ÖYM’ler, Türkiye’nin Normalleşmesine Engel mi?

Bu güne kadar vesayeti geriletmenin araçlarından biri olarak işlev gören ÖYM'ler, inşa sürecinde sorun çıkarmaya, bizzat kendisi bir vesayet aygıtı olmaya başlamış durumdadır.

Son günlerde, Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri (ÖYM) hakkında hararetli bir tartışma sürüyor. Tartışma hukuki ve siyasi olmak üzere iki eksen üzerinden yol alıyor. Hukuki eksen, ÖYM’lerin hukuk devletindeki yeri ve demokratik bir hukuk enstrümanı olup olmadığı üzerinden ilerlerken; siyasi eksen, ÖYM’lerin darbe tehdidini geriletmeye yönelik performansları ve demokrasinin tahkim edilmesi bağlamında gördüğü işlevler üzerinden ilerliyor.

ÖYM’leri, hukuk devletindeki yeri ve işlevi üzerinden değerlendiren birçok hukukçu, ÖYM’leri olağanüstü bir yetki tanımına yaslanmaları dolayısıyla, İstiklal Mahkemeleri, Sıkıyönetim Mahkemeleri ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri ile aynı hatta yerleştirerek, devletin çıkarlarını muhafaza etmek üzere düşmanı tasfiye etmeye yönelen ‘mahzurlu’ bir siyasi-hukuki anlayışın ürünü olarak değerlendirdi. Yargılama mekanizmalarındaki benzerliğe odaklanarak, ÖYM’ler ile diğer olağan üstü mahkemeler arasında paralellik kuran bu hukuki okuma, doğal olarak, ÖYM’leri demokratik sistem açısından mahzurlu görmektedir. 

Oysa mahkemelerin amaçları ve hedef aldıkları aktör, kurum ve zihniyetleri ön plana çıkaran siyasi bir okuma ile ÖYM’leri, aynı hatta yerleştirilen diğer mahkemelerden ayrıştırmak mümkün. İstiklal Mahkemeleri-DGM hattındaki mahkemeler, vesayet düzeninin tahkim edilmesi uğruna alternatif siyasi aktörleri, siyaset imkânlarını tasfiye etmeyi amaçlarken; ÖYM’ler vesayet sisteminin geriletilmesi ve demokratik düzenin tahkim edilmesi için, koruma zırhına alınmış vesayetçi aktör ve kurumları imtiyazlarından arındırma işlevi görmektedir. Başka bir deyişle, ÖYM’leri selefleri ‘özel’ mahkemelerden ayıran en önemli farklılık, vesayet düzenini gerileterek demokratik sistemi tahkim etmek üzere işlev görmeleridir. 

ÖYM’lerin seleflerinden farklılaşarak, vesayeti gerileten ve demokratik düzeni tahkim eden bir hatta yol alması ise öncelikle siyasi süreçle ilgilidir. Medyadan sivil topluma, hükümetten Meclis’e siyasetin oluşumuna katkıda bulunun bütün aktörlerin vesayetle mücadele doğrultusunda ortaya koydukları cesaret ve gösterdikleri kararlılık, vesayet-demokrasi mücadelesini siyasetin ana ekseni haline getirince, anti-demokratik birçok unsura sahip olan ÖYM’ler, demokratik düzenin tahkim edilmesine katkıda bulunan işlevler görmeye başlamışlardır. Bu çerçevede, ÖYM’lerin bağlamını belirleyen ana unsur, siyasetin yönelimi ve kararlılığı olmuştur. Bu bağlam, ÖYM’lerin kamuoyu nezdinde demokratik bir meşruiyet kazanmasına yol açmıştır. 

Başka bir deyişle, ÖYM’lerin ‘özel’ durumunu demokratik bir meşruiyete kavuşturan etken, yöneldiği aktör ve kurumların vesayetçi hukuki düzen içinde, demokratik sistemi zorlayan ayrıcalıklarla donanmış olmalarıdır. Olağan yargı mekanizması, vesayetçi aktörleri demokratik düzeni tehdit eden imtiyazlarından arındıramayacağı, vesayetçi aktörleri yargılanabilir kılamayacağı için, ‘özel’ yetkiler sorun olarak görülmemiştir. Bu çerçevede, ÖYM’lerin ‘özel’ durumlarının, kamuoyu nezdindeki işlevi ve meşruiyeti vesayet-demokrasi ekseninde durdukları yer ile ilişkili ve bununla sınırlıdır. Nitekim ÖYM’ler ‘ayrıcalıklı’ birçok aktör ve kurumu yargılamaya tabi tutunca kamuoyundan destek görmeye başlamıştır. Siyasi irade, toplumsal destek ve yargı sürecinin aynı noktada birleşmesiyle, vesayet sistemi aktör, kurum ve zihniyetiyle gerilerken

Etiketler: