100. Yılında Cumhuriyet ve Türkiye Yüzyılı

Cumhuriyet, yüz sene önce Türkiye'nin var olma mücadelesinin yeni adı ve vizyonu olmuştu. Türkiye'nin bağımsızlık iradesinin yeni adı ve şekli olarak yüz sene önce ilan edildi. Fakat o günden bugüne şekilsel ve yapısal sınırlarını aşan sembolik bir anlam da taşıdı. Zira Türkiye, devleti ve milletiyle asırlardır tecrübe ettiği tüm imkansızlıklara ve tarihsel travmalara rağmen yeni bir vizyona ihtiyaç duyuyordu. Cumhuriyet, onu kuran kadroların bu ihtiyaca yönelik ürettikleri yeni vizyonun da adıydı.

Cumhuriyet, yüz sene önce Türkiye’nin var olma mücadelesinin yeni adı ve vizyonu olmuştu. Türkiye’nin bağımsızlık iradesinin yeni adı ve şekli olarak yüz sene önce ilan edildi. Fakat o günden bugüne şekilsel ve yapısal sınırlarını aşan sembolik bir anlam da taşıdı. Zira Türkiye, devleti ve milletiyle asırlardır tecrübe ettiği tüm imkansızlıklara ve tarihsel travmalara rağmen yeni bir vizyona ihtiyaç duyuyordu. Cumhuriyet, onu kuran kadroların bu ihtiyaca yönelik ürettikleri yeni vizyonun da adıydı.

İşte bu vizyon, 29 Ekim 2023’te yüzüncü yılını dolduruyor. Gelecek yüzyıla ise benzer hayal ve hedefler ile adım atıyor. Zira yüzyıl önce Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan hayaller, bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Türkiye Yüzyılı” adıyla kuruluyor. Ancak farklı kavramlar ve yaklaşımlarla olsa da birbirine paralel bu hedefler Türkiye’nin gelecekte kendisini görmek istediği yer açısından aynı noktaya düşüyor.

Cumhuriyet’in Yüzyılı

Cumhuriyet, Türkiye’nin varoluşsal mücadelesinde ihtiyaç duyulan yeni bir vizyondu. Zira bağımsızlık mücadelesi her ne kadar başarıyla sonuçlanmış olsa da Türkiye’nin beka problemi hala devam ediyordu ve söz konusu problemin çözümü için yeni bir vizyona ihtiyaç vardı. Dolayısıyla hem dönüşen devlet rejiminin hem de devletin ihtiyaç duyduğu yeni vizyonun ortak adı Cumhuriyet’ti.

Öte yandan bu yeni vizyon, beraberinde kurumsal bir hedef de üretti. Böylelikle Cumhuriyet, kendine hedef olarak vatandaşlarını merkez alan “muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma ve çıkarma”yı hedef koydu. Diğer bir ifadeyle yıllardır sancısı çekilen kurumsal ve toplumsal modernleşmenin başarıyla tamamlanması temel gayeydi. Böylelikle en az dünyadaki diğer toplumların hak ettiği kadar müreffeh ve huzur içinde yaşama hakkının kazanılması, Cumhuriyet ile beraber Türk milletinin yeni kızıl elması haline geldi.

Mustafa Kemal Atatürk, bizzat mimarı olarak, Cumhuriyet’e söz konusu yeni vizyon ve hedefe paralel bir ödev ve sorumluluk da yükledi. O da “kimsesizlerin kimsesi olmak”tı. Zira Cumhuriyet, devleti kurumsal olarak yeniden inşa ederken toplumu da modernleştirmeliydi. Bu da ancak yıllardır kimsesiz bırakılmış ve devletten dışlanmış Anadolu’nun kalkınması ve modernleşmesiyle mümkündü. Diğer bir ifadeyle, Türkiye’yi yeniden inşa etmek ve sahip olduğu yoksunlukları kendi öz kaynakları ile gidermek mecburiyetindeydi. Bu öz kaynak ise tüm zorluklar ile yıllardır tek başına mücadele etmiş milletin ta kendisiydi.

Fakat Cumhuriyet, vizyon, hedef ve ödevini ne yazık ki ideal haliyle başaramadı. Bir fikir olarak ortaya koyduğu kapsayıcılığı pratiğe dökmekte sorunlar yaşadı. Üretilen kurumsal mekanizmalar, on yıllar boyunca seçkin odaklı ve kısıtlayıcı bir yaklaşım sergiledi. Toplumla birlikte ortak değerler üretmek yerine kendi ürettiği değerleri topluma dayattı. Söz konusu değerler ile uzlaşmayan kesimleri dışladı ve toplumun değerleri ile barışmayı reddetti. Kökleri Osmanlı’ya dayanan toplumsal ayrışmalarda değer ve kimlik odaklı ayrışmaları pekiştirdi. Bunun doğal bir sonucu olarak siyasi, sosyal ve ekonomik modernleşme ve kalkınma başarısı kısıtlı kaldı. Üstelik bir yandan da kendi kimsesizlerini üretti.

Cumhuriyet, Erdoğan ve Türkiye Yüzyılı

Son yirmi yılda ise tarihsel akışta büyük bir kırılma oldu. Cumhuriyet’in verdiği imkan neticesinde ancak aynı zamanda kısıtladığı alanda, yine Cumhuriyet’in dışladığı değerleri savunan Recep Tayyip Erdoğan iktidara geldi. Erdoğan, istisnai karizmatik liderliği ve popülaritesindeki süreklilik sayesinde Cumhuriyet’in değer odaklı tüm kurumsal direnç mekanizmalarını yendi.

Esas itibariyle Erdoğan’ın son yirmi yıldaki temel hedefi, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Cumhuriyet ile özdeşleştiren vizyon ve hedeflerine paraleldi. Erdoğan da tıpkı Atatürk gibi Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve toplumsal anlamda kalkınması ve dünyanın yeniden saygın ülkeleri arasına girmesi gerektiğini düşünüyordu. Dolayısıyla benzer bir misyonu yalnızca farklı kavram ve yaklaşımlarla savunuyordu.

Erdoğan’a göre toplumsal değerler ile mücadele etmek veya belli bir toplumsal kesimi yalnızca değer odaklı dışlamak hatalıydı. Erdoğan, uzun yıllardır süregelen bu hatalı yaklaşım ile mücadele etti. Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne dışlanan kesimleri, yaptığı sessiz devrimlerle birlikte Cumhuriyet ile barıştırdı.

Yine Erdoğan, Cumhuriyet’in yüzyıl önceki hedeflerini söz konusu kesimler için farklı kavram setleri ve yeni bir yaklaşımla tekrar üretti ve bu kesimlerce benimsenmesini sağladı. Cumhuriyet’in ürettiği kimsesizlerin kimsesi oldu. Her ne kadar ideolojik açıdan bazı kesimleri memnun etmeyi başaramasa da Türkiye’nin yıllardır süregelen sorunlarını çözdü. Üstelik tercih ettiği yönde olsun veya olmasın, kendi inandığı değerleri paylaşan mütedeyyin kesimlerin siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan modernleşmesini sağladı. Özetle Cumhuriyet’i, kendi içinde farklılaşabilen ayrışabilen değerler yerine Türkiye’yi merkezine alan, vizyon ve hedef odaklı toplumsal bir payda haline getirdi. Bu paydanın adını da Türkiye Vizyonu koydu.

Dolayısıyla Türkiye, yüzyıl önce Cumhuriyet ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından ortaya koyulan iki hedef ve hayali, “muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma” ve “kimsesizlerin kimsesi olma”, “Türkiye Yüzyılı” adı altında hala kurmaya devam ediyor. Fakat bu hayali Erdoğan sayesinde artık daha güçlü ve özgüvenli, daha kapsayıcı ve daha iddialı bir şekilde dile getiriyor. Üstelik bunu dünyadaki diğer kimsesizler ile paylaşıyor.

[Sabah, 28 Ekim 2023]

Etiketler: