Türkiye’nin Düzen Arayışı

Referandumdan önce yeni düzenin imkânsız kılınması üzerine verilen uğraş, referandumdan sonra yerini yeni düzenin sınırları üzerindeki müzakereye bırakacak.

Referandumdan sonra eski Türkiye yeni Türkiye içerikli tartışma ve değerlendirmeler hız kazandı. Değerlendirmelerin daha çok vesayet-demokrasi eksenine odaklanması, bu gerilime yol açan siyasal değerlere yönelik tarihsel bir perspektifin göz ardı edilmesine yol açarak, resmin tamamının görülmesine engel oluyor. Cumhuriyet’in kuruluşunda tesis edilen siyasal sistem, etnik ve dinsel taleplerin bastırılmasına dayanıyordu. Tek-parti dönemi boyunca, “koşulların çok partili hayata izin vermemesi” ile kastedilen, laiklik ve milliyetçilik (Türkçülük) politikalarının toplumun dinsel ve etnik taleplerini bastırmasında henüz başarılı olamayışıydı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni küresel düzende Batılı kampta yer alma ihtiyacı duyan siyasal elitler, henüz tek-tipleştirmeyi başaramadıkları bir vatandaş kompozisyonuyla çok partili hayata geçmek zorunda kaldılar. 1960 darbesi ve 1961 siyasal rejimi ile yeni bir formül bulundu. “İrticai ve bölücü” olarak nitelenen taleplerin siyaseti etkilemesini engellemek için, bürokratik vesayet mekanizması siyasetçileri denetleyici bir misyonla siyasal rejimin merkezine yerleştirildi. Bu sistem her ne kadar bir muhtıra ve iki darbe maliyeti çıkarsa da, Soğuk Savaş dönemi boyunca fazla bir itiraza muhatap olmadan işledi.

Bastırılanın geri dönüşü!

Soğuk Savaş’ın sona ermesi, dünya ile paralel olarak Türkiye’de de yeni toplumsal hareketlerin güçlenmesine, başka bir deyişle, “bastırılanın geri dönüşüne” imkân sağladı. Özal’ın son dönemine denk gelen iki yıllık bir arayış sürecinden sonra, siyasal elitler, toplumsal hareketlerin güçlenmesini, irticai ve bölücü faaliyetlerin artması olarak siyasal sisteme tercüme ettiler. Soğuk Savaş’ın başlangıcında Batı ittifakında yer almanın gereği olan çok partili yaşamı, vesayet mekanizmasını devreye sokarak paranteze alan siyasal elitler, Soğuk Savaş’ın bitiminde, yeni toplumsal hareketleri sisteme eklemleyecek, çağın ruhuna uygun yeni bir formül geliştiremediler. Bu denklemi başka türlü ifade etmek de mümkün. Esasında, vesayet sistemi, devlettoplum ve bürokrasi-siyaset ilişkilerinin parametrelerini ortaya koyan bir Soğuk Savaş dönemi uzlaşma formülüydü. Soğuk Savaş döneminin bitmesiyle, ilişkinin toplum ve siyaset tarafının pozisyonu güçlenince, uzlaşma formülünü bu yeni durumu dikkate alarak revize etmek gerekiyordu. İlişkinin devlet ve bürokrasi tarafı, merkez sağı güçlendirerek, yeni girdileri sıfırlama politikası gütse de başarılı olamadı. Böylece, pozisyonunu zayıflatacak yeni bir uzlaşma formülüne razı olmaktansa, artık geçersizleşen mevcut uzlaşma formülünü de bir tarafa bırakarak, çatışmayı benimsedi.

Türkiye’nin kayıp yılları

Dönemin siyasal elitlerinin, yükselen dinsel ve etnik taleplerin mevcut siyasal sisteme eklemlenmesine yol açacak bir formül bulma kapasitesinden yoksun olmaları nedeniyle aldıkları çatışma kararı, Türkiye için karanlık bir dönemi başlattı. 2002’ye kadar, ortalama 14 ay ömürlü koalisyon hükümetleri ile temsil edilen siyaset kurumunun zayıflamasıyla inisiyatif tamamen vesayetçi aktörlere geçti. Faili meçhul cinayetler, illegal yapılanmalar, zorunlu göçler, eğitim hakkından mahrum edilen kitleler, siyaset imkânı ellerinden alınan siyasal aktörler ve ekonomik iflasla hem toplumsal barış zedelendi hem de devlet zaafa uğratıldı. 2002 seçimleri, geçen on yıl boyunca toplumun, siyasetin ve devletin ödediği bu bedellere rağmen, sosyal hareketlerin dinsel ve etnik taleplerde ısrar ettiğini ve bu taleple

Etiketler: