Başbakan Ahmet Davutoğlu, Dış Ekonomik ilişkiler Kurulu (DEİK) tarafından Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda düzenlenen Dünya Türk Girişimciler Kurultayı Gala Yemeğine katılarak konuşma yaptı. ( Hakan Göktepe - Anadolu Ajansı )

Dönüşümün 26. Ayağı

Yoğun çalışmaların ve potansiyelin en iyi şekilde değerlenmesi için, mekanizmaları en etkin hale getirmezsek treni kaçırırız. İşte bu bağlamda şahsen, 26. Dönüşüm Programı'nın, önemli bir hamle olacağı kanaatindeyim.

Çok sevdiğim Kadıköy’ün o noktası, bana hala sevimsiz gelir. İnsanı derinden etkileyen hadiselerin yaşandığı mekânlar, yıllar geçse de, olayların tesirinde çakılı kalır zira. Benim de yağmurlu gri bir gün haberi aldığım yer orasıydı. Kalabalığın içinde “Özal ölmüş” diye yayılan seslere, inkârla karışık bir algı karmaşası içinde bakakaldığımı anımsıyorum. Bizim kuşağın çocukluğunun lideri olmasından mütevellit, o gidince her şey yıkıldı hissine kapılmıştım.

Özal’ın o gün ülkeye verdiği güven ve vizyonun, kendisini, Cumhuriyet’in “yeri bambaşka” bir lideri olarak tarihe kazıdığına şüphe yok. Hatta geçtiğimiz günlerde, 23. vefat yıldönümü vesilesiyle kendisini bir kez daha rahmetle anarken, “yaptığım işler 20 yıl sonra anlaşılacak” babında sarf ettiği ifadedeki sitemle karışık gururu da, acı bir tebessümle hatırlamış olduk.

DEİK Başkanı Ömer Cihad Vardan, geçen hafta ekonomi basınıyla yaptığı toplantıya, Özal’ı bu minvalde yâd ederek başlarken bunları düşündüm. DEİK de, onun bir mirası ve emaneti zira. 1986 yılında Türkiye’nin özel sektörünün “dış ekonomik ilişkilerini” yürütme misyonuyla yola çıkan DEİK, bugüne dek seneler kat etmiş olsa da, daha yapacak çok işi var.

EŞ GÜDÜM

Daha önce de çeşitli kereler bu köşede yazdığım üzere, dış ekonomik ilişkilerde milli bir atılım yapmamız gerekiyor. Bunun için ise, bana kritik unsurların başında strateji ve entegrasyonun geldiğini söylemekten, size de benden bunu duymaktan gına geldi demeden, DEİK’in yeni dönem planlarından biraz bahsedeyim. Zira yakın zamanda yeniden yapılandığına şahit olduğumuz DEİK’in odaklandığı ve 25 Öncelikli Dönüşüm Programı’na ekletmek istediği bir strateji ayağı var: Küresel Ekonomik İlişkiler Programı.

Bu programın altında ise, benim şu ekonomi diplomasisi ısrarımın kulağına pek hoş gelen iki alt başlık yer alıyor. Bunlardan ilki, ticaretten yatırımlara uzanan geniş bir kapsamda, küresel ekonomiye entegrasyon çerçevesinde bir strateji geliştirilmesi. Bir diğeri ise, bunun tamamlayıcısı: Kurumlar arası eş güdüm.

Ne demek kurumlar arası eş güdüm? İş diplomasisinin planlama ve icrası için, kamu kurumları, yurtdışı temsilcilikler, düzenleyici ve piyasa yapıcı kurumlar ile özel sektör temsil kuruluşları gibi paydaşlar arasındaki yapılanma ve eşgüdümün sağlanmasına yönelik çalışmalar demek. Ve tabii buradan da, dış dünyadaki kurumlarla yapılan işbirliklerine uzanan etkin bir kanalın inşası demek… DEİK’in önerisi ayrıca, iş diplomasisinde ihtiyaç duyulan yeni nesil enstrümanlarla da donatılmış durumda.

DİYORUM Kİ…

26. Dönüşüm Programı önerisi, henüz hayata geçmiş değil. Bununla birlikte, üstlendiği misyon gereği etkin bir katalizör olmayı hedefleyen DEİK’in son zamanlarda şemsiye bir kuruluş olarak çok sayıda yurtdışı organizasyonu sırtlandığına, hep birlikte şahit oluyoruz. Son 1 yılda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu ile belki milyonla ifade edilebilecek kadar çok kilometre yapan kurum, işbirliklerine aracı olmaya gayret etmenin yanı sıra, farkındalık yaratmak anlamında da mesuliyet taşıyor. Örneğin, TTIP konusunda Türkiye’nin yaşayacağı potansiyel olumsuzlukları, siyasi kanadın yanı sıra, ABD’nin güçlü iş dünyasına birebir anlatmak ve bu konuda bilinçleri açmak, üzerinde durulması gereken mühim bir vazife.

DEİK’in önemli görevlerinden biri de, adının bahşettiği gibi, Türkiye’nin dış ekonomik ilişkilerinde hakiki bir odak nokta haline gelmek. Bu bağlamda Başkan Vardan toplantıda son gelişmelerden bahsederken, değindiği bir nokta dikkatimi çekti: Üçlü işbirlikleri potansiyeli. Ne demek? Sadece ikili ilişkileri geliştirmek değil, diplomasiyi 3. ülkelere de taşımak… Macaristan’ın Afrika’da iş kovalamak için Türkiye ile işbirliği yapmaya gelmesi, buna bir örnek. Hele de bugünün cazip ekonomik destinasyonu İran için, Almanya ve İtalya gibi ülkelerin DEİK’in kapısını çalması, bu potansiyelin ciddiyetine işaret ediyor.

Öte yandan, tüm bu yoğun çalışmaların ve potansiyelin en iyi şekilde değerlenmesi için, mekanizmaları en etkin hale getirmezsek treni kaçırırız. İşte bu bağlamda şahsen, 26. Dönüşüm Programı’nın, önemli bir hamle olacağı kanaatindeyim.

Şimdi tabii şunu da ekleyeyim: DEİK’i yakından takip eden biri olarak, bu öneriyi yeni duymuş değilim. Sizlerden de programı, Başbakan Davutoğlu’nun sözlü olarak tasdiklediği bir girişim olarak aylar öncesinden hatırlayanlarınız vardır. Dolayısıyla diyorum ki; ilgili makamlar bunun altyapısını biraz hızlı düzenleyip resmen ilan etse de, program bir an önce hayata geçse nasıl olur?

Nitekim adının önünde hasbelkader 26 geçebilir ancak ekonomi diplomasisi bugün özünde, dönüşümümüzü sağlayacak 1 numaralı meselelerimizdendir.

[Yeni Şafak, 26 Nisan 2016]

Etiketler: