Hakaret Etme Özgürlüğümüz Engellenemez (!)

Dergiye ilişkin Türkiye'de de ilginç bir koalisyon oluştu. Müzmin muhalefet, ultra-Kemalist dinozorlar, Esed'in tetikçileri, paralel çete... Hepsi hükümet düşmanlığı adına İslamofobik karikatürlere sarıldı.

Charlie Hebdo saldırısının Türkiye’de ciddi tartışmalara yol açacağı başından beri belliydi. Türkiye’de sömürmedikleri acı, neşe, sorun, facia vs. kalmayan çevreler Charlie Hebdo etrafında filizlenen tartışmalara bir can simidi edasıyla yapıştılar. Kimisi ifade özgürlüğü kalkanı arkasından vurmaya çalıştı, kimisi üretilmeye çalışılan global İslam karşıtlığı rüzgarını arkasına almaya çalıştı, kimisi patolojik muhbirlik psikolojisini Charlie Hebdo’dan istifade meşru kılmaya çalıştı, kimisi de içlerinde ne kadar İslamofobik ve İslamcıfobikkin varsa etrafa saçtı.

Charlie Hebdo’ya düzenlenen saldırı içinde birçok soruyu barındıran ve başta Uluslararası Müslüman Alimler Birliği olmak üzere ana akım çoğu çevrenin telin ettiği bir saldırıydı. Fakat saldırı sonrasında saldırıyla yüzleşmek amacını aşan birçok psikolojik operasyon da ardı ardına başladı. Müslümanları bir suçluluk psikolojisine itmek ve savunmacı pozisyona sokmak için canhıraş bir uğraş başladı. Anlamamazlıktan geldikleri nokta şuydu: Müslümanların önemli bir kısmı saldırıyı tasvip etmedi; bununla birlikte Charlie Hebdo dergisini saldırıdan önce de sonra da kısacası hiçbir zaman tasvip etmedi.

KOVMA ÖZGÜRLÜĞÜ

Derginin diğer din, düşünce vs. e de hakaret niteliğindeki karikatürleri “ifade özgürlüğü” sosuyla satılmaya çalışılırken özellikle iki grup bu argümanları satın almadı. Birincisi Yahudiler. Türkiye’de de çok konuşuldu bu konu. 2008 yılında derginin veteran karikatüsitlerinden Maurice Sinet (Sine) Fransa Eski Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin oğlu Jean Sarkozy’nin evliliğine ilişkin yazıp çizdikleri sebebiyle işten atıldı. Olay şu: Jean Sarkozy’nin zengin bir işkadını olan Yahudi asıllı Jessica Sebaoun-Darty ile evlenmeden önce Yahudiliğe geçeceğine dair spekülasyonlar çıkar. Sine de buna değindiği köşesinde Jean Sarkozy için “Geleceği parlak” minvalinde bir ifadede bulunur. “Özgürlükçü” Charlie Hebdo editörü de bir özür yazısı yazmasını veya kovulacağını söyler. Zira Yahudi toplumu ifadeyi antisemitik bulmuş ve rahatsız olmuştur. Özür yazısı yazmayı reddeden Sine işinden kovulur ve Charlie Hebdo’nun hakarete dayalı politikasının sınırları belirlenmiş olur.

Hakaretleri “ifade özgürlüğü” şeklinde satın almayan bir diğer grup da Müslümanlardı. Derginin Hz. Peygamber’e hakaretin prim yaptığını anlamasıyla İslam karşıtı ve provokatif karikatürleri yayımlaması İslam dünyasının genelinde büyük tepki çekti. Kendi yaptıklarına ek olarak Danimarka’daki nefret karikatürlerini de dergilerinde yayınlayarak, provokasyonda ortaklık yaptılar. Bu noktada Yahudilerle Müslümanların en büyük farkı, sonuç alma noktasında yaşandı. Dergi editörünün bile ilk planda antisemitizim olarak okumayıp onay verdiği bir ifade bir karikatüristin kovulmasına sebep olurken Müslümanlara ve Hz. Peygamber’e hakaret münasip görüldü, onaylandı, çizenler “ifade özgürlüğü” kalkanı arkasına alındı.

Charlie Hebdo şu an sıklıkla konuştuğumuz Batı’nın İslam dünyasına yönelik çifte standardını ve bilinçaltındaki Müslümanları suçlama psikolojisini gösteren en çarpıcı örneklerdendir. Hakaret suçlarına bile “ama” demiş, mesele Müslümanlar olunca “ama hakediyorlar” psikolojisiyle provokatif karikatürlerini savunmuş bir dergidir.

HÜKÜMET DÜŞMANLIĞINDAN İSLAMOFOBİ’YE 

Dergiye ilişkin Türkiye’de de ilginç bir koalisyon oluştu. Müzmin muhalefet, ultra-Kemalist dinozorlar, Esed’in tetikçileri, paralel çete… Hepsi hükümet düşmanlığı adına İslamofobik karikatürlere sarıldı. Esed’in Charlie Hebdo saldırısını kınamasından yanlış direktif çıkaran birisi de Batı’da birçok gazetenin bile sansürlü verdiği karikatürü köşesinde bastı. En trajik olanı ise daha önceki karikatür krizlerinde “aslan” kesilen paralelcilerin hükümet düşmanlığı ve kendilerini Batı’ya pazarlama adına Hz. Peygamber karikatürünü savunması oldu. İslamcıfobi’nin vardığı son nokta maalesef İslamofobi’yi savunmak oldu. Türkiye’deki Müslüman hassasiyetlerinden bu denli kopacak kadar savrulmuş bu grup açıkça Türkiye’den umudunu kestiğini ve Batı’nın iltifatından medet umduğunu gösterdi. Acı ve siyaset bilimcilerden çok sosyal-psikologların üzerinde çalışması gereken bir vakıa.

[Akşam, 16 Ocak 2015]

Etiketler: