Seçim Ne Kadar Güvenli?

7 Haziran sonrasında terör saldırılarının tekrar başlaması ve bazı yerleşim yerlerinde çatışmaların şehir içinde devam ettiği de eklendiğinde, bu seçimde, seçim güvenliği konusunda alınabilecek her türlü önlemin hayati derecede önemli olduğu açıktır.

Genel seçime bir ay kaldı. Yoğun olarak tartışılan konuların başında seçim güvenliği geliyor. SETA Uzmanları konuyu farklı boyutları ile değerlendirdi.

SEÇİM GÜVENLİĞİNİ NEDEN TARTIŞIYORUZ? *NEBİ MİŞ

7 Haziran seçiminden önce, Türkiye’de bazı çevreler, seçim sonuçlarının meşruiyetine ilişkin itibarsızlaştırıcı bir kampanya yürüttüler. Bu kampanyanın motivasyonu ise, AK Parti’nin tekrar seçimi kazanma ihtimaliydi. Seçim günü elektriklerin kesileceğine dair bir beklenti oluşturulmuş, ana muhalefet partisi, kendi seçmenlerine “sandıkların üzerine oturarak, elektriğin gelmesini beklemelerini”; MHP lideri ise sandıkları “kurt bakışı” ile koruyacaklarını söylemişti. Seçimlerde hile yapılacağına yönelik tartışmalar ise çeşitli oluşumlarla ve “oyuna sahip çık” kampanyalarıyla sürdürülmüştü. Seçimin ardından ortaya çıkan tablo ise özellikle Güney ve Doğu Anadolu bölgesinde seçim güvenliği açısından net olarak sorgulanması gereken hususları ihtiva etmekteydi. Örneğin bu bölgelerde, özellikle kırsal kesimdeki sandıkların birçoğunda oyların tamamı tek bir partiye aitti ve geçersiz ya da kullanılmamış oy yoktu. Seçimlerin ardından yapılan saha gözlemlerinde hem kampanya hem de oy verme ve sayım işlemleri sırasında seçim güvenliğinin açık bir şekilde ihlal edildiği ortaya çıkmıştı. Bazı tanıklıklar ve saptamalar şu şekildeydi: Kimi köylerin ve mahallelerin girişine, “HDP dışında başka partinin girmesi tehlikeli ve yasaktır”, pankartı asılmış ya da bazı köylerde başka partilere oy çıkması halinde çıkan oy kadar rastgele kişilerin öldürülebileceği söylenmişti. Örneğin, bazı yerlerde AK Parti’ye seçim merkezi kiralayan kişilerin işyerleri yakılmış ya da kiralayacak kişiler tehdit edilerek caydırılmıştı. Köylerde ve kırsal kesimlerde köy muhtarları ve kanaat önderlerinin kendi köylerinden sorumlu olduğu ve köyün şerefinin ancak blok halinde oy kullanılmasıyla sağlanabileceği belirtilerek, başka partilere oy çıkmaması için uyarılmışlardı. Sandık görevlilerinin oluşturulmasında, bölgede etkin olmayan partilerin kontenjanı da tek bir parti için kullanılmış ve sandık kurullarında çoğunluk kolayca tek bir parti için oluşturulmuştu. Diğer partilerin sandık müşahitlerinin, tehdit edilerek erkenden seçim mahallinden uzaklaşmaları sağlanmıştı. Sandık çevrelerine bölgede hâkim olan partinin taraftarları yığılarak “göz tehdidi” ile bir çeşit baskı unsuru meydana getirilmiş, seçimlere bir iki gün kala sokaklarda yoğun silah sesleriyle seçmenler korkutulmuştu. Bu anlatılanlara, 7 Haziran sonrasında terör saldırılarının tekrar başlaması ve bazı yerleşim yerlerinde çatışmaların şehir içinde devam ettiği de eklendiğinde, bu seçimde, seçim güvenliği konusunda alınabilecek her türlü önlemin hayati derecede önemli olduğu açıktır. 

SANDIKLARIN TAŞINMASI VE YSK *CEM DURAN UZUN 

Şehir merkezlerine de yayılan terör saldırıları 1 Kasım seçiminde seçim güvenliği sorununu tekrar gündeme getirdi. Bu bağlamda bazı ilçe seçim kurullarının kararlarıyla gündeme gelen bir önlem de seçim sandıklarının taşınması oldu. Her ne kadar kamuoyunda sandıkların birleştirilmesi olarak ifade edilse de burada alınan kararlar sandıkların birleştirilmesi değil, taşınmasıdır. Yani seçmen yine kendi sandığında oy kullanacaktır ancak sandığın konulacağı yer güvenlik sebebiyle değiştirilmektedir. Sandıkların taşınması konusunda hukukçular tarafından farklı bir takım görüşler ileri sürülmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, seçimlerin serbestliği ilkesi yani seçmenin baskı altında kalmaksızın özgür iradesiyle oy kullanabilmesi demokrasinin vazgeçilmezidir. Nitekim gizli oy ilkesinin ve seçim günü silah taşıma, alkol satışı, kamuoyu araştırması/anket yayınlama ve siyasi propaganda yasağı gibi birçok düzenlemenin gerekçesi de budur. Seçimlerin serbestliğini sağlamakla yükümlü olan kurum ise YSK’dır. YSK, sandıkların taşınması konusunu 7 Haziran seçimi öncesinde mevzuata aykırı bularak reddetmişti. Ayrıca böyle bir uygulamanın seçmenin oy hakkını kullanmasını zorlaştıracağı ve keyfi uygulamalara neden olacağı eleştirileri getirilmişti. Buna karşılık bazı hukukçular ise Anayasaya göre, “seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma” yetkisi ile donatılmış olan YSK’nın mevzuatta açıkça düzenlenmemiş olsa da bu yönde karar verme yetkisine sahip olduğunu belirtmektedir. Buna göre YSK şiddet ve seçim güvenliği gerekçeleriyle, birtakım objektif ilke kararları belirleyerek sandıkların taşınması yönünde karar verebilir. Ayrıca Anayasanın YSK’ya verdiği yetki ve görevin sadece uyuşmazlıkları çözmek değil, seçimlerin düzen içerisinde yapılabilmesi için gerekli tedbirleri almak ve düzenlemeleri yapmak olduğu vurgulanmaktadır. Yani YSK’nın gerekli durumlarda hukuka uygun olarak kural koyma yetkisinin bulunduğu ve sandıkların taşınmasının bu yetki dâhilinde olduğu belirtilmektedir. Sonuç olarak bu sorunla ilgili yasal bir boşluk olduğunu ve şu aşamada sadece YSK’nın bu sorunu çözebileceğini söyleyebiliriz.

SEÇİM MANİPÜLASYONU BAŞLADI *YUSUF ÖZKIR

1 Kasım’da AK Parti’nin tek başına iktidar olabileceğini gösteren anket sonuçları sandıkta ‘hile’ yapılacağı iddiasının yeniden ortaya çıkmasına neden oldu. Sosyal medya ve tartışma programları bu anlamda yoğun bir şekilde kullanılıyor. Temel hedef, 7 Haziran öncesinde mayası atılmış olan kamuoyunu bir kez daha harekete geçirerek muhalefet bloğunun bütünleşmesini sağlamak. Ya da AK Parti karşıtı cepheyi mobilize edebilmek. Hiçbir dayanağı olmamasına rağmen 7 Haziran’da nispeten başarıya ulaşan bu çabanın 1 Kasım’da tekrarlanması ise mümkün görünmüyor. Bunun nedeni seçimlerden sonra köprülerin altından çok suların akması, şartların değişmesi. En azından muhalefet bloğu olarak adlandırılabilecek bir gerçekliğin vaki olmadığı, bunun Çin malı bir oyuncak olduğu ifşa oldu. Sırrı Süreyya Önder’in çözüm sürecini MHP ile de sürdürürüz türünden yaklaşımında somutlaşan suni bileşenler köşelerine çekildi. Seçimde hile yapılacak tartışmasını besleyen temel dinamik de bu suni bloğun varlığıydı aslında. Şimdi blok dağıldığına göre aynı iddianın yeniden manipülasyona dönüşmesi zor görünüyor. Bunun temel kanıtı 7 Haziran’da AK Parti’ye isnat edilen iddiaların yalan olduğunun seçim akşamı ortaya çıkmasıdır. Seçimden önce gündemde tutulan elektriklerin kesileceği ve bu esnada oy kaçırılacağı iddiası boş çıkmıştı. Seçim günü sonuçlara dair ilk açıklamalar gelirken bu sefer yeni bir iddia ortaya atılmış ve plakasız araçlarla oyların taşındığı gibi gülünç şeyler söylenmişti. Bir anda her taraftan plakasız araç sayısı yayınlanmaya başlanmış, bazı köşe yazarları da sosyal medya hesaplarından bunları paylaşmıştı. Fakat HDP’nin barajı aştığı ve AK Parti’nin tek başına hükümet kuramayacağı netleşince iddialar bıçak gibi kesildi. Kısa süre öncesine kadar da gündeme getirilmedi. Ne ‘Oy ve Ötesi’ gibi HDP yanlısı oluşumlar seçimin meşruiyetine dair bir değerlendirme yaptı ne de trafoya kedinin girdiğine dair aforizmalara rastlandı. Maksat hasıl olmuştu. Dolayısıyla şimdilerde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki bazı mahallelerde sandıkların taşınacak olması bahane edilerek seçimde hile yapılacak iddiasının dile getirilmesi, hedef saptırmaktan başka bir şey değildir. 7 Haziran seçiminde bu söylemden fayda elde ettiğini düşünenler aynı söylemi bilinçli şekilde yeniden ısıtıyor. Çünkü bu söylemin kendisi kullanışlı bir manipülasyona dönüşmüş durumda.

SEÇMEN İRADESİ VE SEÇİM GÜVENLİĞİ *VEYSEL KURT

Seçim güvenliğinin sağlanması, temelde seçmenlerin siyasi tercihlerinin seçim sonucuna tamamıyla yansımasının temin edilmesi demektir. Bu çerçevede, pusula ve seçmen sayısı eşitliği, oy kullanma sırasında oluşması muhtemel usulsüzlüklerin engellenmesi, oy sayımının doğru yapılması gibi birçok kriterden söz edilebilir. Türkiye’de bu faktörlerin seçim sonuçlarını etkilemeyecek derecede kurumsallaştığını ifade etmek mümkündür. 1 Kasım seçimine gidilen süreçte ise seçim güvenliği meselesinin çok daha temel bir noktadan dolayı seçim sonuçlarını etkileyebilecek noktaya geldiği açık: Terör örgütlerinin eylemlerini yoğunlaştırmış olması. Otuz yılı aşkın bir süredir terörle mücadele eden Türkiye’de meselenin bu boyuta ulaşmasının temel sebebi terör örgütlerinin yöntemlerini değiştirerek eylemlerini şehirlere taşımış olmasıdır. Özellikle PKK’nın bazı şehirlerdeki mevcut etkinliğini göz önünde bulundurmak gerekir. 7 Haziran seçimine giderken ve sonrasında birçok seçmenin tehdit edildiği ve bu tehditlerin seçim sonuçlarını etkilediği iddiaları sıkça gündeme geldi. 1 Kasım’a doğru giderken bu tehditleri bertaraf etmek için alınacak tedbirler konusunda kamuoyu nezdinde yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tedbirlerin başında sandıklara kamera konulması, sandıkların taşınması ya da birleştirilmesi ve seçmenlerin ilgili noktalara taşınmasının sağlanması gelmektedir. An itibariyle güvenlik sebebiyle Yüksekova’da 53 köyde sandık kurulmaması, Diyarbakır Suriçi’nde 57 sandığın taşınması ve Silvan’da 75 mahalledeki sandıkların 16 noktada birleştirilmesi gündemde. Bütün bu tedbirlerin elbette bir karşılığı vardır. Ancak meselenin çok daha temel bir boyutundan bahsetmek mümkündür: Seçmenlerin iradesinin ülke genelinde sandığa yansıması. Özellikle PKK ya da bu örgüte yakın bazı grupların oldukça organize ve etkin olduğu bölgelerde fiili bir tehdit olsun ya da olmasın seçmenin siyasi iradesinin özgür bir şekilde tecelli etmesi oldukça zordur. Bu durumda bu atmosferin, seçmenin siyasi tercihini özgürce kullanabileceği bir ortama tahvil edilmesi elzemdir. Mevcut konjonktürde bunun yolu özgürlük/güvenlik dengesinin optimum bir seviyede tutulması, devlet otoritesinin olağanüstü şartların oluşmasına mahal vermeksizin tesis edilmesidir.

[Sabah Perspektif, 3 Ekim 2015]

Etiketler: