Amerikan Yüce Mahkemesi Binası, Washington.

Amerikan Yüksek Mahkemesi ve Siyasi Kutuplaşma

Amerikan siyasi sisteminin sacayaklarından biri olan Yüksek Mahkeme’nin gitgide siyasallaşması ülkedeki kutuplaşmayı pekiştiriyor. Yargıçlarının ömür boyu atandığı mahkemenin yasama ve yürütme üzerinde gördüğü denetleme işlevi sistemin en önemli denge ve aynı zamanda devamlılık unsuru olarak tasarlanmış. Ancak özellikle son yirmi yılda mahkeme üyelerinin gitgide daha ideolojik isimlerden seçilmesi mahkeme kararlarını da daha tartışmalı hale getirdi. Daha fazla güncel siyasetin içine çekilen Yüksek Mahkeme’nin kürtaj gibi hassas konularda aldığı tarihi kararlar bir yandan muhafazakâr Cumhuriyetçileri sevindirirken diğer yandan liberal Demokratları mobilize eden bir dinamik yarattı.

Amerikan siyasi sisteminin sacayaklarından biri olan Yüksek Mahkeme’nin gitgide siyasallaşması ülkedeki kutuplaşmayı pekiştiriyor. Yargıçlarının ömür boyu atandığı mahkemenin yasama ve yürütme üzerinde gördüğü denetleme işlevi sistemin en önemli denge ve aynı zamanda devamlılık unsuru olarak tasarlanmış. Ancak özellikle son yirmi yılda mahkeme üyelerinin gitgide daha ideolojik isimlerden seçilmesi mahkeme kararlarını da daha tartışmalı hale getirdi. Daha fazla güncel siyasetin içine çekilen Yüksek Mahkeme’nin kürtaj gibi hassas konularda aldığı tarihi kararlar bir yandan muhafazakâr Cumhuriyetçileri sevindirirken diğer yandan liberal Demokratları mobilize eden bir dinamik yarattı.

Yüksek Mahkeme Amerikan siyasi tarihinde dönüm noktası sayılan birçok karara imza atarak siyaset kültürünün şekillenmesinde kurucu bir işlev gördü. 1919’daki Schenck v. United States kararı savaş zamanında ifade hürriyetinin sınırlanabileceğine hükmetmişti. 1954’teki Brown v. Board of Education kararı eyalet okullarında ırk ayrımcılığının sona erdirilmesini sağlamıştı. 1973’teki Roe v. Wade kararı kadınların kürtaja erişiminin engelleyecek kanunların anayasaya aykırı olduğuna hükmetmişti. Bu gibi kararlar çok uzun yıllar emsal teşkil ederek Amerikan demokrasisinin ana referans noktaları oldu.

2000 yılındaki başkanlık seçimlerinde Bush’un Gore’a karşı seçilmesinde olduğu gibi zaman zaman doğrudan siyaseti ilgilendiren kararlara da imza atan Yüksek Mahkeme, özellikle Obama döneminden itibaren toplumda çok daha açık gözlemlenen siyasi kutuplaşmanın parçası olarak görülmeye başladı. 2008 ekonomik krizi ve Irak savaşı hüsranlarının güçlendirdiği sistem dışı lider arayışına cevap olarak ortaya çıkan Obama’nın başkanlığa yürüyüşü aşırı muhafazakâr Cumhuriyetçileri harekete geçirdi. Obama’ya karşı her ne pahasına olursa olsun direnme kararlılığındaki bu kesimler Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti’nin uzlaşma zeminini daralttılar.

Pew Research’ün kutuplaşma üzerine yaptığı çalışmalar Amerikan siyasetinin sistematik olarak daha muhafazakâr bir çizgiye yöneldiğini ve her iki partinin kendi içinde daha fazla konsolidasyon sağladığını gösteriyor. Ülke siyasetindeki bu eğilimler Yüksek Mahkeme yargıçlarının atama ve onay süreçlerine de yansıyor. Yargıçların 2000’lere kadar olduğu gibi Senato üyelerinin oybirliğiyle seçilebildiği dönemlerin tarihte kaldığını ve karşı partiden oy almanın neredeyse imkânsız hale geldiğini görüyoruz. Yargıçların anayasanın gereklerini yapacağı ve kendi kişisel görüşlerini kararlarına karıştırmayacağı vaatlerine de inanılmadığı bir dönemi tecrübe ediyoruz.

Obama karşıtı muhafazakâr aktivizmin ve kutuplaşmanın önemli sonuçlarından biri Obama’nın 8 yıllık iktidarı süresince üç kere yargıç atama şansını bulan başkanın sadece iki atamayla yetinmek zorunda kalması oldu. Buna karşın 4 yıllık iktidarı boyunca 3 yargıç atama şansı yakalayan Trump, genç ve muhafazakâr yargıçlar atayarak önümüzdeki 20-30 sene boyunca Yüksek Mahkeme’de muhafazakarların çoğunlukta olmasını garantiledi. 6’ya 3 muhafazakâr üstünlüğün en somut meyvesi, geçen sene 50 yıldır kürtaj konusunda emsal teşkil eden Roe v. Wade kararının iptal edilmesi oldu. Muhafazakâr Cumhuriyetçilerin hayallerinin gerçekleşmesi anlamına gelen bu kararın daha merkeze yakın kadın seçmenleri Demokratlara yakınlaştırmak gibi ters bir etkisi de oldu.

Bazı eyaletlerde kürtajın fiilen ve hukuken yasak hale gelmesinin Cumhuriyetçilere siyasi maliyetinin yüksek olup olmadığını önümüzdeki seçimlerde göreceğiz. Roe kararı sonrasında mahkeme üye sayısının artırılarak muhafazakarların etkisinin kırılması gibi öneriler ortaya çıksa da bunun gerçekleşme olasılığı zayıf görünüyor. Başka bir tartışma da muhafazakâr yargıçların mali etik kurallarını çiğneyip çiğnemediği konusunda başladı ki bu tür tartışmaların bu yargıçları görevden alma süreci başlatmaya matuf olduğu açık. Ancak mahkemenin yapısal olarak değiştirilmesi veya yargıçların görevden alınmasının çok zor olduğunu ve Demokratların şimdilik mahkeme kararlarının yarattığı karşı siyasi tepkinin meyvelerini toplamaya odaklanmaları gerektiğini söyleyebiliriz.

Kürtaj kararıyla birlikte mahkemenin son haftalarda verdiği üniversite başvuru süreçlerinde pozitif ayrımcılığı sona erdiren ve öğrenci borçlarının affını iptal eden kararlarının da Demokrat seçmeni motive etmesi kuvvetle muhtemel görünüyor. Yakın gelecekte Yüksek Mahkeme’nin yapısal reformunun mümkün olmadığını bilen Demokrat stratejistler önümüzdeki seçimlerde bu kararlardan etkilenen kadınların, gençlerin ve orta sınıfın mobilizasyonunu sağlamaya çalışacak. Bu stratejinin başarılı olup olmayacağından bağımsız olarak Yüksek Mahkeme’nin artık çok daha siyasal bir algısının olduğunu ve muhafazakâr Cumhuriyetçi gündemin taşıyıcısı bir kuruma dönüştüğü algısının güçlendiğini belirtmek gerekiyor.

Bu durumda Yüksek Mahkeme’nin artık yarım asır emsal teşkil edecek kalıcı kararlara imza atması zor görünüyor zira partizan görülen kararların geri döndürülmesi için aktivist gruplar sürekli mobilize olmaya devam edecek. Bu tablo yasama, yürütme ve yargı arasındaki denge ve denetleme ilişkisinin giderek günlük siyaset içinde taraf haline gelen kurumlar arasında güç mücadelesine dönüştüğünü gösteriyor.

[Yeni Şafak, 5 Temmuz 2023]

Etiketler: