İsrail Ateşle Oynuyor

İsrail hükümeti iki ayrı yaklaşım içerisinde. Bir taraftan kendisiyle aşırı sağ gruplar arasına mesafe koymaya çalışıyor. Diğer taraftan da İsrail'in Harem-i Şerif'e yönelik tecavüzü sonrasında yaşanan çatışmalarda yer alan Filistinlilere tehditler savuruyor.

1967 Savaşı sonrasında Doğu Kudüs, İsrail tarafından işgal edildi. Bu işgal ile İsrail bir taraftan kendisi için dini olarak önemli bir toprak parçasını ele geçirirken diğer taraftan bugüne kadar elinde saatli bir bomba taşımak zorunda kaldı. Malum ele geçirilen bölge sadece Yahudiler için kutsal mekanlar içermiyor. Harem-i Şerif gibi üzerinde Kubbet’us-Sahra ve Mescid-i Aksa’nın ve Hıristiyanlar için kutsal başta Kıyamet Kilisesi olmak üzere birçok kutsal mekanı içeriyor. Bu da işgali devam ettiren İsrail için ekstra hassasiyet göstermesi gereken, göstermemesi halinde ise yüksek maliyetle karşılaşacağı bir alan yaratıyor.

Doğu Kudüs’ü işgal eden İsrail güçleri soluğu Harem-i Şerif’te alır ve bazıları bu kutsal bölgeye İsrail bayrağı dikmek ister. Anlatılana göre zamanının Türkiye Büyükelçisi devreye girer ve bu provokasyonun önüne geçer. İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’ın da Harem-i Şerif’teki İsrail bayrağının indirilmesini onaylayarak “şu an ihtiyaç duyduğumuz son şey bir din savaşıdır” dediği söylenir.

İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal sonrasında çıkardığı ilk kanunlarından birisi 1967 tarihli kutsal mekanları koruma kanunudur. Bu kanuna göre kutsal mekanların kutsiyetinin çiğnenmemesi ve bu mekanlara erişimde kısıtlamaların kaldırılmasına ilişkin bir karar alınır. Dahası yine aynı kanuna göre kutsal mekanların kutsiyetini çiğneyenlere 7 yıla kadar hapis cezası öngörülür.

AŞIRI SAĞ PROVOKASYONLAR

Kağıt üzerinde güzel duran bu hükümlerin bir kısmı zaman zaman bir kısmı da sürekli olarak çiğnenir. Filistinlilerin Harem-i Şerif’e girmesi üzerine koyulan yaş, cinsiyet vs. sınırlamaları Filistinliler için günlük hayatın bir parçasına dönüştü örneğin. Diğer taraftan da aşırı sağ grupların başını çektiği provokatör STK’lar, milletvekilleri, askerler veya siviller o tarihten bugüne kadar bu kutsal mekana yönelik birçok eylemde bulundular. Mescid-i Aksa’nın kundaklanmasından asker-polis baskınlarına kadar birçok girişim Müslümanların sert tepkisiyle karşılaştı. Ariel Şaron’un beraberindeki kalabalık güvenlik çemberiyle Harem-i Şerif’i ziyareti ve sonrasında başlayan 2. İntifada hâlâ akıllarda. Son günlerde de aşırı sağ grupların Şaron’un geleneğini ihya edercesine provokasyon peşinde olduğu görülüyor. Kamuoyuna yansıyan ve İsrail askerlerini postallarıyla Mescid-i Aksa’nın içerisinde çatışırken gösteren resimler ve ardından Filistinlilerin Harem-i Şerif’e girişinin 1967’den sonra ilk defa tamamen yasaklanması bardağı taşıran son damlalar oldu.

Bu süreçte İsrail hükümeti iki ayrı yaklaşım içerisinde. Bir taraftan kendisiyle aşırı sağ gruplar arasına mesafe koymaya çalışıyor. Bu grupların Yahudilerin Harem-i Şerif’te ibadet edilmesine izin verilmesi çabalarını desteklemediğini ve Harem-i Şerif’e ilişkin statükoyu (gayrimüslimlere ibadetin yasaklanması, gayrimüslümlerin Harem’e girişlerinin belli günlerde sağlanması ve Ürdün’ün Harem üzerindeki vesayetini devam ettirmesi) koruyacağını söylüyor. Diğer taraftan da İsrail’in Harem-i Şerif’e yönelik tecavüzü sonrasında yaşanan çatışmalarda yer alan Filistinlilere tehditler savuruyor. Tehditler arasında ailelerinin evlerinin yıkılmasından 20 yıla kadar hapse uzanan bir dizi yasal yaptırım var.

NETANTAHU STATÜKOYU KORUMAK İSTİYOR

Netanyahu hükümetinin statükoyu koruyacağını taahhüt etmesinin iki ana sebebi var. Birisi dini diğeri siyasi. Bilindiği gibi Ürdün Doğu Kudüs’teki kutsal mekanlar üzerindeki vesayetini devam ettiriyor. Bu sebepten İsrail’in ilk muhatabı Ürdün ve İsrail Ürdün’le arasında bir kriz çıkmasını istemiyor. İkinci olarak ise Yahudi şeriatının Mesih gelmeden Harem’de Yahudilerin ibadet etmesinin caiz olmadığına ilişkin kanı. Harem platformu üzerinde Yahudi mesihçilerin kurmayı planladığı mabedin vaktinin henüz gelmediği inancı. Bu ikisi birleşince İsrail Harem’in mevcut statüsünün korunmasına daha meyyal görünüyor.

Harem üzerinde tartışmalar devam ederken Doğu Kudüs’ün işgali daha da derinleşiyor. Şehrin Arap sakinleri üzerine ev ruhsatlarının iptali, yıkım kararları, el koyma gibi “yasal” yollarla gidiliyor. Kudüs dışı yerleşimler konuşulurken Doğu Kudüs’te yerleşimcilerin/işgalcilerin sayısı artıyor. Buna Harem altında benzer zihniyetteki İsraillilerin yürüttüğü kazı çalışmaları da eklenince rahatlıkla söyleyebilirim ki İsrail ateşle oynuyor.

[Akşam, 14 kasım 2014]

Etiketler: