Türk Medyasında Sözün Özü Var mı?

|
“Söz”ün değeri sahibine göre ölçülür; yani sözün kendisi kadar onu “kimin” söylediği ve “nasıl” söylediği de önemli. Dolayısıyla doğru bir sözü doğru bir şekilde ortaya koyabilmek sahici bir meziyet. Bunun aksine yanlış bir sözü doğruymuş gibi aktarmak ya da doğru bir sözü yanlış bir biçimde iletmek ise vahim sonuçlar doğuruyor. Türk medyasının en temel sorunlarından biriyle tam da bu noktada yüzleşiyoruz: Medyamızda sözün özüne, yani “ne” söylendiğine, tarafsız bir biçimde bakmadan ve de sözün doğruluğunu yeterince araştırmadan haberler üretilebiliyor.
  • Resim Yok

    Türkiye'de medyanın serencamı konulu bir yazıya, klişe de olsa “Türkiye nevi şahsına münhasır bir ülke” gibi bir tespit ile başlanabilir. Zira Türkiye’de medyanın durumu da gerçekten nevi şahsına münhasır bir görüntü çiziyor. Yöntemsel olarak emperyal gururu olan ülkelerin istisnailik iddiasına delalet eden nevi şahsına münhasırlık iddiası, iyi idare edilmediği takdirde kibir ve gururun karışımına dönüşebilir. Türkiye ile ilgili analizlerdeki en temel sıkıntı da buradan, yani kibir ile gururun ayrıştırılmamasından kaynaklanıyor. Bu da, kibrin, benmerkezci bir pozisyondan konuşan, temelsiz, ahlakçı iddialarına karşın gururu savunanların pozisyonlarını maddi gerekçelerle ya doldur(a)mamaları ya da doldurmaya tenezzül etmemeleri durumunu ortaya çıkarıyor. Türkiye’de medyanın kendine özgülüğü de işte tam bu noktada, Türkiye’nin birkaç asırdır süregelen ve hâlâ çözülememiş “gururun ekonomisi” olarak adlandırabileceğimiz temel bir problemde; yani gururun nasıl, ne şekilde ve kimler tarafından üretileceği, tüketileceği, paylaşılacağı ve dağıtılacağı meselesinde kendini gösteriyor.