II. Dış Politika Çalıştayı

|
Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, Mardin Artuklu Üniversitesi ve SETA işbirliği ile 07-10 Haziran 2012 tarihinde Mardin’de önemli bir çalıştay düzenleniyor.
  • Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü, Mardin Artuklu Üniversitesi ve SETA işbirliği ile 07-10 Haziran 2012 tarihinde Mardin’de önemli bir çalıştay düzenleniyor.
  • Resim Yok

    Geçen yazıda kimlik meselesinin aynı zamanda bir varlık ve değer meselesi olduğunu söylemiştik. “Ben kimim?” sorusunu etnik temelde cevaplamanın, varlık ve değer sorularını gözardı etmek anlamına geldiğini ifade etmiştik. Modern milliyetçiliklerin etnik ve ulusal kimlikleri bir dünya görüşü olarak vaz etme gayreti, ‘yeni uluslar yaratma’ projesinin önemli bir parçası olarak hala devam ediyor. En geniş manada din ile milletin modern dönemde karşı karşıya gelmesi ve insanların bunlar arasında bir seçim yapmaya zorlanması, etno-seküler milliyetçiliğin tipik sonuçlarından biri. Türklük, Almanlık, Rusluk yahut Kürtlüğün müstakil dünya görüşleri olarak yeniden kurgulanması, yeni tarih mitlerinin üretilmesini de zorunlu kılıyor. Kimlik siyaseti, bu sürecin en sancılı neticelerinden biri.  
  • Resim Yok

    Terör eylemini yapan örgütün adının bugün el-Kaide olması hiçbir şey ifade etmiyor. El-Kaide örgütünün yerine ETA’yı yahut Tamil gerillalarını koysak, ana ideolojik çerçeve değişmeyecektir. Çünkü el-Kaide’nin siyasi pragmatizmi ve ‘amaca götüren her araç meşrudur’ inancı, herhangi bir militan sağ ya da sol örgütten farklı değil. Geçen yazıda işaret ettiğimiz ‘yerinden edilmişlik hali’ni (homelessness) sadece zaman telakkisinde değil, aynı zamanda mekan algılamasında da yaşıyoruz. Müslüman toplumlar uzun bir süredir kendilerine ait bir mekanda yaşamıyorlar. Geleneğin nostaljik ve yer yer egzotik bir meta haline getirildiği günümüzde, sahih ve yerleşik bir mekanın nasıl olacağına dair temel referanslarımızı yitirmiş durumdayız. Modern mimarinin bir tarafta insanı yücelten öte tarafta onu yığın haline getirip yok sayan diyalektik mekan anlayışı, bize çarpık bir modernleşme serüveninin çarpık mekan koordinatları olarak yansıyor. Selimiye’yi, Galata Mevlevihanesi’ni, İshak Paşa Sarayı’nı, Karatay Medresesi’ni, Mostar Köprüsü’nü, Safranbolu evlerini inşa eden bir milletin torunları olan bizler bugün ne Müslüman ne de Avrupalı mekanlar inşa edebiliyoruz. İkisinden de uzak, ikisine de yabancı bir ruh haliyle, elimize geçen her fırsatı köksüz, temelsiz, nakışsız, ruhsuz binalar yapmak için kullanıyoruz. Bunda ne Karadenizli inşaat ustasının ne de Güneydoğulu sıvacının bir suçu var. Bunlar, çarpık mekan telakkimizin taşa, sıvaya, boyaya yansımış hali.