Yeni Ekonominin İtici Gücü Üniversiteler mi?

Başbakan Davutoğlu'nun akademisyen kimliği, Yeni Ekonomi için üniversitelere düşen sorumluluğu çok iyi bilmesine olanak sağlarken, üniversitelerin de kurumsal iyileşme açısından hükümetten beklentilerini de artırmaktadır.

Yeni Ekonomi, yeni bir dönemin inşasının ve dönüşümün temelini oluşturuyor. Ekonomide dönüşümün hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi için de ekonominin üretim yapısının değişmesi, Ar-Ge’nin artırılması, yüksek teknolojik ürünlere geçişin hızlanması, inovasyonun ön plana çıkarılması ve işgücünün kalitesinin artırılması gerekiyor. Birbirine zincirleme bağlı olan bu unsurları harekete geçirecek olan ise eğitim süreci, kurum olarak da üniversitelerdir.

Her bir eğitim aşamasının tabandan tavana doğru yükselen merdivenin basamakları olduğu düşünüldüğünde, üniversite eğitimi merdivenin son basamağını oluşturuyor. Kişinin gelecekteki mesleğini teorik ve pratik olarak öğrendiği, bireyin ülke ekonomisine hangi açıdan katılacağının belirlendiği ve insan kaynağının yetiştiği yerler olan üniversiteler, son günlerde ekonomik dönüşümün en önemli faktörü olarak tekrar gündeme gelmiştir.

Özellikle Başbakan Davutoğlu’nun AK Parti Kongresi’nde ve 62. Hükümet Programı’nda insan kaynağının niteliğini yükseltmek ve bunun için gereken reformların yapılacağına dair açıklamaları, hem 2023 ekonomik hedefleri hem de ekonomideki ikinci atılım için çok önemlidir. Bunun yanı sıra, Başbakan Davutoğlu’nun akademisyen kimliği, Yeni Ekonomi için üniversitelere düşen sorumluluğu çok iyi bilmesine olanak sağlarken, üniversitelerin de kurumsal iyileşme açısından hükümetten beklentilerini de artırmaktadır.

EKONOMİK DÖNÜŞÜMDE ÜNİVERSİTELERİN ROLÜ

Bugün 73 vakıf ve 105 devlet üniversitesi olmak üzere toplam 178 üniversiteye sahip olan Türkiye, ‘her il’e bir üniversite’ anlayışını hayata geçirmiş ve üniversitesi olmayan il kalmamıştır.

Kurulduğu şehirlere sağladığı ekonomik canlılığa rağmen, tabela üniversitesi olarak adlandırılmaktan kurtulamayan bu üniversitelere yöneltilen eleştiri, üniversite sayısının artmasına rağmen kalite açısından yeterli düzeyde olmadıklarıdır. Ancak bu eleştirinin çözümü üniversite sayısını azaltmak değil, üniversitelerin niteliksel yapısının değiştirilmesidir. Özellikle ekonomik dönüşüme kaynaklık edecek insan kaynağının bu kurumlardan elde edileceği dikkate alınırsa, üniversite reformunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bunun için öncelikle üniversiteler, tek tip olmaktan çıkarılmalı, yani öğretim ve araştırma yapan üniversiteler olarak ayrılmalı. Üniversitelerde çalışmanın cazip hale gelmesi için, akademisyenlerin özlük haklarının iyileştirilerek, sosyal ve ekonomik açıdan rahat etmeleri ve personelin araştırmaya odaklanmaları sağlanmalıdır. En iyi öğrencilerin üniversitelerde istihdam edilmesinin yolunun açılması, üniversite-sanayi işbirliğinin artırılması ve üniversitelerde teknoloji üretilmesi gibi ekonomiyi dönüştürecek düzenlemeler için imkân ve fırsatlar sunulmalıdır.

Böylelikle Türkiye, sağladığı avantajlarla bölge ülkelerden öğrencilerin eğitim almak istediği cazibe merkezi haline gelebilir. Bunun için, Avrupa ve ABD’nin yıllarca sürdürdüğü beyin göçü stratejisine karşılık, Türkiye de sunduğu imkanlarla başlattığı tersine beyin göçü politikasını hızlandırmalıdır. Bu hem yeni bir stratejik sektörün oluşmasına hem de ekonomiye önemli bir kaynak sağlanmasına katkı sağlayacaktır. Bu nedenle, üniversite reformu Yeni Ekonomi için zorunlu olduğu kadar, aynı zamanda itici bir güç olacağı da unutulmamalıdır.

ORTA GELİR TUZAĞINA GİRMEMEK İÇİN

Son 12 yılda gerçekleştirdiği ekonomik atılımla yüksek orta gelir grubuna dahil olan Türkiye’nin orta gelir tuzağına girmemesi, yani yüksek gelirli ülke grubunda yer alması için, üniversiteler ekonomik dönüşüme katılmalarıdır. Bunun için de çizilen yol haritasında bilim ve teknoloji alanının üniversite reformuyla desteklenmesi gerekiyor.

Güney Kore örneği, Türkiye gibi yükselen ekonomilerin ancak sanayi ve teknoloji politikaları ile yüksek gelirli ülke grubuna gireceğini göstermektedir. 1980’li yıllara kadar kişi başına düşen geliri Türkiye’nin kişi başı gelirinin altında olan Güney Kore, 1980 sonrasında eğitime, üniversitelere ve işgücünün niteliğini artırmaya verdiği önem sayesinde; hem üretim yapısını değiştirmeyi hem de milli gelirini artırmayı başarmıştır. Bunun sonucunda, Güney Kore’nin 2013 yılı kişi başı geliri 23.840 dolar olmuştur. Türkiye için ise bu rakam 10.650 dolardır.

Ayrıca, ihraç ettiği ürün yelpazesini değiştiren Güney Kore, ihracatının kg başı fiyatını 3 dolara yükseltmiştir. Türkiye ihracatının kg fiyatı ise Güney Kore’nin yarısı kadar, 1.58 dolarda kalmıştır. Hükümet programında yer alan teknolojik ürünlerin ülke ihracat payında yalnızca yüzde 4’lük bir orana karşılık gelmesi ve Güney Kore’de bu oranın yüzde 25 olması, üretim yapısının değişikliğinin, eğitim ve başta da üniversite reformunun ne kadar elzem olduğunu gösteriyor.

Bununla beraber, ekonomide dönüşüm için belirlenen ve 10. Kalkınma Planı’nda da yer alan 25 maddelik dönüşüm programı kapsamında ilgili kurumlar tarafından, neler yapılması konusunda zamanlama esas alınarak somut bir planlama yapılmalıdır. Bu dönüşüm modelinde, bütünleşik bir kalkınma anlayışı ile üniversitelere başat rol verilmelidir.

[Yeni Şafak, 08 Eylül 2014]

Etiketler: