31 Mart Yerel Seçimleri ve Seçim Güvenliği

Türkiye, 31 Mart günü yapılacak olan Mahalli İdareler Genel Seçimleri ile dört yıllık seçimsiz bir döneme geçecek. Son on yıla bakıldığında ise üst üste yapılan seçimlerin ve referandumların sayısının sekiz olduğu görülmektedir. Yakın dönemde yapılan bu seçimler ve oylamalarda seçim güvenliği, seçimlerin serbestliği ve adilliği konuları çok sık gündeme getirildi. Oysa yakından bakıldığında Türkiye'nin seçim tecrübesi ve birikimi bu yöndeki iddiaları desteklememektedir.

Türkiye, 31 Mart günü yapılacak olan Mahalli İdareler Genel Seçimleri ile dört yıllık seçimsiz bir döneme geçecek. Son on yıla bakıldığında ise üst üste yapılan seçimlerin ve referandumların sayısının sekiz olduğu görülmektedir. Yakın dönemde yapılan bu seçimler ve oylamalarda seçim güvenliği, seçimlerin serbestliği ve adilliği konuları çok sık gündeme getirildi. Oysa yakından bakıldığında Türkiye’nin seçim tecrübesi ve birikimi bu yöndeki iddiaları desteklememektedir.

Türkiye’nin anayasal birikimi yaklaşık yüz elli yıla ulaşmış ve çok partili seçim tecrübesi ise yüz yılı aşmıştır. Osmanlı Devleti’nde İkinci Meşrutiyet döneminde birden fazla partinin yarıştığı seçimler yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ise ilk defa 1946 yılında çok partili seçimler yapılmışsa da serbest ve adil bir ortamda yapılan ilk seçimler 14 Mayıs 1950 tarihlidir. Bunca yıllık tecrübe ve birikime rağmen, gündeme getirilen seçim güvenliği tartışmaları hem Türk milletinin oyuna sahip çıkma kararlılığı hem de siyasi partilerin seçim tecrübesi karşısında karşılık bulmamaktadır.

2023 Seçimlerinde Boşa Çıkan Kaos Senaryoları

Geçtiğimiz yıl yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri yaklaşırken seçimlerin adil ve özgür bir ortamda yapılamayacağı iddia edilmiş, hatta birçok kaos ve kıyamet senaryosu gündeme getirilmişti.

Öncelikle seçim hukuku alanında çok sayıda mesele tartışmaya açılmış ve bunlar üzerinden seçimlerin meşruiyeti sorgulanmıştır. İki defa seçilme kuralı gereği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığının mümkün olmadığı, 2022 yılında yapılan seçim kanunu değişikliklerinin 14 Mayıs seçimlerinde uygulanamayacağı, seçimlerin Cumhurbaşkanınca yenilenmesi kararı ve bakanların milletvekili adaylığı gibi birçok konu gündeme getirilmiştir. Bu tartışmalar ve itirazlar, Yüksek Seçim Kurulu kararları ile sonlanmıştır.

Bu hukuksal tartışmaların yanında, yüzyılın felaketi olarak nitelenen 6 Şubat depremlerinden sonra seçimlerin erteleneceği iddia edilmiştir. Birçok muhalif yazar ve siyasetçi seçimlerin deprem gerekçesiyle erteleneceği ve bu erteleme kararının Anayasaya aykırı olduğu dile getirilmiştir. Oysaki o dönemde hiçbir AK Partili yetkili erteleme yönünde bir açıklama yapmamıştı. Buna rağmen sanki bu yönde bir niyet veya girişim varmış gibi böyle bir kararın darbe anlamına gelebileceği şeklinde tehdit düzeyinde açıklamalar yapılmıştır. Nitekim seçimlerin ertelenmesi bir tarafa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararı ile seçimler kırk gün erkene alınmıştır. Sonuçta yaşanan büyük felakete rağmen deprem bölgesinde seçimler başarılı ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmiştir.

Bu hukuki itirazlar ve eleştiriler belli bir düzeye kadar anlaşılabilir. Ancak daha vahim olanı kaos ve kıyamet senaryolarıdır. Seçimlerden önce sırf seçmen tercihlerini etkilemek amacıyla Türkiye’nin Suriye’de PKK/PYD’ye karşı askeri operasyonlar yapacağı, PKK ve diğer terör örgütlerinin büyük şehirlerde ses getirecek saldırılar gerçekleştireceği, Doğu Akdeniz’de ve Ege’de Yunanistan ile çatışmaya varan gerginlikler çıkarılacağı gibi iddialar gündeme getirildi. Ancak seçimden önceki süreçte, devleti zan altında bırakan bu kaos senaryolarının hiçbiri gerçekleşmedi.

Hatta PKK terör örgütünün İstiklal Caddesi’nde 15 Kasım 2022 günü gerçekleştirdiği ve altı kişinin ölümüyle sonuçlanan terör saldırısı sebebiyle, saldırının faili yerine iktidarı suçlayan ve saldırının seçimi etkileme amacı taşıdığını ileri süren çok kişi oldu. Saldırının failleri yakalandığı halde, PKK’nın adını anmadan uzun süre spekülasyon yapıldı. Devletin kurumlarının açıklamaları yerine terör örgütünün beyanlarına itibar edildi. Bütün bu olumsuz yaklaşımlara rağmen Türkiye, sonuçları etkileyecek bir olay yaşanmaksızın seçim dönemine güvenli ve huzurlu bir şekilde girmeyi başardı.

Seçimden önce ve kampanya dönemi boyunca korunan güvenlik ve huzur ortamı, oy verme gününde de devam etti. Seçim günü sandıklarda neredeyse hiçbir olay yaşanmadı. Yüzde seksen yedi gibi son yılların en yüksek katılımının olduğu seçimlerde seçmenler, özgür bir ortamda, herhangi bir baskı ya da zorlama söz konusu olmaksızın oylarını kullandı. Sonuç olarak 2023’te yapılan bu iki turlu seçim, Türkiye’de seçmenin büyük bir demokratik olgunluk göstererek oyuna sahip çıktığını ve her türlü demokrasi dışı senaryoyu reddettiğini gösterdi.

Seçimlerin Güvenliği ve Bağımsızlığının İki Güvencesi: Yargı Yönetimi ve Denetimi ile Siyasi Partilerin Katılımı

Türkiye’de seçimlerin serbest ve güvenli yapılmasını anayasal ve yasal düzeyde temin eden iki temel güvence vardır. Bunlar;

  1. Seçimlerin yargı organlarının yönetimi ve denetimi altında yapılması,
  2. Seçimlerin yönetimi ve denetimine siyasi partilerin de katılmasıdır.

Demokratik seçim ilkelerinden birisi seçimlerin yargı organlarının denetimine açık olmasıdır. Buna göre seçimlerin yönetiminin yasama organı veya bir idari organda olması ancak yargısal denetiminin mümkün olması ile mümkündür. Türkiye ise daha güvenceli bir şekilde seçim işlerinin denetimi yanında seçimlerin yönetimini de yargı organlarına vermiştir. Anayasa’ya göre seçimler yargı organlarının genel yönetimi ve denetimi altında yapılır. (m.67/2 ve m.79) Buna göre Türkiye’de sadece seçimlerin denetimi değil yönetimi de yargı organlarına verilmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu’nun üyeleri, Yargıtay ve Danıştay üyeleri arasından kendi genel kurullarınca seçilmektedir. 1982 Anayasası m.79/4:“Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tam sayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir.” Görüldüğü üzere YSK üyelerinin seçiminde herhangi bir siyasi veya idari organın yetkisi yoktur. Üyeler iki yüksek mahkemenin genel kurulları tarafından ve kendi üyeleri arasından seçilmektedir.

Benzer şekilde il seçim kurulları da hâkimlerden oluşmaktadır. İl Seçim Kurulları başkan ve üyeleri, ildeki belli niteliklere sahip hâkimler arasından kura yoluyla belirlenmektedir. (298 s. Kanun, m.15) Bunların seçiminde de herhangi bir siyasi ve idari organın etkisi yoktur.

İlçe seçim kurulu ise, bir başkan ile altı asıl ve altı yedek üyeden kurulur. Başkan, kura yoluyla ilçedeki hâkimler arasından belirlenir. İki üye, başkan tarafından kamu görevlileri arasından seçilir. Dört asıl ve dört yedek üye ise siyasi partilerden gelir. (298 s. Kanun, m.18 ve 19)

Seçimlerin yönetimini üstlenen seçim kurullarına siyasi partiler de katılmaktadır. Seçim işleri ile ilgili kararların alınma süreçlerinde her aşamada siyasi partiler bulunmaktadır.

YSK’da, siyasi parti temsilcileri üyeler arasında sayılmasa da bütün toplantılara ve müzakerelere katılmaktadır. 298 s. Kanun, m. 17: “Ayrıca seçime katılan siyasi partilerden, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde en çok oy almış dört siyasi parti ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partiler, o siyasi parti genel başkanları tarafından yazılı olarak yetki verilmiş olması şartıyla Yüksek Seçim Kurulunda da bir asıl bir yedek temsilci bulundurabilir. Bu temsilciler kurulun bütün çalışmalarına ve görüşmelerine katılırlar, oy kullanamazlar.”

İlçe seçim kurullarının dört asıl dört yedek üyesi, son milletvekili genel seçiminde o ilçede en çok oy almış olan dört siyasi parti tarafından belirlenir. (298 s. Kanun, m.19)

Son olarak sandık kurulları da siyasi partilerin katılımı ile kurulmaktadır. Sandık kurulu bir başkan, altı asıl ve altı yedek üyeden oluşmaktadır. Kurul başkanı ve bir üye kura yoluyla kamu görevlileri arasından belirlenir. Son milletvekili genel seçiminde o ilçede en çok oy almış olan beş parti birer asıl ve birer yedek üye ile sandık kurullarının oluşumuna katılır. (298 s. Kanun, m.23)

Sonuç olarak Türkiye’nin güçlü anayasal birikimi ve seçim tecrübesi yanında seçimlerin güvenliği ve serbestliğini temin eden yasal bir alt yapıya sahip olduğu çok açıktır. Seçimler bağımsız yargı organlarının yönetimi ve denetimi altında yapılmakta ve seçim yargısında görev alan hâkimlerin belirlenmesinde siyasi iradenin yetkisi bulunmamaktadır. Seçim kurullarında ve sandık kurullarında siyasi parti temsilcileri de yer almaktadır. Seçim öncesi ve sonrasında yapılan işler dâhil olmak üzere; seçim günü oy verme, oyların sayılması, il ve ilçe kurullarında birleştirilmesi ve sonuçların ilan edilmesine kadar bütün aşamalarda siyasi partilerin katılımı söz konusudur.

[Sabah, 16 Mart 2024]

Etiketler: