Akademik Katkı Nerede?

Çoğunlukla siyasi ve ekonomik gelişmelerin bilimsel çalışmaları da harekete geçirdiğini söylemek daha doğru olur. Bu çok da doğaldır. Zira bir ülkedeki ekonomik refah ve siyasi düzen bilim ve sanat gibi alanları etkiler, gelişmesine de katkı sunabilir.

Devamı
Akademik Katkı Nerede
Stratejik Tercih Beşiği

Stratejik Tercih Beşiği

Amerika'nın dünya siyasetine dönüşünü savunan kitapların sayısında büyük bir artış var. Suriye gibi istikrarsızlık alanlarına müdahaleyi ve hatta silahlı müdahaleyi savunan kitaplar yayımlanıyor.

Devamı

Uzun bir süre akademi Kemalist tabakanın sadece kendisini entelektüel olarak tatmin ettiği ve işsiz çocuklarına iş bulduğu bir alan olarak kalmış, elitist bir hiyerarşi korunmuştur.

TÜBA'nın kendisine ilişkin her uluslararası haberi, Türkiye gündemine çekmeye çalışması da şimdilik pek etkili olmuş gibi görünmüyor.

Analiz, akademik özgürlüğün dünyada ve Türkiye'deki tarihsel gelişimini kronolojik olarak veriyor ve Türkiye'de yükseköğretim alanında akademik özgürlüğün nasıl kısıtlandığını ve genişletildiğini irdeliyor.

Üniversite kampüslerinde, İsrail politikalarına karşı çıkan akademisyenleri fişleme ve karalamaya yönelik kampanyalar düzenlenmektedir.

Girişimci Üniversitede Akademik Özgürlük

Bir üniversite kendisine gelecek bağış miktarları azalacak diye, bazı grupların hoşuna gitmeyen fikirlere sahip akademisyenleri işten atacaksa, bu kurumda akademik özgürlüklerden bahsedilemez.

Devamı
Girişimci Üniversitede Akademik Özgürlük
Yeni Ekonominin İtici Gücü Üniversiteler mi

Yeni Ekonominin İtici Gücü Üniversiteler mi?

Başbakan Davutoğlu'nun akademisyen kimliği, Yeni Ekonomi için üniversitelere düşen sorumluluğu çok iyi bilmesine olanak sağlarken, üniversitelerin de kurumsal iyileşme açısından hükümetten beklentilerini de artırmaktadır.

Devamı

Akademik camianın içerisinden gelen ve saygın bir akademik geçmişi olan Davutoğlu'nun üniversite meselesine bakışı, dar bir maliyeci perspektifine dayanmıyor.

Tıpkı ABD ve diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ilgili üniversitelerin veya üniversite sistemlerinin üst mütevelli kurullarının doğrudan atama yapabileceği bir sisteme geçilmeli.

Hiçbir örgütlü manipülasyon olmazsa bile, yükseköğretimin üyelerinin çoğunluğu profesörlerden oluşan bir kurul yoluyla yönetilmesi, zaten bugüne kadarki YÖK yapısının ta kendisidir.

Sıralamanın bu yıl en dikkat çekici tarafı, Türkiye'nin de içinde bulunduğu Asya ülkelerindeki üniversitelerinin ağırlığının biraz daha artmış olması.

MEB ve YÖK, hemen her gün eğitim sistemine ilişkin ve milyonlarca insanın hayatını doğrudan ilgilendiren çok sayıda karar alıyorlar. Eğitim fakültelerinin veya bu fakültelerde çalışan akademisyenlerin bu kararların herhangi bir yerinde anlamlı yer aldığını söylemek zor.

Türkiye'de üniversiteler sadece mimarlıkta değil hemen her alanda gerçek dünyadan kopmak istemiyorlarsa, kendini yenilemeli, unvan taassubunu bir tarafa bırakmalı, kıymetli eserler üretenlere daha fazla yer açmalıdır.

Şayet yanlışların doğruları götüreceği içtihadını kabul edersek, o zaman üzülerek ifade etmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi'nin öyle yanlışları var ki bütün doğrularını götürüyor.

YÖK üyeleri kendilerine memurlardan gelen öğretim üyesi sayısı hesaplarıyla uğraşmak yerine, akademik raporları değerlendirebilmeli ve kamunun “mütevelli”si rolüne gerçek anlamda kavuşabilmeliler.

Üniversite senatoları çoğunlukla ve tamamen işlevsizler. Bundan kaynaklı ciddi bir üniversite yönetimi sorunumuz var.

Artık üniversiteler yükseköğretimin sorunlarından başlamak üzere kritik konularsa siyaset ve topluma yol gösterecek projeler, fikirler ve görüşler üretmek zorundadır.

Üniversitedeki sınırlı temayül yoklaması üzerinden, akademisyenlere isyan çağrısı yapanlar, demokrat pozu kesenler biraz zaman ayırıp dünyadaki yükseköğretim üst yönetimi örneklerine baksınlar.

Üniversitelerin ideolojiler ve kimlikler üzerinden bölünerek yönetilemez hale gelmesi pek "çağdaş bir eğilim" değil.