Dalgalı Sularda Reform

İç ve dış politikadaki tüm sorun alanlarını alt alta yazıp değerlendirdikten sonra dönüp dolaşıp önümüzdeki esaslı reform gündemine geliyoruz. Şartlar ne kadar zor olursa olsun, reform ajandasından gözümüzü ayırmayıp ileriye bakmak durumundayız.

Türkiye’nin reform gündemi yoğun. En başta kamuoyu gündemini işgal eden yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmaları, hemen ardından yatırım ortamının iyileştirilmesi, KOBİ’lerin finansman sorunlarının çözülmesi, borsa ve finans sisteminin derinleştirilmesi, yargıda sivil ve yatırımcı dostu bir atmosferi güçlendirecek adımların atılması ve son olarak özgürlük-güvenlik dengesi bağlamında sosyal barışı sağlayacak ve ifade özgürlüğünü güçlendirecek adımlar… Liste uzayıp gidiyor.

Dünya ekonomisinde likiditenin sıkıştığı ve Fed’in faiz artırım yönünde adımlar attığı bu dönemde ekonomik büyüme ivmesini artırıp piyasalara ve reel ekonomiye katılımcılığı artıracak adımlar hayati önemde. Kendimizi sürekli ve hızlı yapısal reformlar yapan, yükselen bir ekonomi olarak konumlandırıp küresel sistemdeki rakiplerimizden ayrıştırmak durumundayız. Ülke sathında sosyal ve ekonomik kalkınma ivmesini korumanın gerek şartı bu; ama yeterli mi, elbette değil. Bir taraftan sosyal refahı ve insani kalkınmayı destekleyecek adımlar atarken diğer taraftan siyasi, ekonomik ve sosyal sistemlerimizin iç işleyişi ile ilgili radikal reform adımlarını sürdürmek gerekiyor.

Peki gerek içeride, gerekse dışarıda reformlar için uygun bir ortam olduğundan söz edebilir miyiz? Diyarbakır’ın merkezinde, Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de hendekler ve barikatlar arkasında yerleşik halkı terörize eden; roketler, uzun namlulu silahlar ve bombalar ile güvenlik kuvvetleri ile çatışan, bu çatışmayı mazlum bir halkın özgürlük mücadelesi olarak dünya kamuoyuna sunan bir terörist hareket ve onun siyasi temsilcileri ile mücadele ederken… Bölgeden göç etmek zorunda kalan yaklaşık 30 bin vatandaşın hakkını, hukukunu koruyup kalanların güvenliğini sağlamaya çalışırken… Her geçen gün farklı merkezlerden gelen şehit haberlerinin ulusal plandaki travmasını aşmaya çalışırken elbette ekonomi ya da yapısal reformlardan bahsetmek kolay değil.

Ama unutmamak gerekiyor ki, Bretton Woods sistemi henüz İkinci Dünya Savaşı’nda silahlı çatışmalar devam ederken 1944 yılında New Hamsphire’da yapılan bir kongre ile kurulmuştu. Benzer şekilde dünya tarihinde görülen pek çok çatışma henüz bitmeden çatışma sonrası sosyal ve ekonomik düzenlerin oluşturulması noktasında adımlar atılmıştı. Bu bağlamda Doğu ve Güneydoğu’da hem çatışma atmosferinden bir an önce çıkılması hem de çatışmalar durduğu anda sosyal ve ekonomik hayatı canlandırmak noktasında atılacak adımları belirlemek için şimdiden senaryo analizleri yapılmalı.

Diğer taraftan dünya ekonomisinde büyüme ivmesinin daraldığı ve doğrudan dış yatırımların azaldığı bir ortamda Türkiye’ye yeni yatırımları çekebilmek için yeni hedefler, yeni yatırım ve destek stratejileri, yeni kümelenme yaklaşımları üretmek gerekiyor. Rusya ile yaşanan kriz, dış politikada Arap Baharı’nın sonrasında yaşanan zorluklara ek olarak bazı ekstra sıkıntılar yaratmış olabilir. Ama bir taraftan dış politikadaki dengeleri yeniden yerine oturturken diğer taraftan küresel ekonomik sistemdeki konumumuzu koruyup geliştirecek adımlar atmalıyız. Bu da içerideki reform ivmesinin kesintiye uğramadan devam edebilmesine bağlı.

Ezcümle iç ve dış politikadaki tüm sorun alanlarını alt alta yazıp değerlendirdikten sonra dönüp dolaşıp önümüzdeki esaslı reform gündemine geliyoruz. Şartlar ne kadar zor olursa olsun, reform ajandasından gözümüzü ayırmayıp ileriye bakmak durumundayız. 2016 yılının milletimiz ve insanlık için barış ve huzur vesilesi olmasını diliyorum.

[Bugün, 1 Ocak 2016]

Etiketler: