Abdulhamit Kırmızı

İstanbul Şehir Üniversitesi
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde lisans okuduktan sonra yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi Tarih bölümünde Osmanlı Bürokrasisinde Gayrimüslimler, 1876-1909 başlıklı tezle 1998 yılında tamamladı. Doktorasını Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü'nde yapan Kırmızı'nın 2005 tarihli doktora tezinin başlığı Rulers of the Provincial Empire: Ottoman Governors and the Administration of Provinces, 1895-1908 [Taşra İmparatorluğunu Yönetenler: Osmanlı Valileri ve Vilayetlerin İdaresi, 1895-1908]'dir. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi (TALİD) Yayın Kurulu üyesi olan Kırmızı, İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim üyesidir.
  • Resim Yok
    29 EKİM’DE ku­ru­lan Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin gü­neş bur­cu ‘ak­rep’miş; hiç dü­şün­me­miş­tim, ye­ni öğ­ren­dim. Ak­re­bin sok­mak dı­şın­da­ki olum­suz özel­lik­le­rin­den bi­ri, ha­ta­la­rıy­la yüz­le­şe­me­me­si­dir. Cum­hu­ri­yet’in ken­di ta­ri­hiy­le il­gi­li ola­rak, özel­lik­le de gay­rı Türk va­tan­daş­la­rı­nın ba­şı­na ge­len­ler söz ko­nu­su ol­du­ğun­da ken­di­siy­le yüz­leş­mek­te zor­lan­dı­ğı ke­sin. Yüz­leş­mek bir ya­na, im­pa­ra­tor­luk­tan ulus-dev­le­te mi­ras ka­lan ve ho­mo­jen bir Türk ulu­su­nun ba­şa­rıy­la yon­tul­ma­sı önün­de hep en­gel ola­rak gö­rü­le­ge­len Kürt­ler, Rum­lar, Er­me­ni­ler ve Ya­hu­di­ler’le olan so­run­la­rı­mız en azın­dan üs­lup dü­ze­yin­de sür­dü­rü­lü­yor.
  • Resim Yok
    Bir siyaset adamının görüşlerinde, düşüncelerinde ya da hayat tarzında değişim emareleri göstermesi kamuoyunda iki farklı şekilde algılanır: Siyasetçinin taraftarları böyle bir değişimden memnun olmazken, muhalifleri her değişimin kendilerine yaklaşmak olduğunu varsayan narsist bir yanılsamayla sevinirler. Başbakan’ın yıllar içinde birkaç defa “değiştim” dedikten sonra, geçenlerde “değişmedim, değişmeyeceğim” demesi Türkiye’de bu iki farklı algılamaya dair vazıh örnekler sağladı.
  • Resim Yok
    Yüzyıl dönümleri dünyada büyük dönüşüm beklentilerinin depreştiği zamanlardır. Müslümanlar İmam Gazali için “müceddid-i elf-i sani” diyerek daha sabırlı bir tarih bakışına sahip olduklarını gösteriyor gibiyse de, her asırda yeni bir müceddidi arayan daha yaygın bir anlayışı göz ardı edemeyiz. Bediuzzaman adlandırması üzerinde düşünmek bile bu anlayışı yeterince görünür kılacaktır. Avrupalılar’ın 1890’lardan 1900’ün ilk yıllarına kadarki dünyayı 
  • Resim Yok
    Kürt sorununun -özellikle demokratikleşme, terör ve bölgesel kalkınma bağlamlarıyla- Türkiye’nin 2006 yılında başını ağrıtacak ve yüzleşmek zorunda kalacağı başlıca konulardan biri olduğu çokça dile getirildi. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar krizlerden kaçınma arzusuyla halı altına süpürülen ve bir şiddet olayı yaşanıncaya kadar da bahsi açılmayan Kürt sorunu, ülkenin derin gündemi olarak neşter atılmadığı için ur gibi büyümeye devam ediyor. Kürt sorunu hakkında bu dönemde adamakıllı düşünmekten ve konuşmaktan sakınmanın vebali büyük olacaktır. Toplumsal barışı sürdürmeye ve tarafların tansiyonlarını düşürmeye yönelik somut faaliyetler gözle görülür hale getirilmezse, 2007 seçimleri Güneydoğu’da Kürtçü, kalan yurtta Türkçü partilerin oylarını arttıracağı muhakkaktır. Mart ayı sonlarında, özellikle Nevruz ile birlikte Türk ve Kürt ulusalcılıklarının kapışma noktasına geleceğine dair senaryo iddialarında bulunmuş olmaları dikkate alınacak olursa,1  medya camiasının çözüme katkı sağlayacak bir dil geliştirmek yerine, yangını seyretmeyi tercih ettiğini söylemek abartı olmayacaktır. Hatta, beklenen şiddet olaylarının çıkmamış olmasından duyulan gizli bir üzüntüyü Nevruz günlerinde çıkan gazete başlıklarından sezinlemek de mümkündür.
  • Resim Yok
    Avusturyalı yönetmen Michael Haneke yine keyfimizi kaçıracak bir film çekmiş. Ne güzel 'Kurtlar Vadisi' izleyip milli gururumuzu onarıyor, 'Şu Çılgın Türkler'i okuyup şanlı rüyalar görüyor, Kızıl Elmalar yiyip ulusalcı hayallere dalıyor iken, bilinçaltımızla oynamanın sırası mıydı? Filmin adı 'Caché/Saklı'. Bir çiftlikte hizmetçi olarak yaşayan çift, uzak ülkelerinde yaşananları protesto etmek üzere katıldıkları gösteri sırasında, 17 Ekim 1961'de, Fransız polisi tarafından katledilerek Seine nehrine atılan 200 Cezayirli arasındadır. Çiftliğin sahipleri, Cezayirli maktul ebeveynin geride bıraktığı öksüz çocuğu evlat edinmek isterler. Bunu kendi geleceğine bir tehdit olarak algılayan altı yaşındaki Georges (Daniel Auteuil) yalanlarıyla Cezayirli çocuğun kimsesizler yurduna gönderilmesini sağlar. Aradan yıllar geçer, Georges televizyonda programlar yapan meşhur bir entelektüel olur. Eşi (Juliette Binoche) de bir yayınevinde çalışmaktadır. Yönetmen, toplumsal eleştiri hikâyesi için evlerinin bütün duvarları kitaplarla dolu kentli ve okumuş aileyi özellikle seçmiş. Bu aile, kendi evlerinin görüntülerinin kaydedildiği kasetler ve boğazlanan bir oğlan resminin bulunduğu çocukça çizimler almaya başlayınca paranoyaya sürüklenir. Georges bunları yapan meçhul kişiyi bildiğini sanır. Gerisini izleyecekler için anlatmayalım.
  • Resim Yok
    29 EKİM’DE ku­ru­lan Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti’nin gü­neş bur­cu ‘ak­rep’miş; hiç dü­şün­me­miş­tim, ye­ni öğ­ren­dim. Ak­re­bin sok­mak dı­şın­da­ki olum­suz özel­lik­le­rin­den bi­ri, ha­ta­la­rıy­la yüz­le­şe­me­me­si­dir. Cum­hu­ri­yet’in ken­di ta­ri­hiy­le il­gi­li ola­rak, özel­lik­le de gay­rı Türk va­tan­daş­la­rı­nın ba­şı­na ge­len­ler söz ko­nu­su ol­du­ğun­da ken­di­siy­le yüz­leş­mek­te zor­lan­dı­ğı ke­sin. Yüz­leş­mek bir ya­na, im­pa­ra­tor­luk­tan ulus-dev­le­te mi­ras ka­lan ve ho­mo­jen bir Türk ulu­su­nun ba­şa­rıy­la yon­tul­ma­sı önün­de hep en­gel ola­rak gö­rü­le­ge­len Kürt­ler, Rum­lar, Er­me­ni­ler ve Ya­hu­di­ler’le olan so­run­la­rı­mız en azın­dan üs­lup dü­ze­yin­de sür­dü­rü­lü­yor.
  • Resim Yok
    Bir siyaset adamının görüşlerinde, düşüncelerinde ya da hayat tarzında değişim emareleri göstermesi kamuoyunda iki farklı şekilde algılanır: Siyasetçinin taraftarları böyle bir değişimden memnun olmazken, muhalifleri her değişimin kendilerine yaklaşmak olduğunu varsayan narsist bir yanılsamayla sevinirler. Başbakan’ın yıllar içinde birkaç defa “değiştim” dedikten sonra, geçenlerde “değişmedim, değişmeyeceğim” demesi Türkiye’de bu iki farklı algılamaya dair vazıh örnekler sağladı.
  • Resim Yok
    Yüzyıl dönümleri dünyada büyük dönüşüm beklentilerinin depreştiği zamanlardır. Müslümanlar İmam Gazali için “müceddid-i elf-i sani” diyerek daha sabırlı bir tarih bakışına sahip olduklarını gösteriyor gibiyse de, her asırda yeni bir müceddidi arayan daha yaygın bir anlayışı göz ardı edemeyiz. Bediuzzaman adlandırması üzerinde düşünmek bile bu anlayışı yeterince görünür kılacaktır. Avrupalılar’ın 1890’lardan 1900’ün ilk yıllarına kadarki dünyayı 
  • Resim Yok
    Kürt sorununun -özellikle demokratikleşme, terör ve bölgesel kalkınma bağlamlarıyla- Türkiye’nin 2006 yılında başını ağrıtacak ve yüzleşmek zorunda kalacağı başlıca konulardan biri olduğu çokça dile getirildi. Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar krizlerden kaçınma arzusuyla halı altına süpürülen ve bir şiddet olayı yaşanıncaya kadar da bahsi açılmayan Kürt sorunu, ülkenin derin gündemi olarak neşter atılmadığı için ur gibi büyümeye devam ediyor. Kürt sorunu hakkında bu dönemde adamakıllı düşünmekten ve konuşmaktan sakınmanın vebali büyük olacaktır. Toplumsal barışı sürdürmeye ve tarafların tansiyonlarını düşürmeye yönelik somut faaliyetler gözle görülür hale getirilmezse, 2007 seçimleri Güneydoğu’da Kürtçü, kalan yurtta Türkçü partilerin oylarını arttıracağı muhakkaktır. Mart ayı sonlarında, özellikle Nevruz ile birlikte Türk ve Kürt ulusalcılıklarının kapışma noktasına geleceğine dair senaryo iddialarında bulunmuş olmaları dikkate alınacak olursa,1  medya camiasının çözüme katkı sağlayacak bir dil geliştirmek yerine, yangını seyretmeyi tercih ettiğini söylemek abartı olmayacaktır. Hatta, beklenen şiddet olaylarının çıkmamış olmasından duyulan gizli bir üzüntüyü Nevruz günlerinde çıkan gazete başlıklarından sezinlemek de mümkündür.
  • Resim Yok
    Avusturyalı yönetmen Michael Haneke yine keyfimizi kaçıracak bir film çekmiş. Ne güzel 'Kurtlar Vadisi' izleyip milli gururumuzu onarıyor, 'Şu Çılgın Türkler'i okuyup şanlı rüyalar görüyor, Kızıl Elmalar yiyip ulusalcı hayallere dalıyor iken, bilinçaltımızla oynamanın sırası mıydı? Filmin adı 'Caché/Saklı'. Bir çiftlikte hizmetçi olarak yaşayan çift, uzak ülkelerinde yaşananları protesto etmek üzere katıldıkları gösteri sırasında, 17 Ekim 1961'de, Fransız polisi tarafından katledilerek Seine nehrine atılan 200 Cezayirli arasındadır. Çiftliğin sahipleri, Cezayirli maktul ebeveynin geride bıraktığı öksüz çocuğu evlat edinmek isterler. Bunu kendi geleceğine bir tehdit olarak algılayan altı yaşındaki Georges (Daniel Auteuil) yalanlarıyla Cezayirli çocuğun kimsesizler yurduna gönderilmesini sağlar. Aradan yıllar geçer, Georges televizyonda programlar yapan meşhur bir entelektüel olur. Eşi (Juliette Binoche) de bir yayınevinde çalışmaktadır. Yönetmen, toplumsal eleştiri hikâyesi için evlerinin bütün duvarları kitaplarla dolu kentli ve okumuş aileyi özellikle seçmiş. Bu aile, kendi evlerinin görüntülerinin kaydedildiği kasetler ve boğazlanan bir oğlan resminin bulunduğu çocukça çizimler almaya başlayınca paranoyaya sürüklenir. Georges bunları yapan meçhul kişiyi bildiğini sanır. Gerisini izleyecekler için anlatmayalım.