Yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi, son 20 yılda yüzde 60’tan fazla artış kaydederek Türkiye’nin enerji arz güvenliğini artırmanın yanı sıra enerji kaynaklı ithalat giderlerinin azalmasında da etkili oluyor.
Geçen hafta yayımlanan Almanya’nın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi, bu ülkenin gerek tarihteki güç mücadelelerinde oynadığı rol gerekse günümüz dünya ekonomisinde sahip olduğu ağırlık açısından yakından incelenmeyi hak ediyor. Belgeyi 3 konuda ele almak mümkündür. İlk olarak, kamuoyuna duyurulan söz konusu strateji belgesinin Almanya’nın dünya politikasında oynadığı geleneksel ve tarihsel rol açısından ne anlama geldiği ele alınabilir. İkinci olarak, 1949’da kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti’nin dış politika çizgisi açısından bu belgenin nasıl yorumlanması gerektiği üzerinde durulabilir. Son olarak, bu belge Almanya’daki mevcut üçlü koalisyon hükümetinin dış politika yaklaşımı açısından da incelenebilir.
Nükleer enerji Türkiye’nin yarım asrı aşkın bir süredir enerji tüketiminde yer vermeye çalıştığı bir enerji kaynağıdır. 1956 yılında Atom Enerjisi Komisyonu’nun kurulması ile kurumsal bir kimlik kazanan nükleer enerji konusundaki girişimler, 1957 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na kurucu üye olunmasıyla uluslararası ölçeğe taşınmıştır.
Güçlü kurumsal yapılar, artan teknoloji yatırımları ve yeni başarılı girişimleri, girişimci kültürü, sağlam ve güçlü altyapısı, Avrupa ile yakın ticari bağları ve 100 milyona doğru yaklaşan nüfusu ile Türkiye, önümüzdeki on yılların yıldızı olabilir.
Pekin'in teknolojik kapasitesiyle rekabet bölge genelinde zor. ABD ve AB gibi küresel güçler de benzer bir sürece maruz kaldı ve Çin ile dış ticarette rekabet etmekte zorlandı. Sonuç itibariyle Afrika-Çin arasındaki ilişkiler adaletli değil ve her geçen gün Çin'in daha fazla yarar gördüğü kronik bir süreç oluşmuş durumda.