Güven Tazeleme Ve Yeni Bir Sayfa Açma Zamanı

Türk-Amerikan ilişkilerinde son birkaç yılda en çok öne çıkan iki konu var: PKK'nın Suriye'deki silahlı kolu Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile Fetullah Gülen meselesi. İki konu da çok ciddi düzeyde güvensizlik yarattı. YPG'nin hem Türkiye'nin hem de ABD'nin terör örgütü olarak kabul ettiği bir oluşumun yani PKK'nın silahlı kolu oluşu, sadece Türkiye'yi ilgilendiren bir mesele olmamalı. ABD yönetiminin bahaneleri veya izahatı ne olursa olsun, ABD'nin şu anda Türkiye'yi hedef alan terör örgütünün bir kolunu silahlandırması, bu iki NATO müttefiki arasında büyük bir güvensizlik kaynağı oluşturuyor. Aynı şekilde, 15 Temmuz darbe girişimine rağmen ABD yönetiminin Türkiye'nin Gülen'le ilgili beklentilerini karşılamaması, ikili ilişkiler açısından ciddi bir sorun.

Türkiye ve ABD arasındaki vize krizi, iki ülke arasındaki ittifakın gelecekte ne seyir izleyeceği sorusunu bir kez daha gündeme getirdi. Krizin yaklaşık bir ay önce başlamasından bu yana, bu soruya değişik cevaplar verildi. Geçtiğimiz Perşembe günü Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) Washington’da düzenlediği panelde, bu sorunun yanıtları iki ülke arasındaki gerginliği tanımlayıp irdeleyen ve gerilimi düşürmenin olası yollarını öneren panelistler tarafından tartışıldı.

Bugün herkes, ikili ilişkilerin tarihinin en zorlu dönemeçlerinden birinden geçtiği konusunda hemfikir. İstikrarlı ve ileriye bakan bir ortaklık için, çeşitli sorunların çözülmesi gerekiyor. İlk olarak, müttefiklerin kafa karışıklığından kaynaklanan birçok sorunu çözme kavuşturmak için ABD’nin kendi ittifak sistemine ilişkin bir değerlendirme yapması ve müttefiklerinden beklentilerini netleştirmesi lazım. Halihazırda, ABD’nin “geleneksel müttefiklerinin” çoğu ile sorunları veya gerginlikleri var. Zira bu müttefiklerin, ABD’nin taahhütleri konusunda birtakım kuşkuları bulunuyor. Bu durum, söz konusu ülkelerin ABD’yle ilişkilerinin geleceği hakkında çok sayıda soru işareti yaratıyor. Türkiye de aynı belirsizlikten mustarip.

ABD’nin Ortadoğu politikasına ilişkin soru işaretleri, ABD-Türkiye ilişkilerinde bir süreden beri rahatsızlık kaynağı oluşturuyor. Bu belirsizlik ve kararsızlık hali, Türk dış politikasına yön verenlerin kafasını özellikle Suriye konusunda karıştırdı. ABD’nin söylemleri müttefiklerinin beklentilerini artırsa da, bu beklentiler hiçbir zaman gerçekleşmedi. Uluslararası sistemdeki değişim ve ABD’nin daha ılımlı bir dış politika ve güvenlik politikası izleme tercihi sebebiyle bu durum bir ölçüde anlaşılabilir bir şey. Ancak müttefiklerin bu tür değişikliklerden ve yönelimlerden önceden haberdar edilmesi gerekiyor. Bu adım ikili ilişkilerdeki en ciddi engellerden birini ortadan kaldırır.

Tabii ikinci olarak da, Türk-Amerikan ilişkilerinde son birkaç yılda en çok öne çıkan iki konu var: PKK’nın Suriye’deki silahlı kolu Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile Fetullah Gülen meselesi. İki konu da çok ciddi düzeyde güvensizlik yarattı. YPG’nin hem Türkiye’nin hem de ABD’nin terör örgütü olarak kabul ettiği bir oluşumun yani PKK’nın silahlı kolu oluşu, sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir mesele olmamalı. ABD yönetiminin bahaneleri veya izahatı ne olursa olsun, ABD’nin şu anda Türkiye’yi hedef alan terör örgütünün bir kolunu silahlandırması, bu iki NATO müttefiki arasında büyük bir güvensizlik kaynağı oluşturuyor. Aynı şekilde, 15 Temmuz darbe girişimine rağmen ABD yönetiminin Türkiye’nin Gülen’le ilgili beklentilerini karşılamaması, ikili ilişkiler açısından ciddi bir sorun.

15 Temmuz darbe girişimi Türkiye için, müttefikinin anlayıp değerlendirmesi gereken büyük bir travma idi. Demokrasiye yönelik bu saldırının faillerini adalet önüne çıkarmak doğal bir beklenti. Bu iki konudaki gerginliğin devam etmesi ilişkilere, halkın gözünde ikili ilişkilerin ortak hafızasını şekillendirecek ciddi bir hasar verecek. Dahası, hükümetin farklı kurumlarında ortaya çıkmakta olan güvensizlik de ancak bu tür adımlarla kontrol altına alınabilir.

Üçüncü olarak, her iki ülkede de halkın ikili ilişkilerdeki rolü çok önemli. Türkiye’de sıradan insanlar arasında bu etki görülebiliyor. ABD’nin dış politikasına dair olumsuz tavırlar, bu ülkenin Irak’ı işgal etmesiyle birlikte hızla arttı. Ardından, ABD yönetiminin Suriye krizi sırasında harekete geçmemesi nedeniyle kamuoyunda yine buna benzer bir hissiyat oluştu. Ancak ABD’nin YPG’ye sağladığı destek ve 15 Temmuz darbe girişimi ile beraber, bu duygular ciddi bir düzeye yükseldi. Türkiye’de dış politikayı dikkatle izleyen geniş bir kesimin var olduğu göz önüne alınınca, ABD hakkında bu tür duyguların devam etmesi Türkiye’nin dış politikasına yön verenlerin ABD ile ilişkileri idare etme konusundaki manevra alanını önemli ölçüde kısıtlayacaktır.

İki ülke arasındaki ilişkilerin onarılması için bu konunun ele alınması gerekiyor. Büyük kamu diplomasisi kazalarının önlenmesi ve halklar arasındaki ilişkilerin geliştirilmesini amaçlayan adımlar atılmalı. ABD büyükelçiliğinin vize işlemlerini askıya alma kararı, işte bu yüzden son derece zarar verici oldu. Tabii buna ilaveten, ilişkilerin geleceğini garantiye almak için iki ülke arasında daha güçlü ekonomik ilişkiler tesis etmek gibi ileri adımlar da atılmalı.

Bütün bu ciddi sorunlara rağmen, Washington’daki SETA panelinin katılımcılarının Türkiye ile ABD arasındaki gerilimi gidermek için birtakım çözüm önerileri getirmeye çalışması önemliydi. NATO’da on yıllardan beri ittifak ilişkisi içinde bulunan ve Deaş ile mücadelede güçbirliği yapan bu iki ülke arasındaki askeri ve stratejik işbirliği, günümüzde de devam ediyor. Kuşkusuz, iki ülkenin Kuzey Irak konusunda yakın zamanda fikir birliğine varması, aralarındaki bağlara önemli bir boyut daha ekliyor. Bununla birlikte, ABD’nin Türk karar alıcıları ilişkilerin potansiyeline ve ABD’nin ittifak ilişkilerine dair taahhütlerinin güvenilirliğine inandırmak için yukarıda bahsedilen konularda ciddi çaba göstermesi lazım.

[USA Sabah, 8 Kasım 2017]

Etiketler: