Siyaset Mühendisleri Sahnede

Erdoğan siyaseti Erdoğan sonrası AK Parti'de kurumsallaşırsa siyaset-dışı vesayet odaklarına yaşama hakkı yok. Bu anlamda meseleyi tam anlamıyla bir varlık-yokluk meselesi olarak algılıyorlar.

Ne diyordu Pseudo-Şakirt: “Ankara’da hava çok farklı. Çok yakın zamanda bu sonucun Türkiye için nasıl hayırlı kapılar açacağını göreceğiz inşallah.” Sonuç dediği, Erdoğan’ın 21 milyon kişinin oyunu alarak Cumhurbaşkanı seçilmesi. Ve ekliyor arkadaşımız: “Hesaplar üzerinde bir hesap vardır… Bekleyin… Aceleci olmayın… Bakın neler olacak… Burası Ankara hiçbir yere benzemez…”

Pseudo-Şakirtler Endüstrisi’nin gazete ve televizyonları seçimden bu yana aynı tonda konuşmayı sürdürüyorlar. Bir yandan tehditler savururken, diğer yandan ağıtlar yakıyor ama ne olursa olsun cümlelerinin sonuna “her şey çok güzel olacak” diye ekliyorlar.
Sözlerindeki kin ve öfke onları o denli üretken hale getirmiş durumda ki her gün siyasetbilim literatürüne yeni kavramlar ekliyorlar. “Kazansan bile kaybedersin” diyor, “seçimle işbaşına gelen tiran”lardan bahsediyorlar. Erdoğan yönetiminin Türkiye’de ordunun otoriteryanizminden bile daha şedid olduğu, AK Parti’nin devlet partisine dönüştüğü tezini döne döne işliyorlar.

Erdoğan’ın “tümüyle kara propaganda ve dezenformasyon”la başarı kazandığı, “devletin imkanlarını kullanmasa seçilmesinin mümkün olmadığı” yorumları gırla gidiyor. “Tatilciler”e, “boykotçular”a teessüf ediyor, ne kadar sorumsuz olduklarının altı çiziliyor. “Keşke”ler, “temenni”ler havalarda uçuşuyor. Öyle ki, bir muhteremin ağzından 21 milyonun oyunu almış bir Cumhurbaşkanı için, “çantasını alsa, ülkesini terk etse, ben yoruldum, torunlarımla ilgileneceğim dese” sözünü bile duydum.

Sözün özü, partisiyle, cemaatiyle muhalefet cephesi bu seçim sonucunu hiçbir analize gerek duymadan şu söylemle göğüslemiş durumda: “Seçen ahmak, seçilen Tiran”.

Ama “hâlâ yapılacak bir şeyler var.”

* * *

Bilgi bağlamından tamamen yoksun bu operasyonel yorumlar, yaklaşan yeni bir mühendislik çabasının da ipuçlarını veriyor aslında. AK Parti’nin Türkiye’nin “hakim partisi” olduğunun farkındalar. Ve önümüzdeki dönemde de Türkiye siyasetinin AK Parti üzerinden ilerleyeceğini de biliyorlar. AK Parti dışında bir siyasi oluşumun anlam taşımadığını, AK Parti dışında ittifak arayışlarının başarı şansının olmadığını İhsanoğlu projesiyle gördüler.

Aynı zamanda şunun da farkındalar: Eğer Erdoğan siyaseti Erdoğan sonrası AK Parti’de kurumsallaşırsa siyaset-dışı vesayet odaklarına yaşama hakkı yok. Bu anlamda meseleyi tam anlamıyla bir varlık-yokluk meselesi olarak algılıyorlar.

Ellerinde son bir şans daha olduğunu düşünüyorlar. Bu bağlamda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını, kendi iktidar kavgaları açısından bir fırsat olarak görüyorlar. Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanlığı’ndan ve Başbakanlık görevinden ayrılmasının onu ister istemez icraatın dışına iteceğini düşünüyorlar. Ve bu siyaseti sona erdirmek için, daha en başında Cumhurbaşkanlığı makamını, Cumhurbaşkanının fonksiyonlarını tanımlamaya çalışıyorlar. Yıllarca devlet elitlerinin siyasal elitleri baskılamak için kullandığı jargonu kullanıyor, aktif bir Cumhurbaşkanı profilinin bir “rejim krizi” yaratacığını iddia ediyorlar. İstedikleri, bu tür söylemlerle Cumhurbaşkanını dar bir alana hapsetmek.

Erdoğan siyasetini etkisiz kılmak için atılan ikinci adım, Erdoğan sonrası AK Parti’yi dizayn etme çabası. Siyaset mühendisleri bir kez daha sahnede. İttifaklar yeniden gündemde. Cemaatin kalemleri ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bir kez daha aynı söylemi kullanıyor. Parti içinde derin çatlaklar olduğundan bahsediyor, bu çatlakları harekete geçirmekten dem vuruyorlar.

Bu mühendislik çabalarının siyasal bir karşılığı olacağı kanaatinde değilim. Fakat, AK Parti içerisinde sınırlı sayıda da olsa bu siyasal mühendislik çabalarının şu ya da bu biçimde cazibesine kapılanlar olur mu, hep birlikte göreceğiz.

AK Parti üzerine konuşanların şunu görmesi gerekir: AK Parti, 2000’lerin başında 1990’ların Türkiye’sine cevap olarak kuruldu. 1990’ların dağılmış ve mahcup Türkiyesine. Kurucu liderinin Cumhurbaşkanı olduğu 2014 Türkiye’sinde aynı parti kompoziysonunu beklemek en hafif deyimiyle politika ve tarih dışı kalmak demektir. AK Parti, bugüne kadar birçok ciddi sistem kriziyle karşılaşmış, her birini kalıcı bir biçimde çözmüş ve süreçten büyüyerek çıkmıştır.

Bu sürecin merkezinde Erdoğan siyaseti yatıyor ve AK Parti’nin en önemli sınavı bu siyasetin kurumsallaşması olacak.

[Akşam, 14 Ağustos 2014]

Etiketler: