Tarafsızlık ve Kalite

Seçim sürecine girince taraflar da netleşmeye başladı.

Sosyal medya sert bir mecra.
Kritik dönüşlerde daha da sertleşiyor.
Seçim sürecine girince taraflar da netleşmeye başladı. Sosyal medyanın ayartıcı havasına uyanlar daha bir cüretkâr hale geldi. Uzun süredir karnından konuşan tipler şimdi açık açık konuşmaya başladı. Ne güzel. Varsa bir derdiniz çıkın ortaya söyleyin. Siyaset yapmak istiyorsanız yapın. Yapmak istemiyorsanız çekilin kenara. Neye önem veriyorsanız onunla ilgilenin.
Ama yok, öyle değil. Hem siyasi pozisyonları var. Hem de açık etmeye cesaretleri yok.
Anlaşılmadığını zannedebilirler. Halbuki çok belli. Benim tarafım nasıl belliyse senin tarafın da o kadar belli.
Bu arkadaşların kendi işlerine baktığı yok. Sürekli birilerine ve ismi öne çıkan kurumlara hakaret peşindeler. Biz de kendimizce bunlardan payımızı alıyoruz.
Burada iki tema ortaya çıkıyor. Tarafsızlık ve kalite meselesi. Ne akan ne kokan bu tipler herkesi taraf olmakla ve kalitesizlikle suçluyor.
Tarafsızlık konusu hakikaten içler acısı bir eleştiri. Bana diyor ki, “Sen akademisyensin, neden taraf oluyorsun?” Nereden öğrenmiş? Neye göre konuşuyor? Benim tarafsız olmam gerektiği yargısına nereden varmış bilemiyorum. Ama ben hayatımda tarafsız bir insan görmedim. Sen ne kadar tarafsan ben de o kadar tarafım.
Sen beni yandaş diye yaftaladığın için kendin tarafsız olmuyorsun. Sadece komik oluyorsun. Bunu yapan koca koca akademisyenler gördüm. Hayatlarında hiç öznellik nesnellik tartışması duymamış gibi. Kendilerini sözüm ona nesnel bir tarafsızlık kürsüsüne oturtup, etrafa ahlak satıyorlar. Halbuki hep derim en büyük ahlaksızlar ahlakçılardır. Ahlak satarak geçinirler. Kendilerinin hatalı olabileceğini göremeyecek kadar kibir sahibi bu tipler için siniklik bir yaşam biçimidir. Ama aslında bir tercih değildir.
Çaresizliğin ve beceriksizliğin zorunlu kıldığı bir hissiyattır. Trenden düşen, kaybeden, savrulan, ne kadar isim varsa, bakınız hepsi ahlak üzerinden ahkam kesiyor. Hayır tarafsız değilsin.
Ahlakın zirvesi hiç değilsin.
Tarafsın, ahlakçılığın arkasına saklanıyorsun.
Bir de kalite meselesi var. Ellerinde bir kalitemetreyle kimin kaliteli kimin kalitesiz olduğuna hükmediyorlar. Sorarlar adama sen kimsin? Bu yetkiyi sana kim verdi?
Hangi olağanüstü özelliklerin sayesinde bu hakemlik statüsüne kavuştun?
Bakıyorum kalite lafı edenlere ne üretmişler diye. Yok ortada dişe dokunur bir şey. Sen ne ürettin? Senin kurumun ne üretiyor? Bi az kendine bak. Küstahlığın lüzumu yok. Bilmiş bilmiş konuşacağına iki satır da sen yaz görelim. Somut üretim yapmayan kişi ve kurumların millete kalite kontrol uzmanlığı yapmasını kabul etmiyorum.
Ama merak edene de anlatırım.
Yaklaşık üç yıldır SETA’da görev yapıyorum. SETA Türkiye’nin en büyük düşünce kuruluşu. Her düşünce kuruluşu gibi bir dünya görüşü çerçevesinde işler yapıyor. Bir üretim standardı var.
Şu an ilk yıllarında ürettiğinin en az üç katını üretiyor. Ben de yaklaşık iki yıldır SETA’nın Strateji Araştırmaları masasının direktörlüğünü yapıyorum. Bu süre zarfında sadece bizim direktörlüğümüz yedi kitap bastı.
Çeviri falan değil. Orijinal eser. Ülkenin en önde gelen uzmanlarından katkılar aldık. Analizler, raporlar yayınladık.
Her ay en az iki toplantı düzenledik.
Kamuoyunu kendimizce bilgilendirmek için elimizden geleni yaptık. SETA’nın diğer 10 direktörlüğü de benzer bir performansla çalışıyor. Ben Türkiye’de bu kadar üretim yapan başka bir kurum bilmiyorum. Varsa söyleyin.
Sayı değil kalite önemli lafı etmeye kalkarsanız, kusura bakmayın size de kaliteyi ders diye okuturum.
O yüzden diyorum ki, herkes işine baksın. Varsa söyleyecek sözünüz, adam gibi siyasi tavrınızı takının çıkın ortaya, konuşun, yazın. Neyse derdiniz söyleyin.
Şayet tarafınızı belli edecek cesaretiniz yoksa köşenize çekilin. Ürün koyacak beceriniz yoksa, ürün verenlerin kalitesini ölçmeye de cüret etmeyin..

[Takvim, 1 Mayıs 2018]

Etiketler: