31 Mart Sonrası Ekonomiye Odaklanma Zamanı

Son dönemde enflasyon ve büyüme arasında görece daha dengeli bir duruşa ve daha konvansiyonel bir politika setine doğru evirilen iktisat politikaları, 31 Mart sonrası da yakın markajda olacak.

Son dönemde enflasyon ve büyüme arasında görece daha dengeli bir duruşa ve daha konvansiyonel bir politika setine doğru evirilen iktisat politikaları, 31 Mart sonrası da yakın markajda olacak.

31 Mart sonrası öncelikli iktisadi hedefler noktasında;

  • Fiyat istikrarı; kalıcı, düşük enflasyon,
  • Cari açığın azaltılması ve sürdürülebilir seviyelere çekilmesi,
  • Deprem harcamaları dahil bütçe açığının sürdürülebilir seviyelere çekilmesi,
  • Pandemi sonrası, küresel ekonomiyi zorlamaya başlayan borç/GSYH oranının içeride yüzde 40’lı seviyelerin altında tutulması,

gibi hedeflerin altı da sıklıkla çiziliyor.

Şüphesiz 31 Mart sonrası dört yıllık uzun ve seçimsiz bir dönem, tüm bu hedefleri gerçekleştirmek ve siyasi istikrar, uzun vadeli kalkınma ve makro-istikrar hedeflerine ulaştıracak reformlara odaklanmak için önemli bir fırsat sunuyor. 31 Mart sonrası söz konusu hedeflere odaklanmak için yeterince zaman olacak.

Daha önemlisi, küresel konjonktür de Türkiye’nin lehine işliyor. Ekonomi yönetimi, bu yeni fırsatı iyi değerlendirmeli. Nitekim Türkiye’nin 2022 sonrası oluşturduğu fiziki altyapı, teknoloji atağı, güçlü girişimci ekosistemi, dev pazarlara yakınlık ve ticari koridorlar üzerindeki stratejik konumu gibi önemli avantajlar da önümüzdeki dönemlere dair daha umutlu olmak için çokça neden sunuyor.

31 Mart Sonrası Öncelikler

Özellikle hayat pahalılığı ile mücadelenin seçim sonrasının en önemli politika önceliği olması bekleniyor. Açıklamalar o yönde. Ancak enflasyonda zamana yayılmış bir düşüş daha olası. Gıda ve hizmet enflasyonu ile kur geçişkenliği üzerinde daha fazla kafa yormak gerekecek.

Yüksek cari açık da kur oynaklığı ve irrasyonel fiyat hareketlerinin temel sebepleri arasında. Temel sorunlardan biri haline gelen yüksek cari açığın sürdürülebilir seviyelerde tutulması, borçlanmanın ve bütçe açığının düşük tutulması hayati önem arz eder. Bunun için de güçlü iç talebin dizginlenmesi şart.

Özellikle de deprem bölgesinden ihracattaki daralma ve deprem sonrası inşanın da şişirdiği iç talep ve ithalat ile kamu harcamaları, cari açığı GSYH’nın yüzde 6’sı seviyelerine kadar çıkarmıştı. Cari açık gerileme trendine girerken; 2024’ün ikinci yarısında bütçe disiplinine de daha fazla odaklanma beklenmeli.

Öte yandan görece yüksek ithalata rağmen Türkiye’nin küresel ticaret ve ihracattan aldığı pay tarihi rekor seviyelerinde seyrediyor. Uzak ülkeler stratejisi, Kuşak ve Yol projesi veya Kalkınma Yolu gibi yeni girişimler ile de dışa açılım son hız sürdürülüyor.

31 Mart sonrası cari oynaklıkları azaltacak hatırı sayılır finansman akışı da beklenmeli. Batı’daki gelişmiş ekonomilerde beklenen parasal genişleme dalgası ve yerel seçimler sonrası içerideki siyasi istikrar ile birlikte yabancı sermaye girişleri de hızlanabilir. Bu da kısa vadede ihtiyaç duyulan dış finansman açığını azaltacaktır.

Ancak daha önemlisi, uluslararası piyasada ülke ekonomisine güveninin bir işareti olan CDS primlerinin düşüşü ve ülke risk algılarının düzeltilmesine ciddi ihtiyaç bulunmakta. Olumsuz risk algıları, CDS primleri ve kredi notları üzerinden Türkiye’ye yeni finansal operasyonlar çekilmesine de izin verilmemeli. Bu noktada da yakın zamanda, Türkiye’nin kredi notunun yükseltilmeye başlanması pozitif bir gelişme. Ancak daha fazla not artışına ihtiyaç var.

Konjonktür Türkiye Lehine

Küresel ekonomi-politik, Ortadoğu’daki derinleşen kriz, sonu görülmeyen Rusya-Ukrayna gerginliği, Çin ekonomisi ile ilgili endişeler, resesyondaki Avrupa, para politikasındaki ayrışma trendi, Ortadoğu ve Afrika’da hissedilmeye başlanan yeni döviz krizleri ile meşgul. Tüm bu gelişmelerin ortasındaki Türkiye’nin ise önemi sürekli artıyor.

Japonya’nın uzun yıllar sonra ilk kez faizleri artırdığı, ABD’nin ise henüz enflasyon ile savaşı kazandığını ilan edemediği; ancak ABD ve Avrupa’da adım adım parasal genişleme dalgasının da daha sık konuşulmaya başlandığı yeni bir döneme giriliyor. FED ve ECB’de yaz dönemi itibariyle faiz indirimleri gelebilir beklentisi hâkim iken; Çin’de ise diğer büyük ekonomilerin aksine fiyatlar geriliyor.

İçeride ise 31 Mart’ın hemen sonrası, enflasyon ile mücadele kapsamında parasal ve mali sıkılaştırma, hatta yeni faiz artışları dahi olası görülürken; yaz döneminden itibaren Batı’daki parasal genişleme dalgası ile birlikte, daha fazla sıkılaşma öngörülmemeli.

Küresel olumlu konjonktüre ek olarak; Dünya Bankası ile yapılan ve bankanın icra kurulunca da onaylanan 5 yıllık ekonomik iş birliği kapsamında, Dünya Bankası, Türkiye’ye daha önceki 17 milyar dolarlık kaynağa ek olarak 18 milyar dolar daha ilave uygun koşullu finansman sunacak.

Türkiye’nin sağladığı bu büyük dış finansmanın Dünya Bankası’ndan gelmiş olması da bir o kadar önemli. Daha uzun vadeli, proje ve program bazlı olarak, gerçekten de altyapı ve sektörel yapılanmaya aktarılacak bu dev finansman, ülkenin kalkınması, verimlilik artışı ve büyümenin sürdürülebilir kılınması noktalarında uzun vadede çok daha büyük çarpan etkisi sağlayabilir.

Proje bazlı olarak (kamu sektörü ve özel sektöre) önümüzdeki 3 yılda sunulması planlanan ilave 18 milyar dolar finansmanın çokça ihtiyaç duyulan bir dönemde, Türkiye ekonomisine finansman noktasında nefes aldırması bekleniyor. Büyümenin sürdürülebilirliği için verimlilik artışı, istihdam ve ekonominin dayanıklılığın güçlendirilmesi için de oldukça önemli.

Özellikle de deprem sonrası yapılanmanın önemli bir maliyet oluşturduğu (tahminler, 100 milyar doların üzerinde) Türkiye ekonomisi için önümüzdeki 4 yıllık seçimsiz dönemin finansmanı için kritik bir destek olacak. Nitekim Dünya Bankası’nın ilk hesaplamaları, depremin doğrudan maliyetlerinin 34 milyar dolar seviyesinde olduğunu söylüyordu.

Ekonomiye Daha Fazla Odaklanma Zamanı

Uluslararası kuruluşlar ve Türkiye ekonomisine güvenen özel girişimler ile birlikte orta ve uzun vadede daha önce BAE ve Suudi Arabistan gibi bölge ekonomilerinden de proje bazlı olarak geleceği konuşulan onlarca milyar dolarlık yeni yatırımlar ile önümüzdeki uzun seçimsiz dönemin yeni altyapı atağı ve reform döneminin finansmanı kolaylıkla sağlanmış olacak.

Doğrudan altyapıya, yeniden yapılanmaya ve reel ekonomiye akacak olan bu finansman akışlarının da ortaya koyduğu gibi, sadece kısa vadeli sıcak para akışları, portföy yatırımları ve faiz artışlarına bel bağlanmamalı. Dış kaynakların, mümkün olduğunca, uzun vadeli kalıcı yatırımlar şeklinde yönlendirilmesi sağlanmalı. Türkiye’yi adım adım üretime odaklanan, uzun vadeli yatırımların merkezi yapmak amaçlanmalı.

Ekonomik reformlar ve siyasi istikrar ile birlikte hukukun üstünlüğü, demokratik değerlere daha çok sarılma, iş yapma kolaylığı, sermayenin serbest dolaşımı, uzun vadeli belirsizliklerin azaltılması, öngörülebilirlik, hesap verilebilirlik ve şeffaflık noktasında atılacak adımlarla Türkiye Yüzyılı ideali de sağlam ayaklar üzerinde yükselmeye devam edecektir.

[Sabah, 13 Nisan 2024]

Etiketler: