Çözüm Süreci ve Statüko Hattının Sorgulanması

Siyasete yeni bir soluk getiren ve gündeme düşen her gelişmeyi kendisiyle beraber yorumlanma mecburiyetinde bırakan çözüm sürecini, Sykes-Picot ve Lozan anlaşmaları bağlamında okumak mümkün. Bu okuma, çözüm sürecini, Türkiye'nin yüzyıllık siyasi bir sorunuyla yüzleşme çabasının ötesine geçirerek, Arap Baharı aracılığıyla bölgede oluşan yeni akılla, yüzyıllık kemikleşmiş yapay sınırlara bir meydan okumayı içerecektir.

Siyasete yeni bir soluk getiren ve gündeme düşen her gelişmeyi kendisiyle beraber yorumlanma mecburiyetinde bırakan çözüm sürecini, Sykes-Picot ve Lozan anlaşmaları bağlamında okumak mümkün. Bu okuma, çözüm sürecini, Türkiye’nin yüzyıllık siyasi bir sorunuyla yüzleşme çabasının ötesine geçirerek, Arap Baharı aracılığıyla bölgede oluşan yeni akılla, yüzyıllık kemikleşmiş yapay sınırlara bir meydan okumayı içerecektir.

SYKES-PİCOT DÜZENİNİN YIKILMASI NEYİN İFADESİ?

Türkiye’de Kemalizm, Arap dünyasında ise Baasçılık, Sykes-Picot düzeninin hayata geçmesini mümkün kılan ideolojilerdi. Bu ideolojiler, yeni yüzyılın paradigmasına ayak uyduramayan ve çırpındıkça kendi sonunu hazırlayan projeler olmaktan öteye geçemediler.

Bugün gelinen noktada, Sykes-Picot ruhuna karşı çıkmak bölgenin tekrardan siyasi, ekonomik ve kültürel olarak bir birlik içinde yeniden doğması anlamını taşıyor. Dahası, sınırların değişmeyip saydamlaştığı bir anlayışın bu topraklarda bir zamanlar yaşandığını ve tekrardan yaşanabileceğini hatırlatıyor.

ÇÖZÜM ÜRETEN DEĞİL, SORUN DOĞURAN LOZAN

Lozan ise, Türkiye özelinde 20. yüzyılın başlarındaki bağlamı Türkiye’ye dayatan ve Kemalizm’in meşruiyetini üzerine inşa ettiği anlaşmaydı. Lozan, kurduğu sınırlardan ve bütün alıp-verme hikâyelerinden münezzeh, azınlık meselesi üzerisinden Türkiye’deki birçok politikanın meşruiyetini sağladı.

Muhalefet ne bölgesel (Sykes-Picot) ne de iç siyaset (Lozan) bağlamında statüko hattını sorgulayamıyor.

Dönemin zorlukları göze alındığında Lozan bir barış, kararlılık ve stabilizasyon sundu. Hatırlatmakta fayda var ki, dünya sathına yayılmış yıkıcı bir savaşın ertesinde yeni bir siyasi ve ekonomik düzen kurulmaya çalışıldı. Bizzat bu savaşın nedeni de olan sömürgeciliğin şekil değiştirerek pazarlandığı uluslararası bağlamda imzalanan bir anlaşma olan Lozan’ın iç siyasetteki yansımaları uzun yıllar pragmatik faydalar sunsa da, bugün aynı etkiyi oluşturmaktan oldukça uzak. Özellikle azınlıklar meselesinde, Lozan’ın azınlıklarla ilgili maddesi her ne kadar kısa vadede pragmatik bir fayda sağlasa da, bugün çözmeye çalıştığımız ve çeşitli açılımlarla çareler aradığımız sorunların tam da merkezinde yer alıyor.

Lozan’ın sunduğu barışın aslında en basitinden bir inkâr mekanizmasına sebep olduğunu gören kurucu akıl, başlatılan çözüm süreci ile birlikte yeni bir barışı, yeni bir sistemi ve yeni bir ulus kavramını tedavüle sokmuştu. Buradan ne sınırların değişeceği ne de Kürtler’e ya da Alevilere azınlık statüsü verileceği gibi bir anlam çıkarmak büyük bir naiflik olur. Yaşanılan yaşanmıştır ve tarih çoğu zaman istemediğimiz şekilde tezahür eder.

Lozan’ın iç siyasette sunduğu düzenin bugün bir çıkmazda olduğu bir gerçek. Krizlerin doğasında bulunan ve şu an içinde bulunduğumuz süreç Türkiye’de yaşayan her etnik ya da mezhepsel topluluğa yeniden doğmaları için bir fırsat sunuyor. Türkiye ihtiyaç duyduğu yeni barış ve düzen arayışını bölgesel çapta Sykes-Picot’a karşı, kendi içinde de Lozan’ın dayattığı ruhu revize ederek yakalamaya çalışıyor. Buna ulaşmanın tek yolu da kendi içindeki çatışma ortamını ve ihtilafları ortadan kaldırmaktan geçiyor.

BÖLÜNME EDEBİYATININ KÖKENİ

Sonuç olarak, çözüm süreci ile birlikte Türkiye’yi kendi içine hapseden şiddeti sonlandırmak adına atılan adımlar, aynı zamanda yüzyıllık bir tarih diliminde mutlaklaşan kavramları da sorgulamamıza sebebiyet veriyor. Genel anlamıyla Türkiye’deki aidiyetlerin sorgulanıp yeniden tasarlandığı bir ilişki seti sunuyor. Muhalefet sürecin geldiği bu noktada bu yeni sorgulamalara ve tasarıma hazır bir görüntü ver(e)miyor. Muhalefet ne bölgesel (Sykes-Picot) ne de iç siyaset (Lozan) bağlamında statüko hattını sorgulayamıyor. Bu kadar köklü bir şekilde toplumun kodlarına yerleşen inanç ve düşüncelerin sorgulanması muhalefette korku, hazmedememe ve yenilmişlik duygularını körüklüyor. Bunun siyasi dildeki karşılığını da bölünme edebiyatı üzerinden dillendiriyor.

Etiketler: