Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilinde terör örgütü PKK/YPG'nin işgalindeki bölgede örgüt ile Arap aşiretleri arasında 27 Ağustos'ta patlak veren çatışmalar, diğer Arap aşiretlerin katılımıyla Münbiç kırsalına sıçradı. Aşiretler, Cerablus'un güneyindeki Sacur Nehri çevresinde örgüt işgalinde bulunan bölgelere yönelik operasyon başlattı. ( Bekir Kasım - Anadolu Ajansı )

Deyrizor’dan Washington’a ‘Suriye Politikasını Güncelle’ Mesajı

Son günlerde Deyrizor’da yaşanan çatışmalar, ABD’nin Suriye politikasının işlemediğini tekrar gösterdi. Kapsamlı bir Suriye politikasından yoksun olan Washington, uzun süredir çabalarını Deaş’la mücadele ve insani yardım akışına indirgemiş durumda. Deaş’la mücadeleyi de Suriye’nin kuzey ve doğusunda YPG’nin belkemiğini oluşturduğu SDG’ye destek vererek devam ettirdiğini iddia etmeye devam eden Amerikan askeri yetkililerinin

Son günlerde Deyrizor’da yaşanan çatışmalar, ABD’nin Suriye politikasının işlemediğini tekrar gösterdi. Kapsamlı bir Suriye politikasından yoksun olan Washington, uzun süredir çabalarını DEAŞ’la mücadele ve insani yardım akışına indirgemiş durumda. DEAŞ’la mücadeleyi de Suriye’nin kuzey ve doğusunda YPG’nin belkemiğini oluşturduğu SDG’ye destek vererek devam ettirdiğini iddia etmeye devam eden Amerikan askeri yetkililerinin bu tezlerinin alıcısı çok az. DEAŞ’ın uzun süredir herhangi bir bölgeyi kontrol edememesine rağmen örgütün bölgeye geri dönme ihtimalini bahane göstererek SDG’ye desteğe devam edilmesi Biden yönetiminin politikasızlığını gösteriyor. Son bir haftadır yaşanan çatışmalar Washington’a politika güncellemesi yap mesajı gönderiyor.

Sahayı rejim, İran ve Rusya’ya bırakmama iddiasında olan Washington’un SDG’yle Deyrizor’daki aşiretler arasında uyum sağlama yeteneğinin sınırlı olduğu açık. Bu durumda Amerikan askeri stratejistleri SDG yapısının hakimiyetini etkin ve pratik bularak tercih etseler de bölgenin etnik, sosyal ve ekonomik gerçeklerinin buna izin vermediği görülüyor. Obama, Trump ve Biden’ın DEAŞ’le mücadele adı altında devam ettirdiği, YPG’ye desteğe indirgenmiş ve büyük ölçüde CENTCOM inisiyatifinde belirlenen bir Suriye politikası(zlığı) kalıcı bir çözüm üretemiyor. Bu yüzden de YPG’yle bazı aşiretlerin girdiği çatışmalarda gördüğümüz gibi Amerikalı askeri yetkililer sükûnet çağrısı yaparak statükoya geri dönüş için müzakereler yürütmek zorunda kalıyor. Statüko istikrar görüntüsü vererek SDG’nin işine yarıyor olabilir ancak kalıcı çözüme giden bir strateji olmadığını görüyoruz.

PKK’nın Suriye şubesi olan YPG’nin belkemiğini oluşturduğu SDG yapılanmasına desteğin Washington’da son derece popüler olduğu malum. 2014 sonbaharında DEAŞ’ın Kobani’ye yürüdüğü bir aşamada Obama’nın ‘geçici’ ve ‘taktiksel’ olarak tanımladığı yardımla başlayan ABD-YPG ilişkisi hem Trump hem de Biden dönemlerinde devam etti. YPG’ye verilen askeri ve siyasi desteğe rağmen DEAŞ’le mücadelede CENTCOM’un istihbari ve stratejik yönlendirmesi olmadan SDG’nin hakimiyet sağlaması mümkün olamazdı. Öte yandan Türkiye’nin özellikle 2016 sonrası gerçekleştirdiği askeri operasyonlar ve siyasi baskı sayesinde YPG’nin hareket alanı sınırlandı. Buna rağmen YPG’ye yaptığı yatırımdan vazgeçmeye yanaşmayan Washington, DEAŞ’la mücadele bahanesiyle sahada oluşturduğu ‘etkin’ gücün kalıcı ve sürdürülebilir bir siyasi yapı kuramayacağını kabullenmek istemiyor adeta.

YPG’nin SDG çatısı altında farklı Arap aşiretleriyle çalışması gibi bir mühendislik çabasına giren Amerikalı askeri stratejistler ortadaki kan uyuşmazlığını görmezden gelmeyi yeğliyorlar sanki. Yatırım yaptıkları YPG’nin sahada baskın ve etkin konumda olmasından memnunlar zira işleyen bir emir komuta zinciri olması askeri operasyonlar açısından son derece cazip. Ancak sahada kalıcı istikrar sağlanması için bunun yetmeyeceği de açık. Petrol gelirlerinin paylaşılmasından yerel askeri yapıdaki liderlik gibi birçok meselede YPG’nin istediklerini dayatmasının özellikle Deyrizor gibi farklı Arap aşiretlerinin baskın olduğu bir bölgede istikrar sağlaması mümkün değil. Bu aşiretlerin İran, Esad rejimi, DEAŞ ve başka gruplarla zaman zaman pragmatik ilişkiler geliştirmiş olmaları yekvücut hareket ettikleri algısını oluşturmamalı elbette. Ancak YPG’nin PKK geçmiş pratiğinden yakinen bildiğimiz sahayı domine etme temayülünün aşiretler tarafından kolaylıkla kabullenilmesi de mümkün değil.

Bütün aktörlerin Amerika’nın bir gün bırakıp gidebileceği varsayımından hareket ediyor olması da Washington açısından önemli bir handikap teşkil ediyor. Ayırdığı nispeten ‘küçük bütçeye’ bakarak ciddi ‘kazanımlar’ elde ettiğini düşünen Amerikalı stratejistler, sahada oluşturdukları yapıların kalıcı olmasını gerçekten istiyorsa, Türkiye gibi aktörlerin desteğini almaları gerekiyor. Sahadaki mühendisliklerin sosyal ve siyasi gerçeklerle bağdaşması kadar bölge ülkeleri tarafından da ya destekleniyor ya da tolerans gösteriliyor olması gerekir. Türkiye’nin YPG hakkındaki kaygılarını gidermeyi bir yana bırakarak SDG yapısı içerisinde aşiretlere de yer vermeye çalışmak kalıcı bir çözüm oluşturmaya yetmeyecektir. Bazı Amerikalı stratejistlerin oluşturdukları SDG yapısının uzun vadede Amerika’nın doğrudan desteği olmadan Esad rejimi, Rusya veya İran’a karşı durabileceği tezini öne sürmeleri ise adeta hayalcilik.

Petrol gibi ekonomik kaynakların paylaşımından siyasi anlaşmazlıklara kadar birçok sorun baş gösterdiğinde bölgesel ülkelerin desteği ve güvencesi olmadan bir yere varılamayacağı açık. Sırf bu sebeple bile olsa ABD’nin Türkiye’nin kaygılarını gidermekle yetinmeyip ortak bir strateji geliştirmenin yollarını araması gerekiyor. Gerek insani meselelerin etkin yönetilerek yeni krizlerin engellenmesi gerekse nihai bir siyasi çözüm bulunması noktalarında ABD’nin ‘statükoyu’ korumaya çalışması çözüm olmayacaktır. Washington’un sahadaki gerçeklerle bağdaşmayan Suriye politikasını YPG’ye desteğe indirgemekten vazgeçmesi ve Türkiye’yle yakın bir istişare sürecinden sonra bir an önce güncellemesi gerekiyor.

[Yeni Şafak, 6 Eylül 2023]


Etiketler: