Türkiye’nin Gücü ve Fırsatlar II: Doların Yükselişi Dış Kaynaklı

İstisnalar olsa da yabancı sermaye, finansman ihtiyacı olan ülkelere girmeye eskisi kadar iştahlı değil. Seçimden çıkacak istikrar ve güçlü ekonomi yönetimi mesajıyla, TL'deki ayrışmanın yeniden normalleşmesi bekleniyor.

13 Mart tarihli yazımda, doların son 2 haftalık tırmanışına dikkat çekmiştim ve “Dolar Endeksi”, tam da o gün 100.330 seviyesiyle tepe noktasını bularak rekor kırdı. Sonrasında ise önce bir yumuşama ve arkasından gelen dalgalı hareketler sergiledi.

Endeksin en ağırlıklı kalemi olan Euro’nun dolar karşısındaki hareketleri de, aynı dönemde oldukça paralel. 25 Şubat sonrası hızlı bir şekilde yükselen Dolar-Euro paritesi, 13 Mart’ta vardığı zirve olan 0,9527’den geri adım atarak zikzaklarla hareket etti.

Aslında TL de, 13 Mart sonrası “ilk etapta” bu eğilime uyarak dolar karşısında değer kazandı. Bununla birlikte, inişli çıkışlı bu süreçte 6 Nisan sonrasında TL, yükselişe geçen Dolar Endeksi’nden de, doların Euro ve bazı gelişen ülke para birimleri karşısındaki kazanımından da daha sert bir değişim yaşadı. Oynaklık olsa da, şu son 2 haftaya bir bütün olarak baktığımızda bir ayrışma söz konusu.

DOLARIN REKOR KIRMA REKORU

Piyasalar da, sabah akşam buna odaklanmış durumda. “Doların yeni rekoru” ifadesinden sanırım sizler de bunalmışsınızdır. Zira FED’in faiz artırımına önünde sonunda gideceği şu süreçte, TL dönem dönem ayrışsa da, yaşananlar çok enteresan değil.

Üstelik FED’in faiz artırımında aceleci olmayacağını, aylar önce belirtmiştim. Nitekim göstergeler ortadaydı. Bugün bile ABD ekonomisine ilişkin istenen görünüm halen elde edilmiş değil ve faiz artırımını geciktiriyor.

Ayrıca doların güçlenen hali de, rekabet gücünü kırdığından, ABD’nin pek işine gelmiyor. Dolayısıyla panik, gerek Türkiye’de gerekse dünyada vaktinden önce doğdu. Yine de olan oldu. Şimdi önümüze bakalım.

STRES YAPMAK YERİNE

ABD kaynaklı gelişmeler dolara yön verirken, Euro Bölgesi’nde de yavaş toparlanma ile parasal genişlemeye gidilmiş olması Euro’nun TL karşısında zayıflamasına yol açtı. Tüm bu gelişmelerin, çeşitli yönlerde ticari ve mali etkileri var. Bu bağlamda, “rekora gitti, gitmedi” stresleri yerine, etkileri tahlil edip soğukkanlı olmak ve mümkün mertebe risk yönetimine odaklanmak gerek.

Belirttiğim gibi, dolardaki yükseliş büyük ölçüde dış kaynaklı. Burada yapılacak bir şey yok. Sadece bizim değil, dünyanın büyük kısmının kaderi. İstisnalar olsa da sermaye, finansman ihtiyacı olan ülkelere girmeye eskisi kadar iştahlı değil.

PARA SEÇİMİ GÖZLÜYOR

Bununla birlikte, TL’nin son 2 haftada dolara karşı ortalamanın üzerinde değer kaybetmesini ise, seçim dönemine bağlamak mümkün. Para belirsizliği sevmez; güveni sever. İşte bu nedenle de, Haziran yaklaşıkça TL’de bu tür ayrışmalar görmemiz doğal karşılanabilir.

Bakın; geçen hafta G20 toplantıları için ABD’de yapılan temaslardan çıkan ana mesaj da şuydu: Yatırımcının Türkiye’ye dair gözünü diktiği ana faktör, siyasal istikrarın devamı.

Seçimden çıkacak istikrar ve güçlü ekonomi yönetimi mesajıyla, TL’nin bu ayrışmasını yeniden normalleştirmesi bekleniyor.

Öte yandan TL seçim sonrası toparlasa da, FED nedeniyle kurdaki hareketliliğin kısa vadede dinmeyeceği de bir gerçek. Buna bağlı olarak da, riskler konusu var.

Türkiye’nin dış borç stokuna bakalım: Kamunun payı %30 civarlarında. 10 yıl önce %47 idi. Etkin bir yönetimle bu oranın indirildiğini görüyoruz. Ayrıca, kamu dış borç stokunda “kısa vadeli” borçlar %16 gibi düşük bir paya sahip.

Tabii bu diğer taraftan, dı

Etiketler: