Türkiye-ABD bir İleri Bir Geri…

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Amerika ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerinin adeta bir balayı havası yaşadığı günlerde gerçekleşiyor. 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinden bu yana yaşanan güvensizlik ve gerginlik ortamı, yerini olumlu bir havaya bırakmış görünüyor. Bu değişikliğin sebebi ne? İddia edildiği gibi Başbakan Erdoğan'ın 5 Kasım'da Bush'la Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede bir büyük pazarlık mı yapıldı? 12 yıl sonra ilk defa Cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleşen Abdullah Gül'ün ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu iyileşmeyi nasıl etkileyecek?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Amerika ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerinin adeta bir balayı havası yaşadığı günlerde gerçekleşiyor. 1 Mart 2003 tezkeresinin reddedilmesinden bu yana yaşanan güvensizlik ve gerginlik ortamı, yerini olumlu bir havaya bırakmış görünüyor. Bu değişikliğin sebebi ne? İddia edildiği gibi Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasım’da Bush’la Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede bir büyük pazarlık mı yapıldı? 12 yıl sonra ilk defa Cumhurbaşkanlığı düzeyinde gerçekleşen Abdullah Gül’ün ziyareti, Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu iyileşmeyi nasıl etkileyecek?

Son beş yıldır Türk-Amerikan ilişkilerinde pek çok sorunun yaşandığına hem resmi yetkililer hem de gözlemciler dikkat çekiyor. 1 Mart tezkeresinin reddi, Türkiye’nin Irak savaşının dışında kalması, PKK’nın Kuzey Irak’ı üs edinmesi, Türkiye’nin Suriye ve İran’la yakınlaşması, Hamas lideri Halid Mesal’in Türkiye ziyareti, Rusya’yla yürütülen ilişkiler ve son olarak sözde Ermeni soykırım tasarısı, iki ülke arasındaki ilişkileri geren ve krize sevk eden hadiselerdi. Türkiye’de hükümet karşıtı çevreler bu gelişmeleri genellikle AK Parti’ye bağladılar. Bu çevrelere göre Türkiye’nin dış politikası AK Parti döneminde ciddi bir eksen kayması yaşadı ve Türk-Amerikan ilişkileri bu süreçte ciddi yaralar aldı.

Bu yaklaşım, Türk-Amerikan ilişkilerinin 2002’den önce her zaman sorunsuz ve başarılı yürütüldüğü varsayımına dayanıyor. Oysa Türk-Amerikan ilişkilerinde hiçbir zaman bir “altın çağ” olmadı. Kıbrıs harekatı sırasındaki silah ambargosundan PKK ile mücadeleye kadar çeşitli alanlarda hem iyi hem de kötü dönemler yaşandı. Soğuk savaş sonrasının ilk büyük askeri operasyonu olan birinci Körfez Savaşı’nda Türkiye ABD’nin yanında yer aldı ama ağır bir ekonomik bedel ödemek zorunda kaldı. Irak’a yönelik ekonomik ambargo, Irak kadar Türkiye’yi de vurdu. Her yılın nisan ayında Amerikan Kongresi’nin gündemine getirilen Ermeni yasa tasarısı, yirmi kusur yıllık bir geçmişe sahip. Sağ ya da sol Türkiye’de hiçbir hükümet, Amerika’nın Filistin ve İsrail politikalarını meşru görmedi. Türkiye’nin İran ve Suriye ile yakınlaşması, 90’lı yılların sonlarında başladı. Türkiye’nin Rusya’yı soğuk savaş sonrası Avrasya vizyonunun bir parçası olarak görmesi de 90’lı yılların başlarına geri gidiyor.

AMERİKA “RUHUNU ARIYOR”

Kısacası 2002’den bu yana Türk-Amerikan ilişkilerinin sürekli ivme kaybettiğini söyleyenler ve bunun için AK Parti hükümetini suçlayanlar, en hafif ifadeyle bu süreci doğru tahlil etmiyorlar. Türk-Amerikan ilişkilerinin darboğaza ya da çıkmaza girdiği bütün alanlar, bölgesel ve küresel siyasetin de çıkmaza girdiği noktalarda ortaya çıkıyor. 21’nci yüzyılda nasıl bir Ortadoğu ve Orta Asya düzeninin olması gerektiği, enerji güvenliğinin nasıl sağlanacağı, insan hakları, demokratikleşme ve rejim değişikliği, Türk-Amerikan ilişkilerinin de merkezinde yer alan sorunlar.

Bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki değişim kadar, Amerika’daki değişimi de doğru tahlil etmek gerekiyor. Türk-Amerikan ilişkilerindeki sorunların Türkiye’nin izlediği yeni politikalardan kaynaklandığını söylemek, soğuk savaş ve 11 Eylül sonrasında Amerika’nın yaşadığı büyük dönüşümü ve Amerikan küresel stratejisinin yaşadığı krizi görmezlikten gelmektir. Soğuk savaşın çift kutuplu dünyasında güçlü, meşru ve görece rahat bir iktidar dönemi yaşayan Amerika, dünyanın tek süper gücü olarak kaldığında temel bir sorunla hesaplaşmak zorundaydı: Abartılmış bir Rusya

Etiketler: