Obama-Netanyahu Zirvesi: Dağ Fare Doğurdu!

ABD seçim sistemi, Kongre’nin yapısı, bağış kampanyaları gibi prosedürel uygulamaları başarıyla kullanan İsrail lobisi, Demokratlar’ı ürküterek Obama’yı İsrail konusunda geri adım atmaya zorlamıştır. Türk-Amerikan ilişkilerinin görünmeyen üçüncü ortağı hep İsrail’di. İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan beri stratejik bir çerçeveye oturan bu ilişki, İsrail’i de zaman zaman seviyesi değişmekle birlikte hep yanında tutmuştur. Nasıl ki Türkiye-ABD ilişkilerinde zaman zaman krizler yaşanmışsa, Türk-İsrail ilişkilerinde de krizler yaşanmış, ancak Türk-Amerikan ilişkilerinde olduğu gibi burada da ilişkilerin şimdiki gibi sona erme noktasına varması daha önce görülmemiştir. Yeni olan Türk-İsrail ilişkilerinin sona ermeye doğru yol alması, bu gidişatın ise Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkileyeceğinin henüz kestirilemiyor olmasıdır. Üç ülke de gidişatın ne sonuç doğuracağını bilemiyor, sonucu kontrol etmeye çalışıyor. Bu üçlü ilişkinin asıl kahramanı olan Washington’daki İsrail Lobisi, olanları büyük heyecanla izlerken, Türkiye ile İsrail arasında yaşanan gerginliği, Türk-Amerikan ilişkilerini gererek kontrol altına almaya çalışıyor, İsrail’le gerilen ilişkiler konusunda adeta Türkiye’yi tehdit eder bir politika izlemekte beis görmüyor.

ABD seçim sistemi, Kongre’nin yapısı, bağış kampanyaları gibi prosedürel uygulamaları başarıyla kullanan İsrail lobisi, Demokratlar’ı ürküterek Obama’yı İsrail konusunda geri adım atmaya zorlamıştır.
Türk-Amerikan ilişkilerinin görünmeyen üçüncü ortağı hep İsrail’di. İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan beri stratejik bir çerçeveye oturan bu ilişki, İsrail’i de zaman zaman seviyesi değişmekle birlikte hep yanında tutmuştur. Nasıl ki Türkiye-ABD ilişkilerinde zaman zaman krizler yaşanmışsa, Türk-İsrail ilişkilerinde de krizler yaşanmış, ancak Türk-Amerikan ilişkilerinde olduğu gibi burada da ilişkilerin şimdiki gibi sona erme noktasına varması daha önce görülmemiştir. Yeni olan Türk-İsrail ilişkilerinin sona ermeye doğru yol alması, bu gidişatın ise Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkileyeceğinin henüz kestirilemiyor olmasıdır. Üç ülke de gidişatın ne sonuç doğuracağını bilemiyor, sonucu kontrol etmeye çalışıyor. Bu üçlü ilişkinin asıl kahramanı olan Washington’daki İsrail Lobisi, olanları büyük heyecanla izlerken, Türkiye ile İsrail arasında yaşanan gerginliği, Türk-Amerikan ilişkilerini gererek kontrol altına almaya çalışıyor, İsrail’le gerilen ilişkiler konusunda adeta Türkiye’yi tehdit eder bir politika izlemekte beis görmüyor.

Netanyahu tedirgindi

İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun Washington’a yaptığı resmi ziyaret işte tam da bu gerilimli atmosferde gelişti. İlk gençlik yıllarını ABD’de geçiren, İngilizceyi Boston aksanıyla konuşan aşırı sağcı koalisyon hükümetinin başbakanı Netanyahu, zirve öncesi Washington’da nasıl karşılanacağı konusunda son derece tedirgindi. Ziyaretin merakla beklenmesinin ise başlıca iki nedeni vardı: Netanyahu ile Obama arasında berbat geçen Mart ayındaki görüşmenin tekrar edip etmeyeceği ve bu ziyaretin Türk-ABD ilişkilerine ve Türk-İsrail ilişkilerine nasıl yansıyacağı. Mart ayındaki görüşmede Ortadoğu barış sürecini tıkayan Netenyahu’ya hiç de dostça davranmayan Obama’nın bu tavrı gerek İsrail’i gerekse ABD’deki İsrail Lobisi’ni çılgına çevirmişti. Netanyahu ile fotoğraf dahi vermeyen, akşam yemeğinde yalnız bırakarak ailesi ile yemeğe oturan Obama’nın bu tavrı İsrail Lobisince hasmane bir şekilde karşılanmış, o günden beri de Obama adeta İsrail düşmanı ilan edilmişti.

Merakın sebebi de Obama’nın aynı tavrı sürdürüp sürdürmeyeceğiydi. Obama tavrını sürdürürse, bunun anlamı İsrail’in artık ya adım atmak zorunda kalacağı ya da kendisini tamamen tecrit edeceği anlamına gelecekti. Bu da ABD-İsrail gerginliğinin artık sürekli hale gelmekte olduğu anlamına gelecekti. Aksi olduğu takdirde ise İsrail rahatlayacak, aynı uzlaşmazlığına devam edecek, yanında destek olarak da ABD’yi bulacaktı. Görüşme sonucunda ikincisi gerçekleşti. İsrail’in fendi ABD’yi yenmişti.

Görüşmenin merak edilen ikinci konusu Türk-İsrail ilişkilerinin geleceği ve bu ilişkilerin ABD ilişkileri konusundaki etkisiydi. Epey zamandır Türkiye aleyhinde düşük yoğunlukla süren İsrail Lobisi’nin tavrı 31 Mayıs’ta yaşanan meşhur gemi hadisesinden sonra Türkiye aleyhinde açık kampanya halini aldı. Türkiye’yi açıktan hasım ilan eden İsrail Lobisi, Türk-İsrail gerginliğinin muhtemel sonuçlarının İsrail aleyhinde olacağını görmenin etkisiyle, yaşanan problemi Türk-ABD gerginliği haline getirmek için seferber oldu. Adeta Türkiye’yi ABD eliyle cezalandırmak gibi bir misyon edinen lobi bunun için epey çaba harcıyor. Kısmen başarılı olduğunu söylemenin de mahzuru yok. Lobi, Washington’daki havayı Türkiye aleyhinde değiştirmeyi yani Türkiye’yi yakından tanıyan ya da izleyen uzman ya da gözlemcilerin kafasında Türkiye ile ilgili soru işareti bırakmayı başardı. Elbette bunda Türkiye açsıından konuyu sunmakta yaşanan zaafların, Türkiye’nin BMGK’da verdiği İran oyunun zamanlamasının, hayır oyunun gerekçelerinin tam anlatılamamasının da payı var. Ancak gerekçesi ne olursa olsun, son 45 gün içerisinde İsrail Lobisi bu havayı etkileyerek, Türk-İsrail sorununa ABD boyutu eklemeyi başardı.

Psikolojik savaş havası

Diğer yandan hedef aldığı ülke ya da lideri adeta ölümüne takip eden, topyekün hedef alan lobi bu noktada kendi sınırını da biraz görmüş oldu. Kongre’de gündeme getirilmeye çalışılan inanılmaz sert üsluptaki bir takım karar ya da yasa tasarıları imzaya dahi açılmadan kadük oldu. Böylece İsrail Lobisi de tavrını biraz gözden geçirerek hem daha dolaylı hem de üslubu daha ayarlı girişimlere ağırlık vermeye başladı. Kongre’de geçen günlerde neredeyse görülmemiş sayıda imza ile geçen bir mektup işte bu çerçevede ele alınmalıdır.

Mektup, yasal olarak anlam ifade etmeyen, dili yumuşatılan bir hal almaya mecbur bırakılmış, ancak aynı zamanda görülmemiş bir destekle de geçmiştir. Bunun sonucu İsrail Lobisi’nin istediğini alamasa da alabileceğini en görkemli şekilde yerine getirmeye çalıştığının işaretidir. Bir başka deyişle lobi hedefinin küçültmek zorunda kalmış, ancak küçülttüğü hedefinin de hakkını vermiştir. İşte devam eden bu çabaların Türk-Amerikan ilişkilerine etkisinin ne olacağı Netanyahu-Obama zirvesinin en merak edilen sonuçlarından biriydi.

Obama-Netanyahu Zirvesi’nin ölçülebileceği bir kaç konu vardı. Gerek formel açıdan gerekse de içerik açısından merakla beklenen zirvede, Obama Netanyahu’ya formel açıdan gösterilebilecek en üst düzey muameleyi gösterdi. İçerik açısından da durum çok farklı değil. Washington’daki İsrail Lobisi bir kaç hafta önceden ABD-İsrail ilişkilerinin krizde olduğunu, yaşananların ABD-İsrail ilişkilerindeki en ağır kriz olduğunu, Obama’nın İsrail’i yalnız bıraktığını kapı kapı, ekran ekran dolaşarak anlattılar. Tam anlamıyla psikolojik bir savaşa dönüşen bu sürecin Obama Yönetimi üzerindeki etkisi son derece açıktır. Neredeyse tüm tv kanallarından boy gösteren lobiye yakın isimler Obama’yı neredeyse ihanetle suçlayarak Netanyahu görüşmesi için havayı hazırladılar.

Elbette gemi krizini de bu noktada son derece başarılı bir şekilde kullandıklarını kabul etmek gerekir. İçerik açısından da bu kampanyanın başarılı olduğunu söylemek gerekir.

Obama’nın İsrail’den beklentileri son derece açıktı: Neyanyahu’nun açıkça barış görüşmeleri lehinde tavır koyması, Filistin Yönetimi’nin doğrudan görüşmelere önşart olarak koyduğu Batı Şeria’daki yerleşimlerin genişlemesini donduran kararın uzatılması, yerleşimlerin genişlemesi kararının dondurulmasında “doğal genişleme hakkı” söyleminin terkedilmesi, İsrail’in Nükleer Silahların Sınırlandırılması anlaşmasına taraf olacağını açıklaması, Doğu Kudüs’te devam eden İsrail genişlemesinin durdurulması, Türkiye-İsrail gerginliğinin sona erdirilmesi çağrısı, Gazze’deki insani trajedinin son erdirilmesi için hızlı ve makul adımların atılması, vs. Hakkını yemelim, Obama bu konuların ikisinde kısmi adımlar atmayı da başardı.

Gerginliği hemen bitir

Ancak görüşme gerek Türkiye, gerek ABD gerekse de dünya kamuoyunun taleplerini karşılamaktan son derece uzak sonuçlar üretti. Tam anlamıyla dağ fare doğurdu. Görüşme sonucuna bakılırsa, görüşme başlamadan önce Netanyahu’dan istenen Türkiye ile gerginliğin sona erdirilmesi çağrısının, İsrail Sanayi Bakanı Ben-Eliyezer’in Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Zürih’te gizli görüşme sonucunu doğurduğu görülür. Ancak görüşmenin basına sızması, İsrail içinde Netanyahu’nun bu tavrının koalisyon içinde dahi destek bulmadığının da işareti olarak yorumlanmalı. Netanyahu-Obama zirvesinin olumlu sayılabilecek bir diğer sonucu ise her ne kadar yerleşimlerin durdurulması kararı uzatılmamış olsa da, Obama’nın acilen doğrudan görüşmelere başlanması talebi, bir yönüyle, Eylül ayında sona erecek olan 10 aylık dondurma kararı sona ermeden adım atılmasını istemesi anlamına geliyor.

Diğer konulara bakılırsa ABD Nükleer Silahların Sınırlandırılması vizyonu konusunda daha önceki konumundan geri adım atarak, İsrail Hükümeti’ne neredeyse şartsız destek verir duruma gelmiş, Obama’nın nükleer silahsız dünya vizyonu şeklinde başlayan ve devam eden girişimlerinin altını oyan bir çerçeveye oturmuştur. Bu noktada atılan geri adım, ABD’yi sadece ikili ilişkilerde değil, uluslararası alanda izleyeceği genel strateji bağlamında ciddi meşruiyet sıkıntısına sokacaktır.

Diğer tarafdan, yerleşimlerin genişlemesi konusunda İsrail pozisyonu öne çıkmış, Türkiye ile ilişkler konusunda da açık bir tavır sergilenmemiştir. Tüm bunlar alt alta sıralandığında, eğer görülmeyen son derece gizli mesajlar verilmediyse -ki bu ihtimal son derece düşük görünüyor, zirve Netanyahu açısından bir zafer olarak kayda geçirilebilir.

Obama ise bu zirve ile birlikte inandırıcılığını büyük oranda kaybetmiş, kendisi ile ilgili beklentileri Kasım seçimleri sonrasına erteletmiş, hatta büyük oranda sona erdirmiştir. Kasım ara seçimleri sonrasında büyük bir sürpriz olmadığı sürece Obama efsanesi de büyük ihtimalle bu zirve ile birlikte son ermiştir.

Sonuç iyi tahlil edilmeli

Bu zirvenin Türkiye için de dolaylı sonuçları olacaktır. Ancak daha da önemlisi zirvenin bu şekilde sonuçlanmasının nedenleri iyice analiz edilmek zorundadır. ABD dış politikasının Ortadoğu ayağını İsrail’in çıkarları doğrultusunda etkilemek üzere hareket eden koalisyona verilen isim olan İsrail Lobisi bu zirvenin sonuçları konusunda gerekli krediyi almalıdır. ABD seçim sistemi, Kongre’nin yapısı, bağış kampanyaları gibi çeşitli prosedürel uygulamaları son derece başarılı bir şekilde kullanan lobi, Kasım seçimleri konusunda demokratları ürkütmeyi başarmış, Obama’yı İsrail konusunda geri adım atmaya zorlamıştır. Bu konuda başarılı olan lobi aynı zamanda görülmemiş derecede olumsuz tepkiyi de göze almış, hiç olmadığı kadar açıktan da eleştirilmeye başlanmıştır.

Ancak mevcut durumun değişmesi şu an için son derece zor görünmekte, bunun için ABD’de bir seçim sistemi ya da kamu reformuna ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkmaktadır. Önümüzdeki dönemlerde İsrail’in haksız olduğu durumlarda bile adeta koşulsuz olarak desteklenmesini isteyen lobinin ABD’ye çıkardığı fatura, ABD’yi uğrattığı zarar daha fazla gündeme gelecektir. Bu konudaki hınç birikimi de orta vadede lobi aleyhine sonuçlar doğurma potansiyelini içinde taşımaktadır. Zira ABD çıkarlarını önceleyen farklı kesimler arasında kurulan ittifaklar, bu rahatsızlığı hiç olmadığı kadar açıkça ifade eder durumuna gelmiştir.

Açık Görüş – 11.07.2010

Etiketler: