Avrupa’nın Karanlığı Fransa’da İslamofobi

2017 Fransa Başkanlık Seçimleri’nde görünen en büyük tehlike, halktaki İslamofobik eğilimin elitler ve politika yapıcılar tarafından söylem ve eylem olarak benimsenmesi.

Geçtiğimiz günlerde Fransa Başbakanı Manuel Valls, Fransa’da üniversitelerde başörtüsünün yasaklanması konusunda skandal sözlere imza attı. Valls, Libération gazetesine verdiği röportajda, üniversitelerde başörtüsünün yasaklanmasından yana olduğunu ve Fransız halkının çoğunluğunun İslam’ın Cumhuriyet değerleriyle uyumsuz olduğunu düşündüğünü söyledi. Dahası bundan yaklaşık bir hafta önce Sosyalist Başbakan, İslam konulu bir panelde dünyaca ünlü markaların tesettürlü kadınlara yönelik koleksiyon hazırlamasına tepki göstererek başörtüsünün bir moda ürünü olmadığını, kadını köleleştirdiğini savunmuştu. Manuel Valls, “yaşlı kadınların taktığı” örtüyle, Fransız toplumunun karşı karşıya olduğu siyasi bir örtü olduğunu iddia ettiği başörtüsü arasında da ayrım yapılması gerektiğini sözlerine eklemişti. Bu cümle eminim benim gibi, pek çoğumuza 28 Şubat’taki ‘nenelerimizin geleneksel örtüleri’ söylemini hatırlatmıştır.

MÜSLÜMANLARA YÖNELİK SALDIRILAR

Avrupa’da Müslüman nüfusun en yoğun olarak bulunduğu ve resmi rakamlara göre 4 milyonun üzerinde Müslüman yaşayan Fransa’da özellikle Charlie Hebdo ve 13 Kasım Paris saldırıları sonrasında İslamofobik eylem ve söylemlerin hızla arttığına şahit olmaktayız. Fransız halkının çoğunluğunun İslam’a yönelik olumsuz tutumu istatistiklere de yansımış durumda. Nitekim Yrd. Doç. Dr. Enes Bayraklı ve Dr. Farid Hafez’in hazırladığı Avrupa İslamofobi Raporu‘na göre, Fransa’da 2015’in ilk yarısında Müslümanlara yönelik fiziksel saldırılar %500, sözlü tacizler ise %100 artmıştır. Yine aynı raporda, camilere yapılan saldırıların %400 arttığı vurgulanırken, hem 2015 hem 2014’te saldırıya uğrayan kurbanların %75’inin kadın, %25’inin ise erkek olduğunun altı çizilmiştir.

İslam’ın Cumhuriyet değerleriyle uyumu konusunda, Fransa’da laiklik kavramını ve bunun din ve vicdan hürriyeti ile dengesini bilhassa incelememiz gerekiyor. Bu bağlamda, laikliğin temel manasını doğru tanımlamak gerek. Devletin tarafsız olması ve dinsel özgürlük olarak tanımlanan laiklik, Müslümanlara yönelik bir ayrımcılık halini almamalı. Bu anlamda laikliğin, İslamofobi için bir gerekçe olmasının önüne geçilmesi gerekiyor.

POPULİZME KAYAN FRANSA SİYASETİ

Peki, Valls’ın laiklik gereği üniversitelerde başörtüsünün yasaklanmasını dile getirmeye iten sebepler neler? Pek çoğumuzun bildiği gibi, Fransa’daki sosyalist hükümet bugünlerde işçi reformları ve buna yönelik giderek büyüyen sokak hareketlerinin baskısı altında. Buna ek olarak, hükümet işsizlikle mücadele ve halkı terörden koruma konusunda hem sağ kanattan hem sol kanattan ciddi eleştirilere maruz kalmakta. Fransa’da 2017 Başkanlık Seçimlerine bir yıl kala, seçmen anketleri Hollande ve partisinin popülarite kaybettiğini gözler önüne seriyor. TNS Sofres-OnePoint’in Le Figaro için yaptığı 2017 Fransa Başkanlık Seçimleri’ne yönelik 16 Nisan 2016 tarihli ankete göre, Hollande ve partisi Aralık 2015 tarihli ankete oranla 5 puan kaybetmiş durumda. Aynı ankete göre, Hollande %14’te kalırken, eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy %23, aşırı sağ parti Ulusal Cephe (Front Nationale, FN) lideri Marine Le Pen ise %25 oranında oy oranına sahip. Velhasıl kelam, Valls’ın bu çıkışının rekabetin kızıştığı 2017 Fransa Başkanlık Seçimleri’ne yönelik bir hamle olduğunu söylemek mümkün. Aslında en tehlikelisi de halktaki İslamofobik eğilimin elitler ve politika yapıcılar tarafından söylem ve eylem olarak benimsenmesi. Nitekim Fransa’da ana akım partiler üstü kapalı da olsa giderek söylemlerini aşırı sağa yaklaştırıyor. Sosyalist Başbakan da sıklıkla eleştirdiği Ulusal Cephe’nin söylemine yaklaşmış durumda. Nitekim Ulusal Cephe (FN), 2015 bölgesel seçimlerinin hemen öncesinde söylemini temel Fransız değerleri üzerine kurmuştu. Le Pen’in 6 Aralık 2015 Pazar akşamı şu şekilde konuşması bunu özetler nitelikte: ‘FN, Fransız cumhuriyeti ve değerlerini savunan tek partidir. Milli çıkar, işsizliğe son verilmesi, Fransız yaşam şeklinin ve geleneğinin korunması savunduğumuz ilkelerdir.’

Sonuç olarak, bir yanda geçmişte başörtüsü sorununu çözen, bu bağlamda din ve vicdan hürriyetini öne alabilen bir Türkiye; diğer yanda ise bugünlerde başörtüsü meselesi altında eğitimde Müslümanlara yönelik ayrımcılığı gündemine alan bir Fransa var. Türkiye aydınlığa çıkarken, Fransa karanlığa gömülüyor. Fransa’daki ana akım partilerin seçimleri kazanmak gibi kısa vadeli planlarla yetinmeyip, İslamofobiyi tırmandırmayacak ve İslamofobi ile mücadeleyi önceleyecek uzun vadeli politikalar geliştirmesi bu çerçevede önem arzediyor.

[Yenişafak, 7 Mayıs 2016]

Etiketler: