Türkiye’nin Varlığı

Ekonomiyi teğet geçeceğini umduğumuz terörist girişimin ardından vizyoner bir bakış açısıyla yola devam etmekten başka çare yok.

Türkiye’miz 7 Ağustos’ta, birliğini ve gücünü tüm dünyaya gösterdi. Şimdi ise sıra, el ele güzel bir gelecek çizebilmekte… Bu bağlamda, ekonomiyi teğet geçeceğini umduğumuz terörist girişimin ardından vizyoner bir bakış açısıyla yola devam etmekten başka da çare yok. Bu ise, bir yandan büyüme ve kalkınma, diğer yandan da finansal istikrar doğrultusunda atılması gereken adımları adresliyor. İşte bu minvalde geçtiğimiz günlerin gündemine oturan hamlelerden biri, Türkiye Varlık Fonu kurulmasına ilişkin kanun tasarısı oldu. Hemen ardından da, hakkında iyi kötü, ileri geri çeşitli söylemler oluştu. Dolayısıyla, Türkiye’nin Varlık Fonu meselesi bir de bu köşeye misafir olsun istedim. Nedir, ne değildir anla(t)maya çalışmakta fayda var.

YAYGIN BİR UYGULAMA

Öncelikle amaç nedir derseniz, ilgili çalışmanın konu olduğu Ulusal/Bağımsız Varlık Fonları (Sovereign Wealth Funds-SWF), ülkelerin, özel/stratejik yatırım amaçlarını hayata geçirmek için oluşturdukları fonlardır diye basitçe özetleyeyim. Bu noktada ayrıca altını çizmek gerekir ki; SWF’ler dünya çapında on yılları aşkın uzun bir maziye sahip yaygın bir uygulamadır. Çok sayıda irili ufaklı ekonomide var olan bu fonların, 2000’lerde hızlanan bir trende girdiğini de söyleyebilirim. Hatta son finansal kriz akabinde yeşermiş ilgili hummalı çalışmalara da epeyce rastlıyoruz. Demek ki, en basitinden iç dinamikler harici küresel kıyaslamalı bir kaba gözlemle, Türkiye bu işte zaten geç bile kalmış demek mümkün. Bu, bir…

KAYNAK TARTIŞMASI

Bir ikincisi; “efendim, bizim neyimize, ne haddimize” gibi söylemler işittikçe, insan iki çift söz etmeden edemiyor. Evvela, Türkiye gibi gelirde basamaklar atlamak isteyen ancak küresel şartların da etkisiyle ılımlı bir büyüme hızında seyreden bir ekonomiyi yatırımlar kanalıyla sürdürülebilir bir patikaya sokmak en lüzumlu önceliklerden olduğuna göre, bu gayeye hizmet edecek bir araç pek tabii Türkiye’nin de hayli hayli haddinedir diye başlayayım.

Ve bu noktada öne sürülen bir argümanı dile getirerek devam edeyim: “Bu varlık fonu işi, emtia zengini ya da cari fazla verenlerin işidir. Türkiye, bu kategorilere girmez ki!”

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Doğrudur, Türkiye bu kategorilere girmez ancak tanımda hata yapılırsa, varılan çıkarım da yanlış olur. O yüzden yaygın ifadedeki eksik tarafı düzeltelim: Dünya çapındaki Ulusal Varlık Fonları’nın büyük bir kısmı emtia ve yine önemli bir kısmı dış ticaret fazlası veren ekonomilerde mevcuttur. Lakin geriye kalan küçük bir kısmı da, bu tanımların dışında olup farklı kaynaklarla fonlarını kurmuş olan ülkelerde var olmuştur ve olmaktadır. Ve söz konusu fonların hepsinin çapı da, içeriği de, gelişimi de farklı hikâyeler barındırır. Dolayısıyla Türkiye de, yatırım ihtiyaçları doğrultusunda farklı kaynaklarla fon kuran, kendi çapında ancak azimli ve kendine has bir hikâyeye sahip olabilir.

Kısacası, emtia ve cari fazla haricindeki kaynaklarla fon sahibi olmayı icat eden ilk örnek biz değiliz, müsterih olabiliriz.

ÖZELLEŞTİRME FONU

Bir üçüncüsü, “efendim, bağımsız denetime tabi olacakmış, muafiyetleri olacakmış” ile başlayan ve ucu her yere çekilen söylemler… Şimdi yine bu noktada da Türkiye’nin mucitlik yapmadığını belirteyim. Nitekim çeşitli uygulamalarda, bazı benzer esnekliklerin görüldüğünü söylemek mümkün.

Öte yandan, bu temelleri bir yana koyup belirgin detaylara gelecek olursak da; Türkiye Varlık Yönetim AŞ’nin ilk etapta kuruluş sermayesi olacak olan 50 milyon TL’nin Özelleştirme Fonu’ndan sağlanacağını anlıyoruz. Şirketin kuracağı fonun kaynakları, özelleştirme kapsam ve programında bulunup fona devrine karar verilen varlıklardan ve belli başlı kamu gelirlerinden de destek alacak. Para ve sermaye piyasalarından sağlanabilecek bir takım finansman da, ayrıca bahse konu olacak. Varlık Fonu’nun, zaman içinde kendi kaynaklarını yaratması bekleniyor. Yatırım yapılacak alanlar olarak ise, teknoloji ve enerji ile çeşitli altyapı projeleri öncelikli adres gösteriliyor.

INPUT-OUTPUT

Ve sadede gelecek olursak; gerek kısmen eleştirileri, gerekse aslen “uygulamanın etkinliği” hedefimizi göz önüne aldığımızda, iki odak noktamız var: Input ve output…

Bir diğer ifadeyle, yukarıda da belirttiğim kaynak meselesinin önümüzdeki dönemde etkinleşerek belirlenmesi ve “izah edilmesi” önemli noktalardan biri olacakken, iş uygulamaya geldiğinde bu kıymetli varlıklarımızı nasıl değerlendireceğimiz ve hangi stratejik çıktıları hedefleyeceğimiz ise, esaslı mesele olacak. Ve tabii bu arada işleyecek sürecin sistematiklik ve güvenilirlik derecesi de, tüm yerli yersiz kaygıları gidermek için en kritik husus mahiyeti taşıyacak.

Zira şu bilinmesi gereken bir gerçek ki; SWF’ler dünya çapında ekonomik hedefler doğrultusunda makbul yatırım araçları olarak görülürken, diğer taraftan siyasi anlamda eleştirilere de “bulaştırılabiliyor”. Bu nedenle, amacı Türkiye’nin varlığını geleceğe güçlendirerek taşıyabilmek olan bu samimi hamleyi, “yönetim” ve “hedefler” çerçevesinde sağlam bir zeminde ilerletmek boynumuzun borcu olacak.

[Yeni Şafak, 9 Ağustos 2016]

Etiketler: