DAEŞ Sonrası Musul, Musul Sonrası DAEŞ


  • Tarih : 08/11/2016
  • Saat : 14:00 : 16:00
  • Yer : SETA Ankara
  • Bitiş  : 08/11/2016
  • Adres : Nenehatun Cd. No:66 GOP/Çankara/Ankara

LCV & DETAYLI BİLGİ İÇİN : Rıfat Öncel - 0 312 551 21 17


  • Moderatör : Murat Yeşiltaş, SETA
  • Konuşmacılar :Ufuk Ulutaş, SETA
    Mesut Özcan, Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi
    Othman Ali, Sakarya Üniversitesi

SETA Güvenlik Araştırmaları direktörü Murat Yeşiltaş’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen “DEAŞ Sonrası Musul, Musul Sonrası DEAŞ” panelinde SETA Dış Politika Direktörü Ufuk Ulutaş, Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi’nden Mesut Özcan ve Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü’nden Othman Ali konuşmacı olarak yer aldılar. Panelde Musul ve Musul operasyonunun bölgesel hakimiyet ve etki mücadelelerinin kritik bir alanı haline nasıl geldiği, DEAŞ sonrası dönemde şehrin siyasi, ekonomik ve sosyolojik anlamda ne tür dönüşümler yaşayabileceği ve DEAŞ’ın, Musul’u da kaybetmesiyle ortaya çıkan yeni koşullara karşı hangi taktiksel ve stratejik seçimleri benimseyebileceği gibi konular tartışıldı.

İlk konuşmacı Mesut Özcan DEAŞ sonrasında Irak’ın karşılaşabileceği egemenlik tehlikesi üzerinde özellikle durdu. Özcan, DEAŞ sonrasında da Irak’ta merkezi hükümet otoritesine meydan okuyabilecek benzer oluşumların çıkabileceğini vurguladı. Konuşmasına küresel ve bölgesel aktörlerin Irak’a dönük politikalarından bahsederek devam eden Özcan, ABD’nin temel önceliğinin yeni yönetime zayıflatılmış ve yenilmiş bir DEAŞ bırakmak olduğunu, Rusya’nın özellikle Irak’ta bulunan radikalleşmiş kişiler veya yabancı terörist savaşçıların ülkeye dönmesini engellemeye çalıştığını, AB’nin gündemini ise yine yabancı terörist savaşçıların dönüşü ve kritik göç dalgalarının oluşturduğunu belirtti. Bölgesel aktörler bağlamında İran, Türkiye ve Suudi Arabistan’dan bahseden Özcan, İran’ın Irak üzerindeki güçlü hakimiyetinin altını çizerek DEAŞ’ın geriletilmesinin, Tahran için Irak’ta çok önemli bir rakibin ortadan kalkması anlamına geleceğini söyledi. Türkiye’nin ise Musul içinde veya çevresinde bir PKK veya Haşdi Şabi varlığına ulusal güvenliği ve çıkarları gereği karşı olduğunu belirten Özcan, Suudi Arabistan’ın da İran ile olan bölgesel rekabet ve mezhepçi politikalar tarafından yabancılaştırılmış Sünnilere destek dolayısıyla Irak’a önem verdiğini ifade etti.

İkinci konuşmacı Ufuk Ulutaş uluslararası alanda son zamanlarda sıkça yapılan Musul ve Rakka operasyonları tartışmalarının çok iyimser olduğunu ve yanlış beklentiler oluşturduklarını vurgulayarak konuşmasına başladı. Ulutaş DEAŞ’ın Musul ve Rakka’yı kaybetse bile yine de elinde büyük toprak parçaları kalacağını ve örgütle mücadelenin devam etmesinin zorunlu olduğunu belirtti. Şu anda DEAŞ’ın kaderinin şekillendiğini ifade eden Ulutaş Türkiye’nin DEAŞ’la mücadeleye dahli ne kadar artarsa örgütün de o kadar geriletildiğini, bunun aksine DEAŞ’a karşı PKK/PYD veya Şii milisler ile yapılan mücadele şekli ve Esed rejiminin varlığının ise DEAŞ’a bir meşruiyet kaynağı sağladığını vurguladı. Musul ve Rakka sonrasında DEAŞ benzeri başka örgütlerin karşımıza çıkabileceğini belirten Ulutaş, DEAŞ’ın ise Maliki ve Esed gibi mezhepçi siyasi liderlerin çıkmasını bekleyeceğini, bu arada da yeraltına çekileceğini ifade etti.

Son konuşmacı olan Othman Ali, Musul’un küçük Irak olduğunu, elde edinilecek başarıların Irak için bir model olacağını, şehirdeki gelişmelerin Irak’ı ve hatta tüm Ortadoğu’yu etkileyeceğini belirterek konuşmasına başladı. DEAŞ’ın ortaya çıkmasında Maliki’nin Sünniler ve Kürtleri dışlayan mezhepçi politikalarının büyük etkisi olduğunu vurgulayan Ali şu anda Irak’ta İbadi yönetimi altında yaşananların da Maliki dönemine çok benzediğini, İbadi’nin başarısız olmuş Maliki sistemini tekrar yürürlüğe koymayı amaçladığını ifade etti. Ali, Musul’un gelecekte Irak içinde Sünni bir yönetimin bir parçası olabileceği gibi şehrin etnik ve mezhebi zeminde parçalara bölünme olasılığının da içinde olduğu farklı senaryolardan bahsetti. Musul operasyonunun asli aktörünün ABD tarafından İbadi yönetimi gibi gösterildiğini ancak asıl aktörün ABD’nin kendisi olduğunu belirten Ali İran’ın hızlı tepkisinin aksine Türkiye’nin müdahil olmakta geç kaldığını belirterek konuşmasını tamamladı.

Panel soru cevap bölümünün ardından sona erdi.