Türkiye İran İlişkileri


  • Bitiş  :
  • Adres :

Türkiye İran İlişkileri

PANEL | 9 MAYIS 2015

 

TARİH: 9 MAYIS 2015 SAAT: 12:00 – 14:00 YER: SETA İstanbul

Moderatör

Abdullah Yegin

Konuşmacılar
  • Seyyid Ahmed Musavi, İran İslam Cumhuriyeti Büyükelçiliği
  • Kemal İnat, SETA
  • Bayram Sinkaya, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
  • Ahmet Yeşil, Sakarya Üniversitesi

SETA İstanbul’un düzenlediği “Türkiye – İran İlişkileri” panelinde, iki ülke arasındaki ilişkiler tarihsel, kültürel, siyasal ve ekonomik boyutlarıyla ele alındı. SETA İstanbul Dış Politika Araştırmacısı Abdullah Yegin’in moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçi Yardımcısı Seyyid Ahmed Musavi, Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi ve SETA İstanbul Dış Politika Araştırmacısı Prof. Dr. Kemal İnat, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Bayram Sinkaya ve Sakarya Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yeşil ‘in katılımları ile değerlendirildi.

Panel’in ilk konuşmacısı Ahmet Yeşil, konuşmasında Türkiye-İran ilişkilerinin kültürel ve tarihi boyutlarını ele aldı. Yüzlerce yıl komşuluk yapmış olan halkların münasebetlerinin daha geçmiş tarihlere dayandığını söyleyen Yeşil, ilişkilerin asıl somut şeklini almasının Türklerin İslamiyet’i seçmesiyle olduğunu belirtti. İslam’ın kabul edilmesi ve Türklerin İran coğrafyasına yerleşmesi sonrasında Gazneliler, Selçuklular gibi önemli devletlerin kurulduğunu belirten Yeşil, yöneticilerinin Türk olmasına rağmen kültür dilinin Farsça, bilim dilinin ise Arapça olduğuna dikkat çekti. Osmanlı Döneminde de edebiyat ve kültür dili olarak Farsçanın kullanılmaya devam ettiğini belirtti. Yeşil, 19. yüzyıla gelindiği zaman iki coğrafyada da modernleşme sürecinin başladığını ve 19. yüzyıl sonrası modernleşme çalışmaları ile birlikte Osmanlı aydınlarının İran coğrafyasında yaşayan aydınlara daha fazla etkisi olduğunu belirtti. Özellikle Meşruiyet döneminde İstanbul’da birçok İranlı âlimin misafir edildiğini ve İranlı âlimlerin, Türk düşünürlerinden ve Türk âlimlerinden etkilenmiş olduğunu vurguladı. 1959 yılında ili ülke arasında kültür anlaşması imzalandığını ve 1979 İran’ın İslam devrimiyle birlikte bu anlaşmanın da gözden geçirildiğini ve yeni anlaşmanın yapıldığını belirtti. AKP döneminde Yunus Emre Kültür Merkezi gibi kurumlarla, Türkiye’nin İran’da kültürel çalışmalar yaptığını belirten Yeşil, ortak kültürel çalışmaların eksik ve yetersiz olduğunu da dile getirdi. Kültürel anlamda yapılacak çalışmaların TR-İran ilişkilerini geliştireceğine inandığını ve kültürel çalışmaların artmasının da çeşitli siyasi sorunlarını da bitirebileceği düşündüğünü ifade etti.

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Bayram Sinkaya, iki ülke siyasal ilişkilerinin dönüşümünden bahsetti. Değerlendirmelerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 Nisan’da Tahran’a gerçekleştirdiği ziyaret ile başlayan Sinkaya, bu ziyarette samimi pozların verildiğini, anlaşmaların yapıldığını, İran’ın sıcak bir karşılama yaptığını ancak bunlara rağmen ziyaretin çeşitli tartışmalar yarattığına dikkat çekti. Bu durumu, rekabet ve çatışma söylemlerine rağmen işbirliğinin devam ettiğini, sadece tarih ile izah edilmesinin mümkün olmadığını belirtti. Tarihin bize sadece malzeme sağladığını söyleyen Sinkaya, coğrafyanın getirdiği durumların da olduğunu belirtti. Her iki ülkenin de imparatorluk bakiyeli ülkeler olduğunu vurguladı. Türkiye için Osmanlının stratejik derinliğinin, İran’ın ise İran zemini derinliğinin var olduğundan bahsetti. Her iki ülkenin de genişlemeye başladığında bu tarihsel miras zemininde genişlediğini vurguladı. Hem ekonomik, hem kültürel, hem ideolojik hem de nüfus olarak yayılmalarının olabildiğini öne sürdü. Bu ülkelerin içeride güçlerinin artmasının dışarıya etkilerinin kaçınılamaz olduğunu ve aynı balon gibi, şiştikçe patlamanın kaçınılamaz olduğunu belirtti. Ancak, ikili ilişkilerde son yıllardaki dönüşümün ve etkileşimin rasyonelleşme sürecinde olduğunu belirten Sinkaya, rasyonelleşme sürecinde iki ülke de ideolojilerinden vazgeçip birbirlerini kabul edip hangi alanlarda ortaklıklar yapabileceklerine baktıklarını ve özellikle ekonomik alanlarda potansiyel ortaklıklara baktıklarını belirtti. Sinkaya, her iki ülkenin de güvenlik sorunu kaynağı olarak birbirlerini gördüklerini öne sürdü. Türkiye’de,  İran’ın PKK’yı desteklediği iddialarının senelerce dile getirildiğini, böyle bir algı oluşturulduğunu ve bunun ikili ilişkileri şekillendirdiğini ifade etti. Ancak arık Türkiye’nin siyasal İslam’ı tehdit olarak görmemeye başladığını ve İran’ın, PKK ile mücadeleye destek olduğunu belirtti. Bu rasyonelleşme sürecinde her iki ülkenin de arık birbirini dönüştürmeye çalışmayacağını ve aralarındaki farklı görüşlerin/çıkarların başka konulara sıçramasına izin vermeyeceğini belirtti. Yapılacak işbirliklerinin de iki ülkeyi de daha ileri götüreceğini vurguladı. Konuşmasının sonunda, belki balonların iç içe geçebileceğinden, birleşebileceğinden ve o zaman çatışma engellenebileceğinden bahsetti.

İki ülke ilişkilerinin ekonomik boyutunu Kemal İnat değerlendirdi.  Ekonomik ilişkilerin siyasi ilişkilerden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceğini vurguladı. Türkiye- İran ilişkilerinde temel sorunun güvenlik sorunu olduğunu öne sürdü. İki ülkenin birbirleriyle sıcak çatışmalara girmemiş olduğunu ancak bir türlü de güven tesis edememiş olduğunu belirti. İnat, tarihten iyi şeyler çıkarılmak istenildiğinde çıkarıla bilindiğini ve aynı şekilde kötü şeyler çıkarılmak istenildiğinde de kötü şeyler çıkarıla bilindiğini ifade etti. Bunların da siyasal iktidarların anlayışlarına, görüşlerine bağlı olduğunu vurguladı. Siyasal iktidarların, ne isterlerse tarihten onu çıkarabildiklerini öne sürdü. 1985 yılında Türkiye-İran-Pakistan arasında kurulmuş, daha sonradan da 7 Orta Asya ülkesinin de katıldığı ECO ( EİT- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı)’nun, neden AB gibi bir entegrasyon gerçekleştirmediğinin nedenin siyasal sorunlar olduğunu ifade etti. Yaklaşık 80 milyonluk nüfusu olan iki büyük komşunun ulaştıkları dış ticaret rakamının 13,7 milyar dolar olduğunu belirten İnat, bu rakamın çok az ve yetersiz olduğunu vurguladı. Türkiye’nin 2013 hedeflerinin arasında ilk 10 ekonomiye girmek olduğunu belirten İnat, bunun için her iki ülke ticaretinin 150 milyar doların üzerine taşınması gerektiğini ifade etti.  Ticari ilişkilerin ve yatırımların bu kadar düşük olmasının nedenlerinden birinin siyasi sorunların ekonomik ilişkileri gölgelediğini vurgulayan İnat, son 30 yıla baktığımızda hepsinde aynı düzeyde olmadığını ancak genel olarak gölgelediğini belirtti. Diğer bir nedenin ise dış etikler olduğunu öne sürdü. ABD’nin İran’a yönelik politikasının etkisinin olduğunu vurguladı. Nükleer politika, İran’ın izole edilmesi ve yaptırımların, TR-İran ilişkilerin gelişmesi açısından ciddi engel oluşturduğunu belirtti. Her dönemde de aynı etkiyi doğurmamış olduğunu ancak hep etkilemiş olduğunu da vurguladı. 1980’lerdeki Özal’ın temel yaklaşımının, Türk ekonomisini dünya ekonomisi ile entegre etmek olduğunu ifade eden İnat, Özal’ın bunu siyasal olarak da yapmaya çalıştığını belirtti. ABD’den gelen baskılara rağmen Özal, İran ile ilişkileri geliştirmeye çalıştığını ve o dönemlerde iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin 2 milyar doların üzerinde olduğuna dikkat çekti.1990’ların, ideolojilerin, güvenlik ve siyasal paranoyaların ilişkileri en fazla gölgelediği dönem olduğundan bahsetti. 1990’larda dış ticaret hacminin 1 milyar doların üzerindeyken, 1998 yılında 627 milyon dolara düşmüş olduğunu belirtti. 2000’li yıllarda ise Özal’ın dış politikasına benzer, onu biraz daha açan bir şekilde AKP’nin dış politikası ve 2023 hedeflerinde Türkiye’nin ilk 10 ekonomi arasına girmesi için komşularını ticari partnerler olarak görmeye başladığını belirtti.  2008’de dış ticaret hacminin10 milyar doların üzerine çıktığını yani 1998’den 2008’e iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi 16 kat kadar artmış olduğunun altını çizdi. ABD’nin 2002’de başlayan nükleer meselesinde Türkiye’nin müttefiki ABD’nin yanında değil İran’ın yanında yer aldığına dikkat çekti.

Panelin dördüncü konuşmacısı İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliğinden Seyyid Ahmed Musavi konuşmasına 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir sözü ile başladı. Washington’daki uluslararası bir düşünce kuruluşunda bir soru üzerine “Türkiye-İran ilişkileri, ABD tarihinden daha eski” demiş olduğunu ve bu cümlenin iki ülke ilişkilerini çok iyi özetlediğini belirtti. Musavi, Kasr-ı Şirin anlaşmasından beri iki ülkenin ortak uzun bir sınırının olduğunu vurguladı. Ekonomik, siyasi, güvenlik ve kültürel olarak da irtibatlarının olduğunu ifade etti. Bu devamlılığın da iki milletin istediğinden doğduğuna dikkat çekti. AKP dönemine kadar ilişkilerin olduğunu bundan sonra da devam edeceğini ancak diğer konuşmacıların da belirttiği gibi AKP döneminde bu ilişkilerin daha da gelişmiş olduğunu belirtti. Ayrıca bazı sorunlarında bu dönemde gerçekleştirilen işbirlikleri ile çözülmüş olduğunun da altını çizdi. Ekonomik ilişkilerde de son dönemde iyileşmelerin olduğundan bahsetti. Musavi, ambargoların zalimce ve İran İslam Cumhuriyeti’nin aleyhine olduğuna dikkat çekti. Gelecek günlerde Türkiye ve İran arasında olumlu gelişmelerin olacağını öne sürdü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Tahran’a gerçekleştirdiği son ziyarette, iki ülke önderlerinin dış ticaret hacminin 30 milyar doların üzerine çıkarılmasını istediklerini belirtti. Petrol alım satımında baskılara rağmen iki ülke arasında hiçbir aksamanın yaşanmadığını vurguladı. Ayrıca Musavi, İran’a karşı konulan ambargoların kaldırılmasının İran’ın Türkiye’ye olan ilgisini azaltmayacağını aksine İran’ın Türkiye’yi kardeş olarak gördüğünü ifade etti. Güvenlik konusunda ise özetle, iki ülke arasına soğuk mesajların girmiş olduğunu ancak güvenlik konularında nasıl anlaşmalar ve işbirlikleri yapılabileceğine dair görüşmelerin olduğunu belirtti. Kültürel açıdan iki ülkenin çok fazla ortak noktasının olduğuna dikkat çeken Musavi, tarihi mirasımız olan bu kültürel ortaklıkların ilerletilmesinin gerektiğinin altını çizdi.

Panel, soru cevap bölümünün ardından sona erdi. 

 

Türkiye İran İlişkileriTürkiye İran İlişkileriTürkiye İran İlişkileriTürkiye İran İlişkileriTürkiye İran İlişkileriTürkiye İran İlişkileri