Türkiye’de Karakol ve Sınır Güvenliği


  • Bitiş  :
  • Adres :

 

Türkiye’de Karakol ve Sınır Güvenliği

PANEL | 19 KASIM 2015

 

TARİH: 19 KASIM 2015 SAAT: 11:00 YER: Savunma Sanayii Müsteşarlığı

LCV ve DETAYLI BİLGİ İÇİN: Sibel Düz | 0312 551 21 87

   
Konuşmacılar
  • Prof. Dr. İsmail DEMİR, Savunma Sanayii Müsteşarı
  • Doç. Murat Yeşiltaş, SETA, Güvenlik Araştırmaları Direktörü
  • Suat BENGÜR, Aselsan Genel Müdür Yardımcısı
  • Abdullah Özbek, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Baş Müfettişi

19 Kasım 2015 Perşembe günü saat 11.00’da Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı ile Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) tarafından “Türkiye’de Karakol ve Sınır Güvenliği” başlıklı bir panel düzenlenmiştir. Moderatörlüğünü SETA Güvenlik Araştırmaları Direktörü Doç. Dr. Murat Yeşiltaş’ın yaptığı panele Savunma Sanayii Müsteşarı Prof. Dr. İsmail Demir, ASELSAN Genel Müdür Yardımcısı Suat Bengür ve İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başmüfettişi Abdullah Özbek konuşmacı olarak katılmışlardır.

İlk konuşmacı Prof. Dr. İsmail Demir, sunumuna Türkiye’nin kara sınırlarının farklı fiziki yapılarına dair bilgiler vererek başlamıştır. Demir, Türkiye’nin farklı sınırlarındaki karakol ve sınır güvenlik merkezlerinden örnekler vererek bunların ne tür tehditlere maruz kaldıklarını ve ne tür ihtiyaçlara sahip olduklarına dair bilgiler vermiştir. Bunun sonucunda tüm bölgelerde güvenliği sağlayacak tek bir çözümün olmadığını, çözümlerin bölgeye, tehdide ve ihtiyaca göre değişkenlik arz ettiğini ifade etmiştir. Demir, fiziksel engellerin sınır güvenliğini mutlak manada sağlamaya yetmeyeceğini, bunların teknolojik donanımla da desteklenmesi gerektiğini belirtmiştir. Entegre karakol ve sınır güvenliğinin önemine dikkat çeken Demir, sınır güvenliğinin aşamalarını tespit, tanımlama, değerlendirme, komuta kontrol ve müdahale şeklinde açıklamıştır. Demir ayrıca SSM’nin karakol ve sınır güvenliğine yönelik proje ve sanayileşme modeline değinerek bu kapsamdaki sabit ve dağıtık tesislerin güvenliğine dair bilgi vermiştir. Petrol ve doğalgaz boru hat sistemlerinin korunmasının da sabit ve dağıtık tesislerin güvenliği kapsamında olduğunu belirten Demir, bu sistemlerin tehdit analizini yapmıştır. Demir, petrol ve doğalgaz boru hatlarının terör/sabotaj, hırsızlık, izinsiz girişler ve ihlaller, delinme ve sızıntı, yangın, maden arama vs. gibi tehditlere maruz kaldığını, bunlar arasında da en çok hırsızlık ve sabotaj şeklinde tehditlerin söz konusu olduğunu ifade etmiştir.

İkinci konuşmacı Doç. Dr. Murat Yeşiltaş sunumunda, bir kavram olarak sınır güvenliğinin zaman içerisinde gösterdiği değişimi ele almıştır. Yeşiltaş, Soğuk Savaş dönemi sınır güvenliği anlayışı ve araçlarının bugünkü sınır güvenliği anlayış ve araçlarından farklılık arz ettiğini ifade etmiştir. Sınır güvenliğinin sadece sınır hattı üzerinde yapılan bir savunmadan ibaret olmadığına dikkat çeken Yeşiltaş, bu konunun ulusal güvenliğin tam merkezinde yer aldığını belirtmiştir. Yeşiltaş ayrıca, sınır güvenliği yaklaşımlarını etkileyen bölgesel gelişmelerin de uluslararası siyasetteki makro seviyedeki gelişmelere bağlı olarak değişim gösterdiğini dile getirmiştir. 11 Eylül saldırılarının sınır güvenliği bağlamında bambaşka bir dönemi başlattığını vurgulayan Yeşiltaş, bu dönemle birlikte tehditlerin mikro ölçekte ortaya çıktığını, bunun karşılığında da ‘biyometrik devlet’ olgusunun gündeme geldiğini belirtmiştir. Yeşiltaş, Arap baharının da sınır güvenliği bağlamında bölgesel ölçekte büyük kırılmalara sebebiyet verdiğini ifade etmiştir. Sınır güvenliğini sağlama konusunda sınırın sosyo-politik yapısının anlaşılması gerektiğine vurgu yapan Yeşiltaş, neye ve kime komşu olunduğu; sınırın nerede başladığı; neyin ve kimin tehdit olarak algılandığı; tehditlerin sabit mi yoksa değişken ve dinamik mi olduğu şeklindeki sorulara cevap verilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Yeşiltaş, sınır güvenliğinin sosyolojik bir entegrasyon meselesi olduğunu hatırlatmış, Türkiye’nin sınır güvenliği siyasetini tarihi açıdan dönemlere ayırmıştır. Buna göre, Cumhuriyetin kuruluşundan 1990’a kadar geleneksel dönem; 1990-2002 yılları arası belirsizliğin hâkim olduğu geçiş dönemi; 2002-2012 yılları arası liberalleşme dönemi; 2013’ten bu yana da yeniden güvenlikleştirme dönemidir. Yeşiltaş, 2013’ten bu yana uygulanan sınır güvenliği siyasetini ‘sıfır tolerans’ politikası olarak nitelemiştir.

Üçüncü konuşmacı Abdullah Özbek sunumuna, sınır güvenliği yerine sınır yönetimi kavramının kullanılmasının daha doğru olduğunu söyleyerek başlamıştır. Özbek, sınır yönetiminde öncelikle idari yapılanmanın ve bu yönetimde kullanılacak araç-gereçlerin belirlenmesi gerektiğini, ancak bundan sonra politika geliştirme ve strateji belirleme aşamasına geçilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Türkiye’de sınır güvenliğinin gelişimine dair bilgiler veren Özbek, sınır güvenliğinden sorumlu olacak idari yapının belirlenmesi konusunda öteden beri bir kararsızlığın mevcut olduğunu belirtmiştir. Özbek, sınır güvenliğini profesyonel kolluk kuvvetlerinin sağlaması gerekliliğine işaret etmiş, bu çerçevede Türkiye’de yeniden bir yapılanmaya gidilmesi gerektiğine vurgu yapmıştır. Sınır güvenliğinin kolluk görevi olduğunu hatırlatan Özbek, bu görevin kendine has eğitim ve istihbarat donanımı gerektirdiğini dile getirmiştir. Özbek, mevcut durumda Türkiye’nin sınır güvenliğinden sorumlu çok sayıda kurumun olduğunu, bu kurumlar arasında da işbirliği, koordinasyon ve bilgi değişimi konusunda eksiklerin olduğunu ifade etmiştir. Askerin görev tanımının sınır güvenliğinden sorumlu olmaya ve siville muhatap olmaya uygun olmadığını vurgulayan Özbek, bu görevi yürütmenin askerin kurum kültürüne zarar verdiğini belirtmiştir. Özbek, bu konudaki yapısal problemlerden biri olarak, bütün kurumların sınır güvenliğini asli değil tali bir görev olarak yapmasını göstermiştir. Özbek, dünyada sınır güvenliğinin sağlanabilmesi açısından temelde iki modelin var olduğunu; bunlardan ilkinin bu görevden sorumlu tek bir teşkilatın olduğu, ikincisinin de birden fazla sorumlu kurumun olduğu ancak bu kurumların aralarında çok güçlü bir işbirliği ve koordinasyon mekanizmasının olduğunu ifade etmiştir. Mevcut sınır güvenliği mekanizmasının ihtiyaca cevap vermediğini hatırlatan Özbek, bu görevi icra edecek müstakil bir teşkilatın kurulması, bu yapılamıyorsa kara sınırlarının güvenliğinin Jandarma’ya devredilmesi, bu da yapılamıyorsa Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde özel bir “hudut” sınıfının oluşturulması gerektiğine işaret etmiştir. Özbek, Türkiye sınırlarının önemli bir bölümünde fiziki güvenlik sistemlerinin bulunduğunu, Türkiye’nin genel itibariyle insana dayalı, karakol ve gözetleme kulelerine dayalı bir sınır güvenliği anlayışı olduğunu dile getirmiştir. Türkiye’nin sınırlarındaki karakol sayısının çok fazla olduğunu belirten Özbek, daha fazla karakol yapmanın ve bu karakolların güvenliklerini daha üst seviyeye çıkarmanın güvenliği arttırmadığını vurgulamıştır. Özbek son olarak, sınır güvenliği alanında topyekûn bir ülke stratejisi oluşturulması gerektiğini hatırlatmış, kurumların bu alandaki yeteneklerinin arttırılması ve ortak aklın devreye sokulması gerekliliğine vurgu yapmıştır.

Son konuşmacı Suat Bengür, ASELSAN’ın bu zamana kadar güvenlik sistem çözümlerinin ne olduğu ve bundan sonra da nasıl bir yol haritası izleyeceği hakkında bir sunum yapmıştır. Bengür, kurumsal açıdan ASELSAN’ın Türkiye’nin güvenliği ve savunması bağlamında ihtiyaç duyulan teknik kapasiteyi sağlamakla yükümlü olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda, Türkiye’nin güvenliğine katkıda bulunacak sistemlerin öncelikle yerli, Türkiye’nin özel şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde özgün ve kritik kısımlarının mutlak surette milli olması yönünde bir kurumsal hedef söz konusudur. Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamak için gerekli temel teknolojilerin Türkiye’de mevcut olduğunu belirten Bengür, şimdiye kadar ASELSAN bünyesinde tamamlanmış sistemler hakkında bilgiler vermiştir. Bengür, ASELSAN’ın pek çok farklı alanda sistem geliştirdiğini belirterek, bunları elektro-optik insansız sistemler, silah, güvenlik sistem çözümleri, haberleşme ve radar-elektronik harp şeklinde sıralamıştır. Bengür, bu zamana kadar ASELSAN tarafından Suriye sınırında örnek model karakol, müdahale sistemleri, el yapımı patlayıcılar (EYP)’lere karşı elektronik harp sistemleri, haberleşme sistemleri, kriptolu telsizler vs. geliştirildiğini ifade etmiştir. Bengür, bundan sonra da ASELSAN tarafından geliştirilmesi öngörülen sistemler hakkında bilgi vermiş, boru hattı güvenlik sistemleri; Suriye sınırı ve Kamu güvenliği alanında ihtiyaç duyulan sistemler; enerji ve enerji hattı güvenliği sistemlerinin geliştirileceğini belirtmiştir. Bengür son olarak, sınır güvenliği ve bağlantılı alanlarda entegre ve birlikte çalışabilen farklı sistemleri geliştirmeyi hedeflediklerini ifade etmiştir.

Panel, soru-cevap kısmıyla sona ermiştir.

 

TürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiyeTürkiye