ihtiyacı var Ortadoğu’daki siyasal gelişmelerle ilgili olarak. Bir diğer konu ise IŞİD türü yapıların bitirilmesi için İslam dünyasında gençlerin hem gönlüne hem de beynine hitap eden dini yapıların tekrardan oluşturulması. Maalesef 2-3 ayet üzerinden bütün dünyayı net bir şekilde okuduğunu düşünen bir gençlik var önümüzde ve bu gençler Selefi eğilimlere çok sempati ile bakıyor. Cemaat, tarikat türü sosyal kontrol mekanizması sağlayan dini yapıların ve şeyhlerin yetiştirilmesi ve dini otonomisinin verilmesi artık bir zorunluluktur. Bu anlamda İslam dünyasında da ciddi bir değişim ihtiyacı var. Yükselen selefilik ve IŞİD türü yapılanmalara yönelik geniş çaplı bir politika gerekli, yoksa bu trend hızla yayılacaktır.

ABD ve Batı ülkeleri, IŞİD’i bitirme projesinde Esad’la masaya oturmayı bile düşündü. Hatta, Esad yönetiminde olumlu yanıt geldi. Nedir, bu hikayenin aslı? Hani, IŞİD Esad ile çalışıyordu?

Batı’nın Esad ile masaya oturma önerisi aslında kendi açılarından ehveni şer’i seçmeleri. Aslında Batı, Suriye konusunda yaptığı hatayı tekrardan Suriye rejimine can vererek başka bir hatayla düzeltmek istiyor. Ben bunun çok sağlıklı bir strateji olduğu kanaatinde değilim. Ayrıca Batı’nın asıl amacı Esad’a destek vererek IŞİD’i bitirmesini sağlamaktı, fakat şimdi Kürtlerin oyuncu olarak zorla oyuna dâhil olmalarıyla beraber Esad opsiyonu biraz daha ikincil kaldı. Batı şu anda Kürtlere silah vb. destek vererek bu işi çözmeye çalışacak ve kendisi de havadan destek verecek.

IŞİD’i bitirme projesi İran ile ABD’yi yakınlaştırdı iddiaları var. Bu işbirliği bölgede bir ‘ABD- Şii Hilali’ işbirliği projesi mi?

Şu anki dengeler açısından bakılınca IŞİD tehlikesi İran ya da Bağdat’a yönelmediği müddetçe zimmi olarak bu gelişmelerden ben İran’ın memnun olduğu kanaatindeyim. Bir Batı-İran yakınlaşmasından ziyade belki zimmi olarak Batı’nın İran’a yönelik sert söyleminin yumuşamasından bahsedilebilir. Çünkü yeni bir denklem oluştu ve bu denklemde Batı, İran desteğine ihtiyaç duyabilir. Ama en nihayetinden Batı’nın meşgul olacağı bir konu olduğu için IŞİD konusunun evirilmesini İran’ın hem endişe hem de mutluluk içinde izlediği kanaatindeyim.

ÖSO komutanları ve PYD/YPG bir araya geldiler ve IŞİD’e karşı ortak mücadele kararı aldılar. Bu ittifaktan bir şey çıkar mı?

Ne çıkar bilemem. Ama artık IŞİD tehlikesinin boyutları bu aktörleri zorla da olsa bir araya getirecek zamanla. En nihayetinde IŞİD bütün hepsinin alanına giren, çıkan ve zarar veren politikalar izliyor. PYD/YPG’nin IŞİD’e karşı pozisyon alması, PKK’nın Kuzey Irak’taki peşmergelere destek için kendi elemanlarını göndermesi aslında bölgedeki Kürt siyaseti açısından çok önemli. İlk defa bütün Kürtler bir konu üzerinde ittifak ediyorlar ve düşman ortak. IŞİD’in Kuzey Irak’a yönelik tehlikesi devam ederse bundan ilginç bir şekilde yeni bir ortak Kürt kimliği ve Kürt siyasetinin önünün açılabileceği kanaatindeyim. Ayrıca bu ortak bir Kürt bilinci oluşturacak.

IŞİD, Kuzey Irak’ta Ankara’nın partneri konumundaki IKBY’ye ciddi tehditlerde bulunuyor. Türkiye’nin bu durumda tavrı nedir? Rehine meselesi Türkiye’yi sınırlıyor mu?

Türkiye IŞİD konusunda en sessiz görünen aktör konumunda. Malum Musul’da Türk elçiliğinde yaşanan olaylar bir nevi Türkiye’nin opsiyonlarını sınırlıyor. Ama en nihayetinde IŞİD Türkiye için de bir sorun ve bugün sessiz kalması bazı şeyler yapmadığı ya da yapmayacağı anlamına gelmiyor. Bu anlamda özellikle Batı’nın ve diğer Kürt aktörlerin İKYB’ye destek vermesi konusunda Türkiye’nin bir çekincesinin olmadığı kanaatindeyim.

PKK, Irak’ta Peşmerge ve ABD birlikleri ile birlikte IŞİD’e karşı savaşıyor. ABD’nin ortağı görüntüleri veriyor. Hatta PKK’nın terör listesinden çıkarılması küçük küçük selendirilmeye başladı. PKK’nın bölgede aktif rol üstlenmesi, Peşmerge ve bölgedeki diğer siyasi partilerle bir sorun doğurur mu? Türkiye’nin tüm bu gelişmeler karşısında net bir politikası var mı?

Türkiye’nin bu konudaki ana politikasını Açılım Süreci ve Kürt aktörlerin buna vereceği tepki belirleyecek. En nihayetinde PKK üyelerinin Kuzey Irak’a çekilmesi eğer Açılım Süreci başarılı olursa, Türkiye’nin elini de güçlendirecektir. Sanırım Türkiye’nin en büyük beklentisi giden PKK üyelerinin bir daha geri dönmemesi. Şu anda Türkiye biraz bekleyip gelişmeleri yakında takip ediyor, keskin bir pozisyon belirlemiyor. 

[Söyleşi: Gülsüm İncekaya, Milat, 09 Eylül 2014]

Etiketler: