Danıştay=Yasama+Yürütme+Yargı

Dünyanın her yerinde eğitimde eşitsizlikler vardır ve bunlar, temelde, kimi kültürel ve toplumsal nedenlerle ilişkilidir. Fakat dünyanın hiçbir medenî ülkesinde eğitimdeki eşitsizlikler hukukî bir şekilde savunulamaz. Bundan dolayı, eğitimde eşitsizlik, ancak örtük ve gizil bir şekilde kendisini sürdürebilir. Bütün dünyada hukuk, -varsa- aleni eşitsizlikleri ve örtük eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya dönük bir işlev görür ve meşruiyetini buradan alır. Oysa Danıştay'ın 25 Kasım 2009 kararıyla birlikte Türkiye'de yargı sistemi, aleni bir şekilde eğitimde eşitsizliği ve dolayısıyla sosyal eşitsizliği ve kastlaşmayı savunmuştur.

Dünyanın her yerinde eğitimde eşitsizlikler vardır ve bunlar, temelde, kimi kültürel ve toplumsal nedenlerle ilişkilidir. Fakat dünyanın hiçbir medenî ülkesinde eğitimdeki eşitsizlikler hukukî bir şekilde savunulamaz. Bundan dolayı, eğitimde eşitsizlik, ancak örtük ve gizil bir şekilde kendisini sürdürebilir. Bütün dünyada hukuk, -varsa- aleni eşitsizlikleri ve örtük eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya dönük bir işlev görür ve meşruiyetini buradan alır. Oysa Danıştay’ın 25 Kasım 2009 kararıyla birlikte Türkiye’de yargı sistemi, aleni bir şekilde eğitimde eşitsizliği ve dolayısıyla sosyal eşitsizliği ve kastlaşmayı savunmuştur.

Danıştay’ın Yükseköğretim Kurulu’nun bütün ortaöğretim mezunları için eşit katsayı uygulamasını durdurması kararı, eğitimde eşitsizliğin hukukî bir savunusunun yapıldığı bir örnek olarak Türkiye’nin dünya eğitim literatürüne hiç de şık olmayan bir hediyesi olacaktır.

Eğitim sosyolojisi açısından bakıldığında, modern devletin belki de en önemli vasfı, eğitimde fırsat eşitliği getirmesi ve eğitimin bütün toplumsal katmanlara açılmasıdır. Türkiye, geleneksel olarak eşitlikçi bir eğitim sistemine sahip olmuş ve kimse geldiği toplumsal sınıf veyahut mezun olduğu lise türüne göre yükseköğretimden mahrum bırakılmamıştır. 1999’da YÖK’ün aldığı farklı katsayı ve Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı uygulamalarıyla, Türkiye’deki geleneksel eşitlikçi eğitim yapısı sona ermiştir. Bu kararın sonraki yıllar içerisinde eğitim sistemindeki sonuçları açığa çıktıkça, katsayı kararını savunanların dahi bir kısmı, katsayının kaldırılması gerektiğini ifade etmişlerdir.

Danıştay’ın 2009 sonunda almış olduğu katsayıyla ilgili kararı, YÖK’ün 1999’daki aldığı katsayı kararından her yönüyle geri bir istikameti işaret eder. Dönemin YÖK’ü, niyetinin bazı liselerin önünü kesmek olduğunu hiçbir şekilde gizlemedi. Oysa artık 2009’da yaşıyoruz ve kararın üzerinden on yıl gibi bir süre geçmiştir. Geçen süre zarfında, katsayının eğitim sisteminde yol açtığı tahribatlar, onlarca bilimsel raporda ortaya konmuş ve konu uluslararası raporlara da yansımıştır. Danıştay’ın katsayı kararıyla meslek liselerine olan talebin düşmesi arasında bir sebep-sonuç ilişkisi kurulamayacağı yönündeki ifadesi, Danıştay’ın son on yıldaki bütün istatistiksel ve nitel verileri inkâr etmek konusunda hiçbir beis görmediğinin bir göstergesidir.

1909 model “yönlendirme”

Danıştay’ın katsayı kararını savunmak adına 1973’te çıkarılan Milli Eğitim Temel Kanunu’nun “yönlendirme” ilkesine ve gerekçesine atıf yapması, anakroniktir. Danıştay’ın öğrencilerin 13-14 yaşlarında yaptıkları bir tercihle bir lise türü seçmelerini, katı bir yönlendirme ve ayrıştırma için meşru bir gerekçe sayması, ancak çocukları adeta bir nesne olarak gören 1909 model pozitivist eğitim psikolojisiyle uyumlu olabilir! Psikoloji emekleme çağındayken bazı psikologlar, doğa bilimlerindeki başarıdan etkilenerek, kimi testlerle çocukların “muhtemel varış yerleri”nin tespit edilmesi ve ona göre bir eğitim verilmesi (yönlendirme) gerektiğini savundular. Bırakın 21. yüzyılı, bu iddiaları ortaya atanların bizatihi yol arkadaşları, yirmi yıl geçmeden, ne o testlere ne de o psikologlara güvenilemeyeceğini itiraf ettiler.

Bu psikologların hatası, yanlış bir felsefî kabulden, daha özelde metafizikten, hareket etmeleridir. Buna göre, çocuk bir nesne sayılabilir ve onu kontrol altına almak

Etiketler: