CHP Genel Merkez Binasının dıştan görünümü. ( 1950, BYEGM - Anadolu Ajansı )

Muhalefetin Yüzyıllık Serüveni

Muhalefetin Cumhuriyetin ikinci asrına girildiği bu dönemde bir yol ayrımında olduğu söylenebilir. Buradaki ilk seçenek, diğer bazı Batı ülkelerinde olduğu gibi popülist yaklaşımların etkisiyle daha çatışmacı bir dil kullanmaktır. Böyle bir yaklaşımın toplumun kutuplaşması yönünde bir etki doğuracağı ve uzun vadede toplumsal bütünlüğe zarar vereceği açıktır.

Türkiye’de muhalefeti, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla iki ayrı kategoride ele almak gerekir. Siyasi muhalefet, uzun süreler boyunca elitler arası bir mücadele şeklinde kendini gösterdi. Toplumsal muhalefet ise Osmanlı’dan Tek Parti döneminin sonlarına kadar uzanan zaman diliminde oldukça sınırlı kaldı. Toplumsal muhalefetin siyasi bir enerji kazanması, çok partili hayata geçiş sonrasında gerçekleşti. İktidar karşısında gerçek anlamda bir muhalefetten bahsedebilmek için Osmanlı’nın son dönemine gitmek gerekir. Bu noktada, Osmanlı’nın klasik döneminde gerçek anlamda ve güçlü bir muhalif hareketin bulunmadığının altı da çizilmelidir. Modernleşme sürecine girilmesiyle birlikte yavaş yavaş muhalif bir nüve belirmeye başladı. Muhalefet, gücünün doruğuna İkinci Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki’nin iktidarı ele geçirmesiyle ulaştı. Ancak bu durumun toplumu doğrudan ilgilendiren bir yönünün olmadığını kaydetmek gerekir. Daha açık bir ifadeyle, tıpkı eski muktedirler gibi iktidarın yeni sahiplerinin önceliği de toplumsal talepleri siyasi zemine taşımak değildi. Tam tersine gerekirse toplumun rızası hilafına tasarlanan reform projelerini hayata geçirmek amacından yola çıkıldı. Birinci Dünya Savaşı’nda uğranan mağlubiyetten sonra yine toplumsal dinamiklerden bağımsız bir iktidar değişikliği gerçekleşti.

Milli Mücadele, ülke içinde farklı siyasi görüş ve eğilimdeki insanların birlikte hareket etmesiyle kazanıldı. Ancak lider kadronun büyük oranda İttihatçılardan oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. 1919’da Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal Paşa, kısa süre içinde doğal bir lider durumuna geldi. Ankara’da kurulan hükümet, aslında İstanbul’a karşı muhalif bir girişim ve alternatif bir siyaset arayışının temsilcisi durumundaydı. İlginç şekilde, Meclis içindeki fikir ayrılıkları, muhalefet içinde muhalif bir grubu da üretti. Hüseyin Avni ve Ali Şükrü Beylerin öncülüğündeki İkinci Grup, Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğini yaptığı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk (Cemiyeti) Grubu’nun karşısına daha demokratik taleplerle çıktı. Savaş yıllarında İkinci Grup’un etkisinin oldukça sınırlı kaldığı açıktır. Ancak Hüseyin Avni Bey ve arkadaşları daha sonra farklı şekillerde devam edecek bir muhalefetin ilk işaretlerini vermişlerdir. Nitekim bu dönemde yürütülen tartışmalar, çok partili hayata geçiş denemesinin yapıldığı bütün dönemlerde kendini farklı şekillerde yeniden gösterdi. Milli Mücadelenin kazanılmasından sonra rejim içinde yaşanacak bir güç mücadelesinin ilk izleriyle de aynı süreçte karşılaşıldı. Öncelikle Lozan müzakerelerinde anlaşmanın yapılmasının ardından genel af çıkarılması talebine karşı Ankara hükümeti belirli sayıda kişinin bu kapsam dışında tutulmasını istedi. Lozan’da gayrimüslimler azınlık statüsünü elde edip özel hukuki haklar kazandıklarından, aftan yararlanamayacaklar yalnızca Müslümanlar arasından seçilecekti.

İtilaf devletleriyle yapılan pazarlıklar, Ankara hükümeti tarafından belirlenecek 150 kişinin af kapsamı dışında bırakılmasıyla sonuçlandı. Aslında Heyet Başkanı İsmet Paşa, sayının 600 olmasını istemiş, en sonunda isimleri daha sonra belirlenecek olan 150 kişide mutabakata varılmıştı. Meclis’te yapılan görüşmeler sonrasında 150 kişi tespit edildi ve bunların ülkeden sürülmeleri kararlaştırıldı. 150’likler olarak…

Devamını Kriter sitesinde okumak için tıklayın: Muhalefetin Yüzyıllık Serüveni

Etiketler: