Türkiye mi bölünüyor, milliyetçiler mi?

Referandumun en çok etkilediği partilerin başında gelen MHP'de bazı yöneticilerin yaptığı açıklamalar, hareketin kadim problemlerini bir kez daha su yüzüne çıkardı. MHP bir kez daha 'sivil milliyetçilik-devletçi milliyetçilik' ikilemi ile karşı karşıya. Parti yönetimi 'Türkeş'in mezarı, MHP'nin tasfiyesi, milliyetçilerin operasyonu' etrafında yaptıkları açıklamalarıyla tartışmanın istikametini değiştirmek istese de, yaşanan temel sorun milliyetçiliğin hüviyeti ve karakteri ile ilgilidir. Milliyetçi hareketin tarihinde görülmemiş biçimde geleneksel tabandan yükselen 'değişim ve demokratikleşme' talebi parti yönetimini zora sokmuş durumda. Yönetim bu talepleri 'uzaktan kumandalı' yönlendirmeler olarak nitelendirse de 'kadim tabanın' sosyolojik okuması bunun aksini söylüyor. MHP yönetimi son gelişmeleri komplocu bir yaklaşımla 'okyanus ötesinin' azmettirmesi olarak değerlendirse de, hareket hiç olmadığı kadar tarihi bir yol ayrımında. 1999 seçimlerinden bu yana süren seçmen kayışı, partiyi siyaset değiştirmeye zorluyor. Milliyetçilerin 'yeni MHP ile kadim MHP' arasında bir tercihe zorlanması parti yönetiminin irrasyonel siyasetinin bir sonucudur. 'Değişerek, gelişen' bir siyasi gelenekten gelen milliyetçilerin içine girdikleri entelektüel çoraklık, milliyetçi siyaseti doğrudan etkiliyor. Esas ustalığın bu eğilimleri bir siyasi terkibe dönüştürecek derin akılda yattığı görülüyor. Parti yönetimi bu siyaset ustalığını göstermek yerine, hareket için bedel ödemiş eski 'kesin inançlılarını' dahi küstürüyor.

Referandumun en çok etkilediği partilerin başında gelen MHP’de bazı yöneticilerin yaptığı açıklamalar, hareketin kadim problemlerini bir kez daha su yüzüne çıkardı. MHP bir kez daha ‘sivil milliyetçilik-devletçi milliyetçilik’ ikilemi ile karşı karşıya. Parti yönetimi ‘Türkeş’in mezarı, MHP’nin tasfiyesi, milliyetçilerin operasyonu’ etrafında yaptıkları açıklamalarıyla tartışmanın istikametini değiştirmek istese de, yaşanan temel sorun milliyetçiliğin hüviyeti ve karakteri ile ilgilidir. Milliyetçi hareketin tarihinde görülmemiş biçimde geleneksel tabandan yükselen ‘değişim ve demokratikleşme’ talebi parti yönetimini zora sokmuş durumda. Yönetim bu talepleri ‘uzaktan kumandalı’ yönlendirmeler olarak nitelendirse de ‘kadim tabanın’ sosyolojik okuması bunun aksini söylüyor.
MHP yönetimi son gelişmeleri komplocu bir yaklaşımla ‘okyanus ötesinin’ azmettirmesi olarak değerlendirse de, hareket hiç olmadığı kadar tarihi bir yol ayrımında. 1999 seçimlerinden bu yana süren seçmen kayışı, partiyi siyaset değiştirmeye zorluyor. Milliyetçilerin ‘yeni MHP ile kadim MHP’ arasında bir tercihe zorlanması parti yönetiminin irrasyonel siyasetinin bir sonucudur. ‘Değişerek, gelişen’ bir siyasi gelenekten gelen milliyetçilerin içine girdikleri entelektüel çoraklık, milliyetçi siyaseti doğrudan etkiliyor. Esas ustalığın bu eğilimleri bir siyasi terkibe dönüştürecek derin akılda yattığı görülüyor. Parti yönetimi bu siyaset ustalığını göstermek yerine, hareket için bedel ödemiş eski ‘kesin inançlılarını’ dahi küstürüyor.

MHP ‘akıl tutulması’ yaşıyor! MHP’nin son yaptığı basın toplantısında bazı medya kuruluşlarına akreditasyon uygulaması, referandum sürecindeki yanlış stratejinin devam ettiğini ve partinin ciddi bir akıl tutulması yaşadığını gösteriyor. MHP yönetimi, uyguladığı ambargo ile mesajlarının tabanına ulaşmasını kendisi engelliyor. Orta Anadolu’da MHP’ye oy veren bir ailenin evine soktuğu gazeteyi veya seyrettiği televizyonu öngöremeyenler, kafalarındaki medya düzeniyle tabana ne kadar yabancılaştıklarını ortaya koyuyorlar. Benzer bir durum Gülen Hareketi’yle ilgili alınan pozisyon içinde geçerli. MHP seçmeninin önemli bir kısmının bu harekete sempatiyle baktığı göz önüne alındığında son dönemde yapılan açıklamaların tabanda yarattığı tepki daha iyi görülüyor. MHP yönetiminin, referandum ve sonrasındaki tartışmaları indirgemeci bir yaklaşımla ‘okyanus ötesinin’ ajandasıyla açıklamaya çalışması neticelerin doğru okunmadığını gösteriyor. Parti yönetimi, 2002 seçimleri öncesinde ‘MHP’siz hükümet kurulmak istendiği’ yönünde yurtdışından aldığı istihbaratla koalisyon ortakları bir yana, kendi yöneticileriyle dahi istişare etmeden erken seçim kararı almış ve baraj altında kalmıştı. Partinin dün olduğu gibi ‘duyumlarla, istihbarat bilgileriyle, komplo teorileriyle’ vereceği karar, öngörülmeyen yeni risklerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bir yandan hayallerini imparatorluk dönemine kadar götüren ve dünyaya ‘nizam’ vermek isteyen bir fikriyat, diğer yandan tüm gelişmeleri ‘bölünme, tasfiye, yıkım’ kelimeleriyle izah etmeye çalışan bir hareket… Birbiriyle yüz seksen derece zıt, iki psikoloji… MHP yönetimi, Türkiye’nin yaşadığı tüm olayları ‘Birleşik Devletler’ müdahalesiyle izah etmeye çalışırken paradoksal biçimde topluma ‘öğrenilmiş çaresizlik’ propagandası yapıyor. Bu örtülü propaganda başta MHP tabanı olmak üzere topyekûn toplumun kendine olan özgüvenini ortadan kaldırıyor.

MHP köklerinden kopuyor… Milliyetçi fikriyatın bilge ismi Nevzat Kösoğlu’nun geçen yıl verdiği bir mülakatta dile getirdiği görüşler partinin yaşadığı ufuk kırılmasını açık biçimde ortaya koyuyor: “Parçalanma-bölünme, çöküntü halindeki devletlerin, milletlerin problemleridir. Türkiye’nin neresi çöküyor Allah aşkına? Türkiye dünya devleti olmaya doğru gidiyor.” Hareketin yaşayan önemli ideologlarından ‘kadim MHP’li Kösoğlu, Türkiye’nin dünya devleti olmaya doğru yürüdüğünü söylerken, MHP yönetimi en son hazırladığı referandum kitapçığında ülkenin bölünmeye sürüklendiğini söylüyor. Devlet aklının ideolojik dönüşüm yaşadığı bir dönemde MHP, bu değişimi göremiyor ve ‘devletten çok devletçi’ bir pozisyon alıyor. Kösoğlu, hareketin ak saçlısı olarak “Türk milletinin tarihî sarkacı yukarı dönmüştür. Artık kimse durduramaz, geri çeviremez. Türkiye büyük devlet olma yolundadır. Bunu görmek lazım…” derken bazı ‘yeni’ MHP’liler ülkenin ‘karanlık bir geleceğe’ yelken açtığını söylüyorlar. MHP ona ruh ve heyecan veren geleneksel tabanına yabancılaştığı gibi, kendisine istikamet ve ufuk veren bilgelerinden de kopuyor. MHP yönetimi yaşadığı örgütsel ve ideolojik körlüğün tesiriyle hareketin öncülerini dinlemediği gibi ülkenin sosyolojisini de okuyamıyor. Milliyetçi entelektüellerin eleştirileri karşısında parti yönetiminin yaptığı açıklamalar daha çok CHP yöneticilerinin yaptığı açıklamalara benziyor. ‘Dağ ve serçe’ metaforu üzerinden yapılan değerlendirmeler, parti içinde ‘halka rağmen, halkçı ve jakoben’ bir yaklaşımın kök saldığını gösteriyor. Mümtaz’er Hocanın dediği gibi MHP son açıklamalarıyla seçmenden oy isteyen bir parti gibi değil, ideolojik bir fraksiyon gibi davranıyor. Tarihine, köklerine, entelektüellerine ve hepsinden önemlisi tabanına bu denli yabancılaşan bir hareketin, takipçilerinin ruh dünyasındaki ‘Büyük Türkiye’yi kurması mümkün olabilir mi?

Sabah – 25.09.2010

Etiketler: