Türkiye-Suudi Arabistan Yakınlaşması ve Mısır’ın Tutumu

Önümüzdeki dönemde Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde iyileşme gözleneceğini öngörmek isabetli olacaktır.

Kral Abdullah liderliğindeki Suudi Arabistan yönetimi, Arap Baharı’nın ardından başlayan demokrasi süreci ve yeni iktidarları tehdit olarak algılamaktaydı. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidarı ve Mursi’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri rejimlerinin endişelerini daha da artırdı.

Suriye’de Esed rejiminin devrilmesinin Körfez’de olası halk ayaklanmasına ivme kazandıracağını öngören Kral Abdullah ve ekibi, bu ülkede dengeleri gözeterek sürecin uzamasını, Esad rejimin devrilmesine tercih etti.

İran ve “Şii Hilali” unsuru siyasi, güvenlik ve dini bakımlardan bir tehdit olsa bile, Körfezdeki krallık ve emirlikleri kısa vadede hedef alan bir tehlike değildi. Ayrıca İran Devrimi’nin üzerinden 30 küsur yıl geçmişti. Yıllardır yakından takip edilen ve gözlenen İran tehdidi, sonuçları öngörülemeyen “İhvan tehdidine” göre ehveni şer kabul edildi. “Bildiğin bilmediğinden daha evladır” Arap atasözü de bunu gerektirirdi.

Kral Abdullah ve Tuveyrici başkanlığındaki Krallık Divanı, Mısır’da olduğu gibi Yemen’de de Müslüman Kardeşler’in iktidarını engelleme yönünde bir politika izledi. Bu çerçevede Kral Abdullah, Yemen eski rejimi ve eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in İran destekli Husiler ile işbirliğine göz yumdu.

Hedef Yemen’de de Mısır’da olduğu gibi Müslüman Kardeşler iktidarı ve Devrim sürecini sonlandırmaktı. Fiilen devrim süreci sonlandırıldı. Ancak oluşan iktidar boşluğunu İran destekli Husilerin dolduracağı hesap edilememişti. Bu sonuçları önceden öngörülemeyen sürpriz bir gelişmeydi. Yemen’de Husilerin iktidarı ele geçirmesi, Krallık içinde görüş ciddi sıkıntılara neden oldu. Şu anda Suudi Arabistan’ı yöneten ekip o tarihte susmayı tercih etti.

Yemen’de Husilerin işbaşına gelmesi ve Cumhurbaşkanı Hadi’nin ev hapsine alınması Suudi Arabistan’daki bazı çevrelerde şok etkisi yapsa da özellikle de Mısır yönetimi tarafından memnuniyetle karşılandı. Mısır medyası ve kamuoyunda algı, “Müslüman Kardeşler’in Yemen’de de bertaraf edildiği” şeklindeydi.

Kral Abdullah’ın hastalanması ve sağlık durumunun iyice kötüleşmesi Mısır yönetimi endişelendirmeye başladı. Kral’ın ölüm ilanından bir hafta önce Mısır Cumhurbaşkanı Sisi Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Kral’ın ölümünün fiilen gerçekleştiği ve cihaza bağlı olarak yaşandığı şeklindeki duyumların artması üzerine, Mısır medyasında Suudi Arabistan ile Mısır ordusunun Yemen’e ortak bir askeri müdahale yapılacağı yazıldı ve konuşuldu.

Kral Abdullah’ın ölümünün ardından, Suudi Arabistan dış politikasında bazı değişiklikler gözlendi. Cenaze törenine Mısır Cumhurbaşkanı ve BAE Emiri’nin katılmaması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hazır bulunması, dikkat çekti.

Kralın ölümünün ardından El Cezire’nin tekrar Mısır yönetimi aleyhinde yayın yapmaya başlaması da bir başka detaydı. Çünkü Mısır ve Katar arsındaki uzlaşmayı Krallık Divanı Başkanı Halid Tuvegri sağlamıştı. Kralın ölümünün ardından Tuvegri görevinden uzaklaştırıldı ve Katar uzlaşmayı sonlandırdı.

Kral Abdullah ve Tuvegri’nin temsil ettiği bölgesel dış politika vizyonu ile Kral Selman ve Muhammed bin Nayif’in vizyonu arasında ciddi farklar var. Kral Abdullah Arap milliyetçiliği, Sünni cephe ve bölgesel dengeler bakımından Mısır’ı önemsiyor ve Mısır’ı önemli bir aktör olarak algılıyordu. Bu nedenle Müslüman Kardeşler Mısır yönetimi kadar Suudi Arabistan yönetimi için de tehdit olarak kabul ediliyordu. Bu nedenle cemaat terör örgütü olarak kabul edildi.

Kral Selman ve Muhammed bin Nayif ceph

Etiketler: