Seçim Döneminde “Bütçe Disiplini’ Maliyeti: Koalisyon

Muhalefet partileri seçim vaatlerini mevcut bütçe imkânları üzerine kurarken, bu bütçeyi hazırlayan ve uygulayan AK Parti, seçim ekonomisine başvurmadan bütçede herhangi bir kırılganlık oluşturmama adına ciddi bir kararlılık gösterdi.

7 Haziran seçimi öncesinde en çok tartışılan konulardan birisi seçim vaatleriydi. Partilerin vaat ettikleriyle birlikte bu vaatlerin nasıl karşılanacağı da seçim gündemini oluşturdu. Kaynak olarak gösterilen bütçe ise, AK Parti’nin ekonomideki en başarılı olduğu kalemlerden biri.

2014 yılı bütçe açığı GSYH’nin yüzde 1,3’üne denk geliyor. Bu durum, AK Parti hükümetinin ekonomi karnesinde en iyi notu alan göstergelerden biri. 22,7 milyar lira olarak gerçekleşen 2014 yılı bütçe açığı, AK Parti hükümetinin 7 Haziran seçimlerine rağmen seçim ekonomisi uygulamayıp, mali disiplinden taviz vermemesiyle gerçekleşti.

Oysa, seçim öncesinde muhalefet partileri, iktidar partisinin tam tersine bir davranışla seçim ekonomisi araçlarını cömertçe kullanacaklarını ifade ettiler. Seçmeni kolaylıkla etkilemenin en etkin yolu olarak görülen emeklilere vaat edilen ödemeler, asgari ücretin artırılacağı gibi konular üzerine her partinin farklı temennilerde bulunması seçim ekonomisi örneklerini oluşturdu.
Muhalefet partileri seçim vaatlerini mevcut bütçe imkânları üzerine kurarken, bu bütçeyi hazırlayan ve uygulayan AK Parti, seçim ekonomisine başvurmadan bütçede herhangi bir kırılganlık oluşturmama adına ciddi bir kararlılık gösterdi.

Öyle ki bütçe açığının milli gelire oranının düşük olması, “kutsal” bir gösterge konumuna taşındı.

Peki, bu “kutsal” göstergedeki küçük bir değişimin maliyeti, bugünkü siyasi belirsizliğin maliyetinden daha mı yüksek?

SİYASİ İSTİKRARIN DA BİR MALİYETİ VAR

Bu soruya, özellikle de bugün içinde bulunduğumuz durumu da göz önüne alarak kesin bir şekilde “Hayır” diyebiliriz.

İşin gerçeği şu ki, dünyada seçim ekonomileri var ve seçim ekonomileri bütçede büyük gediklere yol açmayacak şekilde kullanılabiliyor. Çünkü seçim öncesi dönemde tek başına iktidar olmak veya siyasi istikrarın devamı için bu harcamalar yapılarak, bir nevi seçim sonrasındaki olası belirsizliğin maliyeti düşürülmüş oluyor.

Nitekim, bütçenin disiplinli olması ne kadar önemliyse, siyasi istikrarın devamı adına hükümette kalmak ya da hükümet olmak da bir o kadar önemli. Yani siyasi istikrarın bu anlamda bir maliyeti var ve bu maliyet bütçedeki artışlarla karşılanabilir.

2002’den sonraki seçimlerde olduğu gibi, 7 Haziran seçiminde de seçim ekonomisi dediğimiz iktidarın seçimde işini kolaylaştıracak bir yönteme başvurulmadı. Aslında bu durum, AK Parti’nin bütçe konusundaki hassasiyetini ve ekonomideki kararlı duruşunu gösteriyor. Ancak görünen o ki, ortaya çıkan seçim sonucunun maliyeti, seçim ekonomisinin oluşturacağı maliyetten daha yüksek.

Yani bütçe disiplini ile ülke risk primi azalıyor ama, bir yandan da siyasi istikrarsızlığın bedeli daha ağır oluyor. Bu maliyet, kamu harcamaları ile bütçe açığının artmasıyla oluşacak maliyetten daha fazla. Zaten bu göstergedeki yüzde 1 veya yüzde 2 oranındaki değişime rağmen, bütçe açığı/GSYH oranı Maastricht kriterlerini karşılamaya devam edecekti.

REFAH KAYBI KARŞILANABİLİRDİ

2012 sonrası dönemde ekonomik büyümenin yavaşlaması sonucunda ortaya çıkan alt ve orta gelir grubunun refah kaybı, kamu maliyesinin güçlü olduğu, özellikle de bütçe açığının bu kadar düşük olduğu bir dön

Etiketler: