Sağlam Büyümenin İlk Şartı: Yere Sağlam Basmak

Türkiye bugün bir belirsizlikle meşgul olduğundan, reformları bir süre ertelemek durumunda kalabilir. Zira reformlardan da önce, stabil ve iyimser bir ortam tesis etmek gibi, yeni ve aslında eskide unuttuğumuz bir gereksinimle karşı karşıyayız.

Seçim sonrası karmaşa sürerken, takvimde 10 Haziran gününü bekleyen 1. çeyrek büyüme verileri de açıklandı. Öncü göstergelerin işaret ettiği iç talepteki toparlanmayı rakamlar da ispatlarken, ekonomimiz bu dönemde yıllık %2,3 oranında büyüme kaydetti. Gerek düzeyi, gerekse içeriği itibariyle şaşırtıcı bulmadığım bu tabloyu analiz etmek ise önem taşıyor. O halde, can alıcı noktalara bir göz atalım.

MÜTEVAZILIĞA DEVAM

Ç1 verileri çoğu ülke için açıklanmış durumda. Şöyle bir sıraladığımızda, en tepedeki Hindistan’ı, %7 ile Çin izlerken; bir tık altında, Malezya ve Endonezya gibi birkaç yükselen ekonomi var. Hızı biraz azaltırsak, %3-4 bandında Nijerya ve Polonya gibi birkaç gelişen ülkeye rastlıyoruz. Listede yoğunluğun yaşandığı aralık ise, içinde bulunduğumuz %2-3 bandı. ABD, Meksika, G. Kore, İngiltere, G. Afrika gibi ekonomiler, 3 aşağı 5 yukarımızda geziniyor.

Daha yavaşlar, Avrupa yoğunluklu %1-2 bandında. Bir de, yine Avrupalı 0’cılar var. Daha kötüsü ise, Brezilya, Rusya, Japonya gibi, ekonomisi küçülen negatif kanat. Dolayısıyla, gerek küresel ortamda gerekse kendi çapımızda mütevazı bir görünüm çizmeyi sürdürüyoruz.

ÖZEL TÜKETİMDEN 3 PUAN

Uzaydan yerimizi gördükten sonra, şimdi yakınlaşalım: %2,3 büyüdük ancak nasıl?

Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) verileri, Ç1’de motor gücün özel tüketim olduğunu söylüyor. Bu dönemde %4,5 büyüyen özel tüketim, GSYH hızımıza 3 puanla en güçlü desteği verdi. Detaylar ise, bunun ulaştırma harcamaları ağırlıklı olduğunu gösteriyor. Dikkat çeken bir diğer grup da sağlıkken, genel bir tüketim coşkusundan bahsetmek zor.

Öte yandan, özel yatırımlar da bir miktar toparlanmayla %1,9 arttı ve büyümeye 0,4 puan katkı sundu. Bu ise, çeyrekler sonra büyüyen makine-teçhizat harcamalarından geldi ancak inşaat yatırımlarında düşüş var. Kamu kesiminden ise destek yok: Devletin tüketim harcamaları Ç1 hızımıza 0,3 puan destek verirken, kamu yatırımları 0,4 puanlık eksi etki yaptı.

DIŞ TALEP ETEĞİMİZDEN ÇEKİYOR

Bir de dış talebe bakalım: Jeopolitik ve ekonomik dış gelişmeler, ihracatçımızın potansiyelini realize edebilmesi önünde engel teşkil ediyor. Azimli ihracatımız, mevcut konjonktürde dünya geneline göre yumuşak inişler yaşasa da, büyümemize hafif köstek olmak durumunda kalıyor. İşte bu doğrultuda Ç1’de %0,3’lük ihracat düşüşüne, ithalattaki %4,1’lik artış da eklenince, net ihracat bu dönemde hızımızı 1,3 puan aşağı çekmiş görünüyor.

Bu görünüm, aslında 2014’ün son çeyreğinde baş göstermişti. O dönemde ihracattaki zayıflama iç talebin kıpırdanmasıyla birleşince, yıl genelindeki dış destekli tablo, dengeyi içeriye kaydırmıştı. İşte 2015 Ç1’de de bu devam etti ve iç taleple büyüdük.

Son olarak arz cephesine de göz gezdirerek sektörleri anlayalım: Veriler, Ç1’de en büyük desteğin, 0,9 puanla finans sektöründen geldiğine dikkat çekiyor. Söz konusu dönemde sanayi ise yerinde sayıp ekonomiye destek vermemiş. Neden peki? Öncelikle sanayinin gözbebeği imalat sanayii, büyümeye 0,2 puanla zayıf bir katkı sağlamış. Dahası, madencilik ve inşaat sektörleri Ç1’de daralarak olumsuz etki yapmış. Geçen sene bizi epeyce üzen tarımdaki toparlanma ise, içimize biraz su serpiyor.

ŞİMDİ BİZ DEMEK ZAMANI

Beklentilerimizi yanıltmayan bu tablo bir yana, asıl kritik olan, bundan sonra ne olacağı. Ç2 göstergeleri, iç talebe ve özellikle favorimiz yatırımlara dair olumlu sinyaller verirken, sanayide de kıpırdanma var. Tüm bunların sürdürülebilir olması için ise, nicedir planladığımız reformlara ihtiyaç var. Yeni dönemi de, aslında bu nedenle dört gözle bekliyorduk.

Öte yandan, Türkiye bugün bir belirsizlikle meşgul olduğundan, reformları bir süre ertelemek durumunda kalabilir. Zira reformlardan da önce, stabil ve iyimser bir ortam tesis etmek gibi, yeni ve aslında eskide unuttuğumuz bir gereksinimle karşı karşıyayız.

Bu noktada, gelecek dönemlerde tempomuzun düşmemesi için ekstra çaba sarf etmemiz gerekeceğini biliyoruz. Zira istikrarsızlıktan mütevellit riskler baş gösterebilir: Bunlardan en belirgini güven kaybı, bir diğeri ise faiz. Öte yandan FED süreciyle ne zamandır yükselişte olan dolar, iç belirsizliklerin güçlenmesi halinde ayrı bir etkiyle hırpalayabilir. Yabancı basın ve malum kurumlar, bu risklerin tellallığını yapmaya başladı bile.

Tüm bu gerçeklerden hareketle, bir önceki yazımda da altını çizdiğim gibi, istikrara giden en kestirme güvenli yolu acilen bulmamız gerekiyor. Bu nedenle de, partiler üzeri bir milli yaklaşıma ihtiyacımız var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü konuşmasındaki yapıcı çağrı da, bu yönden oldukça anlamlı: Şimdi “biz” demek zamanı…

Zira ülke olarak koyduğumuz hedeflere dair kararlılığımızdan vazgeçemeyiz. Güçlü bir geleceğe koşmak için ise, en önce sağlam bir zemine ihtiyacımız var. Umuyorum, ortak akıl ve duygularla hareket ederek, ayaklarımızı en kısa sürede sağlam bir yere basabiliriz.

[Yeni Şafak, 12 Haziran 2015]

Etiketler: