HSYK’yı Unutabilir miyiz?

HSYK bu seçimlerle çoğulcu bir yapıya kavuşmuş oldu. Bundan sonra umulan, HSKY'nın herhangi kapalı bir grubun çıkarlarını savunan bir “kurtarılmış bölge” olarak değil, hukuk alanında faaliyet gösteren saygın bir üst kurul gibi işlemesi.

HSYK seçimleri tamamlandı. Türkiye demokrasisi bir badireyi daha atlattı.

1946 yılından bu yana birçok badire atlata atlata kendisine bir yol bulmaya çalışan Türkiye demokrasisi bir vesayet tehdidini daha alt etmiş oldu.

Seçimleri, Yargıda Birlik Platformu’nun adayları kazandı. HSYK bu seçimlerle çoğulcu bir yapıya kavuşmuş oldu. Bundan sonra umulan, HSKY’nın herhangi kapalı bir grubun çıkarlarını savunan bir “kurtarılmış bölge” olarak değil, hukuk alanında faaliyet gösteren saygın bir üst kurul gibi işlemesi.

Seçimler tamamlandı ve hukuk kazandı. Esasında sadece hukuk kazanmadı, siyaset de kazandı.

HSYK seçimlerine doğru giderken cemaat medyasında dillendirilen ve muhalefet partileri tarafından da satın alınan başlıca söylem, bu seçimde “hukuk” ve “siyaset”in karşı karşıya olduğuydu.

Bu, Türkiye’de 27 Mayıs’tan itibaren geleneksel vesayet düzeninin kendisine referans aldığı temel söylemdir.

“Erkler ayrılığı” teması, “hukukun üstünlüğü” vurgusu daima siyaseti terbiye etmenin bir aracı olarak görüldü. 27 Mayıs düzeni, siyaseti çeşitli üst-kurul ve aktörlerle çevrelemeyi ve dizayn etmeyi amaçladı. Bütün darbeler, siyasete ve hukuka karşı yapıldı.

Cemaat medyası ve muhalefet partileri bu söylemi, yani siyasetin hukukun karşısında yer aldığı, onu çevrelemeye çalıştığı tezini HSYK seçimleri sürecinde yoğun bir biçimde kullandı.

Halbuki HSYK seçimleri, paralel yapıyla mücadele bağlamında hayati önemi haiz seçimlerdi. Ve tam da bu nedenle hukuk ve siyasetin karşı karşıya gelmesi gibi bir durum söz konusu değildi.

Esas mesele, HSYK’nın gizli bir yapıdan emir alan bir yüksek yargı çetesi gibi işleyip işlemeyeceği idi. Zira HSYK, paralel yapı tarafından dizayn edilebilmiş olsaydı çok net bir “siyaset düşmanlığı” ile karşı karşıya kalacaktık. “Hukukun üstünlüğü” adına “hukuk cinayetleri” işlenecekti.

Cemaat, bu seçimlere ciddi bir yatırım yaptı. Kendisinden olan isimleri ve kendisiyle yakın çalışabileceğini düşündüğü isimleri seçtirmek için çok yoğun çaba sarf etti.

Fakat başaramadı.

Bekleneceği üzere Cemaat medyası ve muhalefet partileri “HSYK’yı hükümet ele geçirdi” söylemini dolaşıma sokma çabası içerisine girdiler.

Önümüzdeki dönem, paralel yapıyla mücadele bağlamında yeni bir aşamaya geçileceği bir dönem olacak.

Paralel yapı, Cemaat liderinin yönlendirmesiyle devlet içinde örgütlenen örgütlü unsuru niteliyor. Soyut bir varlıktan değil, aktörleri belli, kanlı canlı bir örgütten bahsediyoruz. Türkiye’nin önündeki bu ciddi güvenlik probleminin aşılması noktasında bu seçimler bir engel oluşturabilirdi. Oluşturamadı.

Yoksa, HSYK bu mücadele sürecinde devletin hukuki işleyişi içerisinde yer alan diğer bütün kurumlar gibi vazife üstlenecek. Bir üsse dönüşmeyecek.

Paralel yapıyla mücadelede HSYK’ya atıfta bulunuluyor olmasının nedeni, Cemaatin “devleti ele geçirme doktrini” çerçevesinde buraya özel bir anlam atfediyor oluşu idi.

Fakat bu sonuçlar göstermiştir ki, Cemaat 17 Aralık’tan sonra sadece toplumdaki itibarını, toplumsal ve finansal kaynaklarını değil, aynı zamanda meslek örgütleri içerisindeki etkisini de yitirmiştir.

Bu sonuçlar, bir kez daha Cemaat’in kendisini olduğundan büyük g&oum

Etiketler: