Sarıgül mü CHP’ye Katıldı, CHP mi Sarıgül’e?

Türkiye'nin siyasal gündeminin ekseni, yaklaşan 2013 yerel seçimleri vesilesiyle yavaş yavaş partilerin seçim stratejileri ve aday belirleme süreçlerinin tartışılmasına ve analiz edilmesine doğru kaymaya başladı. Ak Parti, öncelikle 16 Büyükşehir Belediyesi ve daha sonra kalan diğer şehirler için başkan adaylarını açıklamadan önce taban teamüllerini yoklayan bir çalışma başlattı. Ak Parti'nin yerel seçimlerdeki adaylarını araştırma, açıklama süreci ve stratejileri önemlidir. Zira Ak Parti'nin açıklayacağı adaylar, başta CHP olmak üzere diğer muhalefet partilerinin -özellikle büyük şehirlerde- göstereceği adayları doğrudan etkileyecek ve diğer siyasi partiler, iktidar partisiyle rekabet edebilecek kalibrede adayların öne çıkarılmasına gayret göstereceklerdir.

Türkiye’nin siyasal gündeminin ekseni, yaklaşan 2014 yerel seçimleri vesilesiyle yavaş yavaş partilerin seçim stratejileri ve aday belirleme süreçlerinin tartışılmasına ve analiz edilmesine doğru kaymaya başladı. AK Parti, öncelikle 16 Büyükşehir Belediyesi ve daha sonra kalan diğer şehirler için başkan adaylarını açıklamadan önce taban teamüllerini yoklayan bir çalışma başlattı. AK Parti’nin yerel seçimlerdeki adaylarını araştırma, açıklama süreci ve stratejileri önemlidir. Zira AK Parti’nin açıklayacağı adaylar, başta CHP olmak üzere diğer muhalefet partilerinin -özellikle büyük şehirlerde- göstereceği adayları doğrudan etkileyecek ve diğer siyasi partiler, iktidar partisiyle rekabet edebilecek kalibrede adayların öne çıkarılmasına gayret göstereceklerdir.

Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye katılması ve partinin olası İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olması öncelikle bu zaviyeden okunabilir. Zira yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı muhalefet için önemli bir psikolojik eşiktir. Bu bağlamda CHP, genel olarak ardında kaldığı AK Parti’yi güçlü bir rakiple en azından İstanbul’da yenmek istemektedir. Buraya kadar siyaseten anlamsız bir şey yok. Ancak Sarıgül’ün adaylık sürecinin yanlış yönetilmesinin CHP’ye yükleyeceği maliyetin parti yönetimi tarafından hesaplanmadığı da ortadadır. Bu durum CHP’yi iki yönden etkilemiştir ve etkileyecektir. Etkilemiştir çünkü CHP’de Sarıgül’ün adaylık süreci eski hesapların açılmasına yol açmış, parti içinde Sarıgül’ün adaylığıyla ilgili farklı güç dengeleri ve aktörler, süreç ve Sarıgül ile ilgili düşüncelerini kamuoyuna açık bir şekilde yansıtmıştır. Öte yandan Sarıgül’ün adaylık sürecinin yanlış yönetilmesi parti içi mücadele haricinde daha yapısal bir sorunu da beraberinde getirerek, CHP’nin siyasi imajını olumsuz yönde etkileyecektir. Zira Sarıgül’ün adaylık süreci, öznenin kurum kültünün önüne geçmesi sonucunu da beraberinde getirmiştir.

İlkinden başlayacak olursak, Sarıgül’ün adaylığı Eski ve Yeni CHP mücadelesinin fay hatlarını tekrar canlandırmıştır. Sarıgül’ün CHP’ye katılım serüveninin birkaç aylık kısa özeti bile bu durumu gözler önüne sermektedir. Gürsel Tekin’in 2 Eylül’deki “Ben CHP’nin önündeyim, ben olursam kazanırız” diyen arkadaşları kalemle çizeriz.”(1) şeklinde Mustafa Sarıgül’e yönelik açıklamaları ve daha sonra kendisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığını açıklaması, bu açıklamaya Kılıçdaroğlu’nun “gayet iyi”(2) gibi sınırlı ve kapalı bir siyasi dille yaklaşması; hem Tekin’in adaylığında bireysel inisiyatifinin parti inisiyatifinden önde olduğunu hem de partideki güç mücadelesini göstermesi bakımından anlamlıdır. Zaten 3 Eylül’de Baykal’ın, Kılıçdaroğlu’nu bir araya geldikleri bir davette Sarıgül’ün adaylığıyla ilgili olarak uyarması(3), Sarıgül üzerinden CHP içindeki sönümlendiği düşünülen güç mücadelesinin tekrar canlandığını göstermektedir.

İkinci olarak, Sarıgül’ün adaylık süreci, CHP içindeki mücadele haricinde CHP’nin imajını da sarsan bir tartışmayı beraberinde getirmiştir. Sarıgül’ün partiye katılma süreciyle ilgili kısa bir basın taraması yapıldığı takdirde, bu yazıya başlık olan ve birkaç haftadır kamuoyunda tartışılan “Sarıgül mü CHP’ye katıldı, CHP mi Sarıgül’e?” sorusunun cevabını bulmak mümkündür. Sarıgül’ün henüz CHP’ye tekrar geri dönmeden, partinin önemli simalarından biri edasıyla yurt içi gezilerine(4) başlaması, CHP’ye katılmak için başvurmak yerine kendisine davetiye gönderilmesinin gerektiğinin(5) bizzat kendisi tarafından dile getirilmesi, yine CHP’nin seçimlerde bir tarih yazacaksa kendisi olmadan bunun mümkün olmayacağını(6) vurgulaması, CHP’de bir siyasi aktörün partiden aşkın bir varlık kazanmaya başladığını gösteren emarelerdir. CHP de bu durumu içselleştirmiş olmalı ki Sarıgül’ü, partiye katılmadan önce parti genel merkezinde ağırlamak yerine, Şişli Belediye Başkanlığı’ndaki makamında Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı düzeyinde ziyaret etti(7). Bu ziyaretin ardından Parti Meclisi, Sarıgül’ün partiye sunduğu af talebini 11 ret oyuna karşılık 44 kabul oyuyla 3 Kasım’da kabul etti. Böylece Sarıgül, CHP’ye yeniden üye olarak CHP’nin İstanbul’daki 13. İlçe Belediye Başkanı oldu. Ancak vurgulamakta fayda var ki; Sarıgül’ün CHP’ye resmen katılmadan önce yürütülen sürecin parti adına kamuoyunda bıraktığı imaj, Sarıgül’ün partiye katılmasından ziyade CHP’nin Sarıgül’e katılması olarak yorumlanabilir. Zira bu durum yukarıda ifade edilen detaylar ve kamuoyunun sürece yönelik algısından da rahatlıkla seçilebilir.

Etiketler: