NATO Karargahı'nın dış avlusu, Brüksel. (Foto: Dursun Aydemir / AA)

NATO Genişlemesi ve Türkiye’nin Terör Kaygıları

Türkiye’nin çekincelerinin hafife alınması, NATO ittifakının uluslararası terörün Avrupa’daki tezahürlerine karşı kapsamlı bir tavır geliştiremediğini gösteriyor. İsveç’in üyeliğinden bağımsız olarak Türkiye her uluslararası platformda olduğu gibi NATO içinde de uluslararası terörle mücadelenin ortak hedeflerden biri haline getirilmesinde ısrarcı olmaya devam etmelidir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişiminin akabinde NATO üyesi olmayan ve tarihsel olarak tarafsızlığını koruyan Baltık ülkeleri büyük bir riskle karşı karşıya olduklarının farkına vardılar. 1340 kilometrelik sınıra sahip olduğu Rusya’ya yakınlığı sebebiyle Finlandiya ve İsveç, NATO’ya başvurarak hızlandırılmış bir üyelik süreci talebinde bulundular. Türkiye’nin kaygılarını gidermeyi başaran Finlandiya üye olurken Türkiye İsveç’ten 1 Haziran itibariyle yürürlüğe giren Terörle Mücadele yasasının uygulanmasıyla ilgili somut adımlar atılmasını bekliyor. Türkiye’nin çekincelerinin hafife alınması, NATO ittifakının uluslararası terörün Avrupa’daki tezahürlerine karşı kapsamlı bir tavır geliştiremediğini gösteriyor. İsveç’in üyeliğinden bağımsız olarak Türkiye her uluslararası platformda olduğu gibi NATO içinde de uluslararası terörle mücadelenin ortak hedeflerden biri haline getirilmesinde ısrarcı olmaya devam etmelidir.

2000’lerden beri NATO üyesi olacağı sözü verilerek Avrupa’yla Rusya arasındaki siyasi ve ekonomik nüfuz çatışmasının alanı haline gelen Ukrayna, Batı’ya yanaştığı için büyük bir bedel ödemek zorunda kaldı. Rusya, işgal öncesinde NATO’nun genişlemesini durdurmasını ve Ukrayna’nın bu ittifaka katılmayacağının garanti altına alınmasını şart koşmuştu. Ukrayna’nın ulusal egemenliğinden taviz vermesi anlamına gelecek Rus taleplerinin amacı çözüm bulmaktan ziyade Rusya’nın işgaline ‘meşru’ zemin oluşturmaya çalışmaktı. Bu durumda Ukrayna Batı’yla daha fazla entegre olmanın bedelini ödemek durumunda kalmıştı. Bu durum karşısında NATO içinde olmayan Finlandiya ve İsveç gibi ülkeler benzer bir durumda kalmamak için üyelik başvurusunda bulunmuştu. Ancak Ukrayna bu kadar bedel ödeyip üye olamazken bu ülkelerin jet hızıyla üye yapılmaları talebi kendi içinde bir tezat barındırıyordu.

Rusya’nın Ukrayna’yı önemli bir direniş olmadan işgal ve ilhak etme planları birkaç farklı sebeple başarısız oldu. 2014 Kırım işgalinden beri ciddi bir yeniden yapılanma sürecine giren Ukrayna ordusu 2022’de çok daha güçlüydü. Amerikan istihbaratı işgali önceden haber vererek Rusya’nın ani bir baskın yapmasını engellemiş oldu. Dahası Kiev’den çıkıp ülkeyi terk etmeyi reddeden Zelenski’nin liderliği de kritik rol oynadı. Rus ordusunun sanıldığından çok daha hazırlıksız ve etkisiz olması da Rusya açısından hızlı bir başarıyı imkânsız kıldı. Bu resme bakan Baltık ülkeleri Rusya’nın askeri alanda sanıldığı kadar güçlü olmadığını gördüler ancak işgalin özellikle ilk aylarında Rusya’nın savaşı Doğu Avrupa ve Baltıklara yayabileceği kaygıları en had safhaya çıkmıştı. Pandemi sonrasında klasik soğukkanlı dış politika anlayışından uzaklaştığı düşünülen Putin’in öngörülemez olduğu yönündeki kanaatler de bu ülkeleri çok daha çabuk bir NATO güvenlik şemsiyesi arayışına itti.

Ukrayna savaşı bağlamında Finlandiya ve İsveç’in güvenlik konseptlerini değiştirerek tarafsız duruşlarını terk etmeleri, her açıdan tarihi bir önem taşıyor. Bu ülkelerin askeri kapasitelerinin de NATO’yu güçlendirmesi bekleniyor. Ancak Türkiye uzun zamandır birçok NATO ülkesinin PKK’nın Suriye yapılanması YPG’ye doğrudan ve dolaylı destek vermesinden son derece rahatsız. Geçmiş NATO zirvelerinde bu konuyu hem Suriye bağlamında hem de uluslararası terörle mücadele bağlamında defalarca gündeme getiren Türkiye, özellikle ABD ve bazı müttefiklerin YPG’ye desteklerini sınırlandırmak ve sona erdirmek için elinden geleni yapıyor.

Türkiye, terörle mücadelenin NATO ittifakının ana gündem maddelerinden biri olması gerektiğini savunuyor ancak bu konu Finlandiya ve İsveç’in üyelikleri söz konusu olduğunda göz ardı edilmiş gibi görünüyor. Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in imzaladığı Üçlü Mutabakat’ın gereklerini hızlıca yerine getiren Finlandiya’ya nazaran daha yavaş hareket eden bir İsveç var karşımızda. Bu da Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek konusunda acele etmek istemeyen ve ‘demokratik değerlerinden taviz vermediğini’ göstermeye çalışan bir İsveç anlamına geliyor. Aynı zamanda İsveç tarafında NATO ittifakı ülkelerinin ve Amerikan Kongresi’nin F-16’lar üzerinden baskısının sonuç vereceğini düşünenler de olabilir. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en son açıklamaları Türkiye’nin Temmuz’daki Vilnius Zirvesi öncesinde bu konuda hızlı adım atma konusunda acele etmeyeceğine işaret ediyor.

Türkiye, geçmişte gerek Gürcistan gerekse Ukrayna’nın üyeliklerine itiraz etmemiş bir ülke olarak, NATO’nun ‘açık kapı’ politikasını destekliyor. NATO’nun genişlemesinin stratejik değer getirebileceğinin farkında olan ancak bölgesel çatışma getirmesinden de endişe eden Türkiye, İsveç gibi ülkelerin demokratik değerleri korumak adına başka ülkelerin ulusal güvenlik kaygılarını göz ardı eden tavırlarına itiraz ediyor. Bu tavrın İsveç’e has olmadığı ve ABD, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin de Türkiye’nin terörle ilgili kaygılarını zaman zaman hafife aldıkları biliniyor. NATO’nun küresel düzlemde kendini yenilemeye çalıştığı bir ortamda Türkiye’nin terörü ana gündem maddelerinden biri haline getirmeye çalışması son derece meşru ve makul bir politikadır. İsveç’in bir an önce ittifaka girmesini isteyenlerin Türkiye’nin terör finansmanı ve propagandası gibi konulardaki kaygılarını ciddiye alması gerekiyor.

[Yeni Şafak, 16 Haziran 2023]

Etiketler: