Ukrayna ve İsrail’e Yardım İştahsızlığı

|
Demokratların 110 milyar dolarlık ek bütçeyi Senato’dan geçirme çabaları başarısız oldu. Harcama paketi Ukrayna ve …
  • Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisinin 85. sayısı raflarda yerini aldı.
  • İsrail’le Hamas’ın üzerinde anlaştığı esir takası anlaşması, savaşın gidişatında önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Anlaşma İsrail’in bütün esirler bırakılmadan operasyonlarını durdurmayacağı sözünden geri adım attığı anlamına geliyor. Bununla birlikte, verilecek birkaç günlük aranın ardından İsrail saldırılarının devam edeceği de açık. Hamas’ın bütün esirleri serbest bırakması, aylar ve belki de yıllar alacağı için çatışmanın zaman zaman yoğunlaşarak uzunca bir süre devam edeceğini tahmin etmek zor değil. 7 Ekim ve sonrasında yaşananların bölgenin bir numaralı gündem maddesi haline gelmesi, Filistin meselesine çözüm arayışlarının yeni bir itici gücü haline geldi. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde bir yandan Gazze’deki savaşın inişli çıkışlı bir biçimde devam edeceğini bir yandan da nihai çözüm için diplomatik çabaların yoğunlaşacağını öngörebiliriz.
  • Başkan Biden’ın hafta sonu Washington Post’ta yayınlanan görüş yazısı, kendini gerçeklerden ne kadar soyutladığını gösteriyor. Putin ve Hamas’ın ‘demokratik komşularını haritadan silmek için savaştıkları’ şeklinde en hafif ifadesiyle tuhaf bir benzetmeye imza atan Biden, bu aktörlerin bölgesel istikrar ve entegrasyonu yıkarak ortaya çıkan karmaşadan faydalanmayı umduklarını iddia ediyor. Ne Rusya’nın Ukrayna’nın işgalini ne de İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamları doğru bağlamına oturtabilen Biden’ın Amerika’nın dış politika çıkarlarını dahi doğru belirleyemediğini görüyoruz. Rusya’nın Ukrayna gibi egemen bir devleti işgal girişimiyle, işgal altındaki topraklarda örgütlenen Hamas’ın Gazze’yi kuşatan ve Filistin’i işgale devam eden İsrail’e karşı saldırılarını bir tutma yanlışında ısrar eden Biden, Amerikan çıkarları adına sürekli savunduğu ‘kurallara dayalı uluslararası sistemin’ en temel değerlerinin çiğnendiğininfarkında değil adeta.

Bu Konuda Daha Fazla :

  • Çin lideri Şi Cinping’in Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) Zirvesi’ne katılmak üzere geldiği San Francisco’da Başkan Biden ile görüşmesi, her iki ülkenin bir süredir tansiyonu düşürme çabalarının sonucunda gerçekleşti. Biden yönetimi geçtiğimiz yaz aylarından itibaren Çin’e gönderdiği kabine üyelerinin görüşmeleriyle Çin’le istikrar arayışına girmişti. Tayvan, casusluk krizi ve kritik teknolojik ürünler gibi konular, gerilimi tırmandırmanın yanısıra iki ülke ordularının iletişim kanallarının kapanmasına yol açmıştı. Biden-Şi görüşmesi öncesinde yapılan açıklamalardan da anlaşıldığı gibi beklentiler yüksek değildi.

  • Biden yönetimi son dönemde artan kamuoyu baskısı sayesinde Gazze’ye yönelik insani yardım geçişleri için İsrail’e lobi yapmaya başlamıştı. Beyaz Saray, İsrail’in her gün dört saatliğine ‘insani duraklama’ yapmayı kabul ettiğini açıkladı ve bunu Başkan Biden’ın ‘bireysel liderlik ve diplomasisinin’ bir başarısı olarak sundu. Buna karşın Biden İsrail’e bunu kabul ettirmenin ‘umduğundan daha uzun sürdüğünü’ söyledi. Ayrıca kendisinin ‘üç günden daha uzun’ duraklamalar için uğraştığı da basına yansıdı. İsrail tarafından yapılan açıklamalarda ise bu tür duraklamaların belli bölgelerde gerektikçe yapıldığı ve Gazze’nin kuzeyinden güneyine insani geçişlerin zaten sağlandığı belirtildi. Yani Biden Netanyahu’ya insani duraklama gibi çok hafif bir talebini bile tam olarak kabul ettiremedi.

  • Bir sözün yarattığı etki, bir bombanın yarattığı etki ile karşılaştırılabilir mi? Masum sivilleri öldürmek bir suç olarak tanımlanırken, masum sivillerin öldürülmesini meşrulaştıran ve gerçekte mümkün kılan sözler, sorumluluktan muaf tutulabilir mi? Bir söz, ne zaman bir suç aletine dönüşebilir? Yahudileri ötekileştiren sözler antisemitizm suçu olarak tanımlanırken, Müslümanları öldüren bombaların suç unsuru olarak görülmemesi mümkün mü?

  • ABD’de başkanlık yarışında önemli gelişmelerin yaşandığı bir haftayı geride bırakırken her iki partide de liderlik krizinin devam ettiğini görüyoruz. Salı günü gerçekleşen seçimlerde Virginia, Ohio ve Kentucky eyaletlerindeki sonuçlar, Biden’ın popülaritesinin en düşük seviyelerde olmasına karşın, Cumhuriyetçilerin işinin hiç de kolay olmayacağını gösterdi. Seçimlerde kürtaj meselesinin Demokratlar açısından mobilize etme gücünün devam ettiği ve Trumpçı adaylara karşı direncin devam ettiği görüldü. Anketler Biden’ın yaşlılığının en büyük dezavantajı olduğunu ve seçmenin Trump’ı çok daha dinç gördüğünü gösteriyor. Özellikle İsrail meselesindeki performansı Biden’ın genç ve siyahi seçmen nezdindeki algısını iyice negatif hale getirirken, Cumhuriyetçilerin Trump’a alternatif üretememesi bağımsız seçmende heyecan yaratmıyor.

  • Biden yönetimi İsrail konusunda iyice köşeye sıkışmış durumda. Gazze’de 4 bini çocuk olmak üzere 10 binden fazla sivil hayatını kaybetti ve İsrail’in sivil ayırt etmeyen saldırıları devam ediyor. Bu durumun İsrail’in istediği üzere terörle mücadele olarak savunulacak bir tarafı kalmadığı için Biden yönetimi sivillerin korunmasına daha fazla vurgu yapmaya başladı. Ancak retorik değişikliğinin işe yaramayacağı belli zira Biden Netanyahu’yla samimi poz vermekle kalmamış, yönetim yetkilileri İsrail’e herhangi bir kırmızı çizgi çekmeyeceklerini söylemişlerdi. Netanyahu da son iki haftadır Washington’dan gelen sivillerin korunmasına özen gösterilmesi yönündeki uyarıları dinlemeyeceğini gösterdi. Biden hem ulusal hem de uluslararası tepkiler karşısında çaresizlik görüntüsünden kurtulmak için adeta Netanyahu’nun merhametine kalmış durumda. 7 Ekim saldırısının hemen sonrasında ciddi bir Amerikan başkanı tavrı koymak yerine İsrail yanlısı lobinin etkisiyle hareket eden bir senatör refleksi veren Biden, Netanyahu’yu sıkı kucaklayarak kontrol edebileceği hesabında yanılmış görünüyor.