Ekonomik Darbelere Karşı

S&P, Türkiye’yi yatırım yapılabilir hale getirmekte kaplumbağa hızı dahi sergileyemezken, not kırpma konusunda ne kadar da seri davranabilmişti. Üstelik not zaten yatırım yapılabilir değilken, bu neyin telaşıydı?

Türkiye’mize kast eden melun cunta girişimi, bu gece 1. doğum ve ölüm hafta dönümü vesilesiyle lanetlenecek. Ne kadar lanetlesek, ne kadar cezalandırsak az! Bununla birlikte, bir yandan da itidale geçip, ucundan dönülen felaketin bıraktığı geleceğe yönelik hasarları onarmamız gerekiyor. Evet, bir çağdışı musibeti engelledik ancak şimdi uzunca bir süre bunun peşinde bıraktıklarıyla mücadele edeceğimiz de bir gerçek… Ve bu bağlamda, özellikle artçı ekonomik darbelere cephe almamız kritik önem taşıyacak.

İşte gördünüz; bu hafta kredi derecelendirme kuruluşu S&P, Türkiye’nin notunu gözünü kırpmadan kırptı. Zaten yatırım yapılabilir seviyenin altında asırlık uykuda olan not, kendini birden bir alt katta buluverdi. Haliyle bizler de, tepkimizi hemen ortaya koyduk. Öyle ya, bu ne aceleydi? Yemeden içmeden Türkiye’nin notunu kırmak marifet miydi?

Öte yandan, şöyle de düşünülebilirdi: Türkiye hakikaten en uçtaki politik riskin kıyısından dönmüştü ve bu da, not kırmakta kullanabilecek ballı kaymaklı bir argümandı. Bunu da göz önüne alarak şahsen öne çıkardığım noktalar ise şunlar oldu:

1- S&P, Türkiye ekonomisinin onca (nispeten) iyi gününde illa bir bahaneye dayanıp ülkeyi yatırım yapılabilir hale getirmekte kaplumbağa hızı dahi sergileyemezken, not kırpma konusunda ne kadar da seri davranabilmişti. Üstelik not zaten yatırım yapılabilir değilken, bu neyin telaşıydı?
2- Haydi bunu geçelim ve hissettiği ciddi endişeler var diyelim. Hemen evvelinde bu ülkenin hükümeti, akıl fikir sahibi olarak bu kaygıları tespit etmiş ve gidereceğine dair dünya kamuoyuna ant içmiş. Dolayısıyla, bangır bangır yankılanan bu haberleri duyduğunu farz ettiğimiz S&P, bir süre bekleyip görmeyi deneyemez miydi?

KARARI KARAR

Haydi sabrı yoktu, heyecan yaptı ve bekleyemezdi diyelim. O halde en azından yetkililerle hızlı bir istişareyi deneyebilirdi. Oysa Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in ifadelerine göre; S&P, hükümetin görüşme teklifine “gerek yok, kararımız karar” yanıtı vermiş. Kanaatimce, istişareyi nezaketen bile kabul etmemek, kurumun öteden beri neden sübjektif bir imaj çizdiğinin bir göstergesi…

Objektif değerlendirme konusunda, derecelendirme kuruluşlarının yıllardır problemli olduğu zaten malum. Bakınız; son dönemde artısıyla eksisiyle çok sayıda ülkenin makro görünümünden daha iyi konumda olan Türkiye, S&P’nin şu hareketiyle kiminle eşitlenmiş oldu? Cevap: Daha 2 hafta önce “BRICS’in Başı ve Sonu” başlıklı yazımda dikkat çektiğim Brezilya ile! Hatta yine aynı yazıda ele aldığım G. Afrika ise, bu durumda bizden epey hallice bir not almış oluyor. “İnsaf” deyip geçeyim.

ÖNEMLİ OLAN

Sonuçta hak hukuk tartışması böyle uzar gider ancak “olan oldu” deyip önümüze bakalım. S&P bizi zaten yatırım yapılabilir bulmuyordu ve yaptığı, gidip notu çöpün biraz daha içine gömmek oldu. Bu olayda daha önemli olan ise, 3 silahşörlerden diğer ikisinin de bu hareketten etkilenip kafasının atmaması. Zira aslen Moody’s ve Fitch nezdinde yatırım yapılabilir olan notumuzun vurulması kötü etki yaratır ki, buna kalkan tutmamız şart.

İşte bu bağlamda, her ne kadar değerlendirmelerine kızıyor olsak da, bunun bir gerçek olduğunu kabul edip kullandıkları malzemeleri elden geçirmemiz gerektiği görüşündeyim. Demek istediğim, onların baktıkları pencereye yaklaşıp, gerekçelerine dair riskleri minimize etmek…

KARŞILIK BULAN İFADELER

Hain girişim sonrası ilk etapta takınılan çevik ekonomik duruşun etkisiyle, gelebilecek ani hasarın bir kısmını pasifize ettiğimiz görüşündeyim. Evet, piyasalarda hareketlilik yaşadık, yaşıyoruz ve yaşayacağız ancak süreç iyi yönetilirse, bir hazım ve düzelmeler de gelecektir. Bence esas olan ve yabancının kafasına takılan ise, orta ve uzun vadede ne olacağı… Bunun ise, zihinleri kurcalayan iki ana ayağı var:

Siyasi riskler sürecek mi? Reformlar yapılacak mı?

Bu soruların ikincisine dair, Cumhurbaşkanımızdan ve hükümetten bolca pozitif söylem yayılmakta ancak karşı taraf ilk kısımdan tatmin olmayınca bunun ne kadar etkin olacağı soru işareti… Zira ikisinin birbirini tamamlaması gerekiyor.

Şimdi siyasi konuya istinaden de, şöyle bir görüş hâkim: “Demokrasimize sahip çıktık, dünya görmüyor mu?” Tamam, doğru; emsalsiz bir direniş ve sahiplenmeydi, gururluyuz. Lakin bu milli birlik ve gücün, karşı tarafta endişeler doğrultusunda bir karşılık bulduğundan emin değilim. Nitekim vuku bulma ihtimalinin sıfır alındığı bir ağır siyasi olayın tutup da gerçekleşmiş olması, maalesef Türkiye’de böyle bir potansiyel risk var havası yarattı bir kere. Cumartesi sabahı uluslararası medyayı köprünün üzerinde tanklarla haber yaparken gördüğümde yazdığım gibi, hainler ülkeyi cümle âleme bir gecede rezil etti bir kere!

SÜREÇ İYİ ANLATILMALI

O halde kritik noktalardan biri bu… Dünya kamuoyuna, Türkiye’nin askeri darbelerin yapılabildiği çağdışı bir ülke olmakla uzaktan yakından alakası olmadığı ve yaşananın, Türk ordusunun değil de, içine sızan sinsi terör örgütünün planı olduğu vurgusuyla yaklaşmak…

Böylelikle varılacak ikinci vurgu ise, askeriye ve tüm kurumların ilgili örgütten temizlenme sürecinin başlatılmasının, geleceğe yönelik ilgili riskleri elimine edeceği olmalı.

Bizler atılan adımların bu minvalde olduğunu biliyoruz ancak dünyaya da bunu bu şekilde anlatmak gerekiyor ki; zihinlerde, ordunun kafasını esip darbe yapabildiği medeniyetsiz bir ülke konumunda kodlanmaktan ivedilikle kaçınabilelim.

Kısacası, demokrasimiz ve onu sahiplenenlerimiz kuşkusuz güçlü ancak dünyaya seslenirken öncelenmesi gerekenin, “tehditler” kanadına dair rahatlatma olduğu kanaatindeyim.

Ekonomide yeniden güven tesisine dair yapılacak çok şey var ancak bana ayrılan köşeyi yine aştım. Mamafih devam edeceğim.

[Yeni Şafak, 22 Temmuz 2016]

Etiketler: