Lisans öğrenimini İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü, yüksek lisansını ise Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamlayan Üstün, Columbia Üniversitesi Ortadoğu, Güney Asya ve Afrika Çalışmaları (MESAAS) Bölümü’nde doktora eğitimini tamamlamıştır. Üstün, Columbia ve George Mason üniversitelerinde Ortadoğu tarihi, İslam tarihi, Batı medeniyeti tarihi ve küreselleşme konularında dersler vermiştir. Çeşitli SETA yayınlarına katkıda bulunan Üstün’ün çalışmaları Insight Turkey, Aljazeera English, Daily Sabah, Hurriyet Daily News ve Mediterranean Quarterly gibi yayın organlarında yer almıştır. Üstün, History, Politics and Foreign Policy in Turkey, Change and Adaptation in Turkish Foreign Policy ve Politics and Foreign Policy in Turkey: Historical and Contemporary Perspectives adlı kitapların editörleri arasındadır. Halen Insight Turkey dergisinin asistan editörlüğünü yapmakta olan Üstün, Mart 2015’ten beri SETA Washington koordinatörlüğü görevini yürütmektedir.
Son günlerde ABD’yle Suudi Arabistan arasındaki görüşmelerin ilerlediği ve anlaşma aşamasına iyice yaklaşıldığı yönündeki haberler, Ortadoğu’da yeni bir dönemin habercisi olabilecek nitelikte. Suudiler İran’ın nükleer kapasitesi karşısında ABD’den ‘barışçıl’ nükleer teknoloji geliştirebilmek için destek ve muhtemel bir savaş durumunda güvenlik güvencesi istiyor. İleri teknoloji alanında iş birliği ve Çin’e mesafe koymayı da içeren anlaşmanın İsrail-Suudi normalleşmesini içermesi Biden yönetimi için kritik öneme sahip zira Amerikan Kongresi’nin desteği buna bağlı olacaktır. Ancak Suudilerin Gazze savaşının durdurulması ve iki devletli çözüm konusundaki ısrarının Filistin devletinin kurulmasına hep karşı çıkmış olan Netanyahu liderliğindeki bir hükümet tarafından kabul edilmesi çok zor. Biden yönetimi İsrail-Suudi normalleşmesi üzerinden hem Gazze meselesini gündemden düşürmüş hem de ‘Filistin meselesini çözmüş’ olarak Kasım seçimlerine ilerlemek isteyecektir ancak Netanyahu’nun bunun önünde en büyük engel olduğu kesin.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM), soykırım ve insanlık suçları kapsamında yürüttüğü soruşturmada, İsrail Başbakanı Netanyahu, Savunma Bakanı Gallant ve diğer İsrail hükümet yetkilileri hakkında tutuklama kararı çıkarma ihtimali, Biden yönetimi için yeni bir uluslararası itibar testi ortaya çıkarabilir. Netanyahu’nun son derece endişeli olduğu ve Beyaz Saray’dan UCM’ye baskı yapmasını istediği şeklindeki haberler, davanın Washington için uluslararası arenada yeni bir ‘utanç vesilesi’ olmaya aday olduğuna işaret ediyor. Geçmişte Afganistan özelinde UCM’nin yetkisini tanımayan ABD, Darfur ve Kongo gibi çatışmalarda mahkemenin soruşturma ve kararlarını destekleyerek katkıda bulunmuştu. İsrail mevzu bahis olduğunda bugüne kadar uluslararası baskıya karşı durmak adına elinden geleni yapan Biden yönetiminin gene Netanyahu’yu desteklemek zorunda kalarak prestij ve meşruiyet kaybına devam edecektir.
Evanjelist bir papazın oğlu olan gazeteci Tim Alberta, ‘Krallık, Güç ve İhtişam: Aşırılık Çağında Amerikan Evanjelizmi’ adlı kitabında, Amerikan Evanjelistlerinin son elli senede geçirdiği siyasi ve kültürel değişimi içerden bir gözle tartışıyor. Evanjelist hareketin önde gelen liderlerinin hikâyeleri üzerinden kiliselerin nasıl siyasallaştığı ve bu dönüşümün Trump’la nasıl zirveye ulaştığı kitabın ana konusu. Alberta, beyaz Evanjelist Hristiyan grupların Amerikan seküler kültürü tarafından kuşatma altında olduklarına inandıklarını ve Trump’ı tanrı tarafından Amerikan Hristiyanlığını kurtarmak için ‘seçilmiş bir araç’ olarak gördüklerini anlatıyor. Kitap, uzun yıllar muhafazakâr sağcı değerlerin bayraktarlığını yapan Evanjelistlerin bu değerlerden epeyce uzakta olduğu bilinen Trump gibi bir lidere nasıl bu kadar sıkı destek verme ve hatta kayıtsız bağlanma noktasına geldiklerini anlamamızı sağlıyor.
Son günlerde Columbia Üniversitesi’nde yaşananlar, Filistin yanlısı gösterilere antisemitizm damgası vurma çabalarının yoğunlaştığını gösteriyor. Aylardır Amerika’nın en prestijli üniversitelerinin kampüslerinde devam eden aktivizme karşı İsrail yanlısı gruplar antisemitizm yakıştırması yapıyordu. Bu konuda Amerikan Kongresi’ni harekete geçirmeyi başaran İsrail’e yakın lobi grupları, Harvard ve University of Pennsylvania gibi üniversite rektörlerinin halka açık oturumlarda sorguya çekilmesinde önemli rol oynamıştı. Bu oturumlarda her iki tarafa da yaranamayan bir performans gösteren rektörlere karşı istifa kampanyaları Harvard Rektörü’nün görevden alınmasında olduğu gibi başarılı da olmuştu. Geçen hafta Kongre’nin karşısına çıkan Columbia Üniversitesi Rektörü, siyasetçilerin baskısına daha açık bir profil çizerek olayların alevlenmesine katkıda bulundu.
Biden yönetimi İran’ın İsrail’e doğrudan saldırısının kontrolsüz bir savaşa dönüşmesini engellemeyi en azından şimdilik başarmış görünüyor. İran’a farklı kanallardan saldırının ‘orantılı olması gerektiğini’ mesajını ileten Beyaz Saray, Netanyahu hükümetine de ABD’nin İsrail’e desteğinin savunmayla sınırlı kalacağı mesajını verdi. ABD’yle birlikte İngiltere ve Ürdün’ün İran’ın İHA ve füzelerini İsrail’in hava sahasına ulaşmadan vurması sayesinde, Demir Kubbe’nin işi nispeten kolaylaştı. Buna karşın İran’ın maliyeti çok düşük silahlarla gerçekleştirdiği düşük şiddetli ve kontroll Nü saldırı, daha ‘gerçek’ bir savaşta İsrail’in işinin hiç de kolay olmayacağını gösterdi. İsrail’in savunmasının aciliyetini gündeme getiren saldırı, Temsilciler Meclisi’nde bir süredir sürüncemede kalan İsrail, Ukrayna ve Tayvan’a yardım paketini oylamaya sunulmasını sağlayacak görünüyor. Amerikan dış yardımının İsrail’e saldırı sayesinde onaylanma aşamasına gelebilmesi, Cumhuriyetçilerle Demokratları bir araya getiren meselelerin ne kadar azaldığını gösteriyor.
2019’un öne çıkan bütün gelişmeleri bu yıllıkta analiz edildi. Alanında uzman araştırmacılar tarafından hazırlanan '2019’da Türkiye', Türkiye’yi anlamak için önemli bir başvuru kaynağı.
Bu raporda ABD Başkanı Joe Biden’ın ilk altı aylık iç politika performansı, yönetmek durumunda kaldığı dört ana mesele üzerinden değerlendirilmektedir.
2019’un öne çıkan bütün gelişmeleri bu yıllıkta analiz edildi. Alanında uzman araştırmacılar tarafından hazırlanan '2019’da Türkiye', Türkiye’yi anlamak için önemli bir başvuru kaynağı.
Erol A.Cebeci, Kadir Üstün ve Kılıç Kanatın hazırladığı çalışmada, ABDnin çıkarlarındaki devamlılıklarla yeni yönetimin yaratacağı farklılıklar bir arada analiz ediliyor.
Son günlerde ABD’yle Suudi Arabistan arasındaki görüşmelerin ilerlediği ve anlaşma aşamasına iyice yaklaşıldığı yönündeki haberler, Ortadoğu’da yeni bir dönemin habercisi olabilecek nitelikte. Suudiler İran’ın nükleer kapasitesi karşısında ABD’den ‘barışçıl’ nükleer teknoloji geliştirebilmek için destek ve muhtemel bir savaş durumunda güvenlik güvencesi istiyor. İleri teknoloji alanında iş birliği ve Çin’e mesafe koymayı da içeren anlaşmanın İsrail-Suudi normalleşmesini içermesi Biden yönetimi için kritik öneme sahip zira Amerikan Kongresi’nin desteği buna bağlı olacaktır. Ancak Suudilerin Gazze savaşının durdurulması ve iki devletli çözüm konusundaki ısrarının Filistin devletinin kurulmasına hep karşı çıkmış olan Netanyahu liderliğindeki bir hükümet tarafından kabul edilmesi çok zor. Biden yönetimi İsrail-Suudi normalleşmesi üzerinden hem Gazze meselesini gündemden düşürmüş hem de ‘Filistin meselesini çözmüş’ olarak Kasım seçimlerine ilerlemek isteyecektir ancak Netanyahu’nun bunun önünde en büyük engel olduğu kesin.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM), soykırım ve insanlık suçları kapsamında yürüttüğü soruşturmada, İsrail Başbakanı Netanyahu, Savunma Bakanı Gallant ve diğer İsrail hükümet yetkilileri hakkında tutuklama kararı çıkarma ihtimali, Biden yönetimi için yeni bir uluslararası itibar testi ortaya çıkarabilir. Netanyahu’nun son derece endişeli olduğu ve Beyaz Saray’dan UCM’ye baskı yapmasını istediği şeklindeki haberler, davanın Washington için uluslararası arenada yeni bir ‘utanç vesilesi’ olmaya aday olduğuna işaret ediyor. Geçmişte Afganistan özelinde UCM’nin yetkisini tanımayan ABD, Darfur ve Kongo gibi çatışmalarda mahkemenin soruşturma ve kararlarını destekleyerek katkıda bulunmuştu. İsrail mevzu bahis olduğunda bugüne kadar uluslararası baskıya karşı durmak adına elinden geleni yapan Biden yönetiminin gene Netanyahu’yu desteklemek zorunda kalarak prestij ve meşruiyet kaybına devam edecektir.
Evanjelist bir papazın oğlu olan gazeteci Tim Alberta, ‘Krallık, Güç ve İhtişam: Aşırılık Çağında Amerikan Evanjelizmi’ adlı kitabında, Amerikan Evanjelistlerinin son elli senede geçirdiği siyasi ve kültürel değişimi içerden bir gözle tartışıyor. Evanjelist hareketin önde gelen liderlerinin hikâyeleri üzerinden kiliselerin nasıl siyasallaştığı ve bu dönüşümün Trump’la nasıl zirveye ulaştığı kitabın ana konusu. Alberta, beyaz Evanjelist Hristiyan grupların Amerikan seküler kültürü tarafından kuşatma altında olduklarına inandıklarını ve Trump’ı tanrı tarafından Amerikan Hristiyanlığını kurtarmak için ‘seçilmiş bir araç’ olarak gördüklerini anlatıyor. Kitap, uzun yıllar muhafazakâr sağcı değerlerin bayraktarlığını yapan Evanjelistlerin bu değerlerden epeyce uzakta olduğu bilinen Trump gibi bir lidere nasıl bu kadar sıkı destek verme ve hatta kayıtsız bağlanma noktasına geldiklerini anlamamızı sağlıyor.
Son günlerde Columbia Üniversitesi’nde yaşananlar, Filistin yanlısı gösterilere antisemitizm damgası vurma çabalarının yoğunlaştığını gösteriyor. Aylardır Amerika’nın en prestijli üniversitelerinin kampüslerinde devam eden aktivizme karşı İsrail yanlısı gruplar antisemitizm yakıştırması yapıyordu. Bu konuda Amerikan Kongresi’ni harekete geçirmeyi başaran İsrail’e yakın lobi grupları, Harvard ve University of Pennsylvania gibi üniversite rektörlerinin halka açık oturumlarda sorguya çekilmesinde önemli rol oynamıştı. Bu oturumlarda her iki tarafa da yaranamayan bir performans gösteren rektörlere karşı istifa kampanyaları Harvard Rektörü’nün görevden alınmasında olduğu gibi başarılı da olmuştu. Geçen hafta Kongre’nin karşısına çıkan Columbia Üniversitesi Rektörü, siyasetçilerin baskısına daha açık bir profil çizerek olayların alevlenmesine katkıda bulundu.
Biden yönetimi İran’ın İsrail’e doğrudan saldırısının kontrolsüz bir savaşa dönüşmesini engellemeyi en azından şimdilik başarmış görünüyor. İran’a farklı kanallardan saldırının ‘orantılı olması gerektiğini’ mesajını ileten Beyaz Saray, Netanyahu hükümetine de ABD’nin İsrail’e desteğinin savunmayla sınırlı kalacağı mesajını verdi. ABD’yle birlikte İngiltere ve Ürdün’ün İran’ın İHA ve füzelerini İsrail’in hava sahasına ulaşmadan vurması sayesinde, Demir Kubbe’nin işi nispeten kolaylaştı. Buna karşın İran’ın maliyeti çok düşük silahlarla gerçekleştirdiği düşük şiddetli ve kontroll Nü saldırı, daha ‘gerçek’ bir savaşta İsrail’in işinin hiç de kolay olmayacağını gösterdi. İsrail’in savunmasının aciliyetini gündeme getiren saldırı, Temsilciler Meclisi’nde bir süredir sürüncemede kalan İsrail, Ukrayna ve Tayvan’a yardım paketini oylamaya sunulmasını sağlayacak görünüyor. Amerikan dış yardımının İsrail’e saldırı sayesinde onaylanma aşamasına gelebilmesi, Cumhuriyetçilerle Demokratları bir araya getiren meselelerin ne kadar azaldığını gösteriyor.
Kuzey Kore’nin ABD’ye yönelik “provokatif” eylemleri ve buna yönelik Trump politikası nasıl şekillenmiştir? Obama ile Trump’ın Kuzey Kore politikaları arasındaki farklılıklar nelerdir? ABD-Kuzey Kore geriliminde Çin nasıl bir rol oynamaktadır?
SETA Washington D.C. Koordinatörü Üstün, soğuk savaştan beri dünyayı dizayn eden ABD'nin yeni tip koronavirüs kriziyle beraber bu gücünü kaybettiğini dolayısıyla nüfuz sahibi olduğu bölgelerde askeri gücünde köklü değişikliklere gidebileceğini savundu.
Sarah Allison Dış Politika Merkezi Direktörü Coffey, 'Umut ediyorum ki Türkiye ve ABD geri adım atarak, daha geniş jeopolitik sorunları göz önünde bulundurarak ilişkileri daha iyi bir noktaya getirebilecek ortak alanlar bulabilir.' dedi.
Türkiye'nin bu konuda uluslararası hukuka uygun davrandığı açık. İlk andan itibaren Türkiye, uluslararası kamuoyunu olayın detaylarıyla ilgili bilgilendirdi ve askeri angajman kurallarına uygun davrandığını belgeledi.
Amerika IŞİDe odaklanmış durumda ve Esad rejimini ikincil bir sorun olarak görüyor. Bu noktada Türkiye ve Amerika bir ortak zemin bulamazsa görüş ayrılıkları devam edecek ve çözüm daha da zorlaşacaktır.
SETA Washington D.C. Koordinatörü Kadir Üstün, A Haber ekranlarında yayınlanan Arka Plan programında, Türkiye’nin terörle mücadelesi konusunda ABD’nin pozisyonu üzerine değerlendirmelerde bulundu.
SETA Washington D.C. Koordinatörü Kadir Üstün, ABD ile Çin arasında ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti dolayısıyla yükselen tansiyon üzerine değerlendirmelerde bulundu.
SETA Washington DC Koordinatörü Kadir Üstün, 2020 yılında ABD'de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Yükleniyor...
Yükleniyor...
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.TamamGizlilik Politikası