- Azerbaycan’da Cumhurbaşkanlığı seçimi neden erkene alındı?
Azerbaycan’da Cumhurbaşkanlığı seçiminin normalde 2025’te yapılması gerekiyordu. Ancak ülkede siyasi tarih açısından bir dönüm noktası sayılacak Karabağ zaferinin yaşanmasıyla yeni bir durum oluştu. Bu zafer iç ve dış politikalar açısından önemli sonuçlar doğurdu. Bu sonuçlardan biri de Cumhurbaşkanlığı seçiminin erkene alınmasıydı.
Bilindiği üzere 1988-1994 arasında gerçekleşen Birinci Karabağ Savaşı sürecinde yüz binlerce insan büyük baskılar sonucu bölgeden Azerbaycan’a göç etmiş ve ülke bir milyona değin mülteci ve zorunlu göçmen misafir etmek zorunda kalmıştır. Sadece 1992’de Ermenilerin Hocalı’da yaptıkları katliam ve soykırımda 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i yaşlı olmak üzere 613 kişi öldürülmüş; 487 kişi ağır olarak yaralanmış ve 1.275 kişi de Ermeni güçlerin elinde esir kalmıştır. Bununla yetinmeyen Rusya destekli Ermenistan, Azerbaycan’ın kadim toprakları olan Karabağ’ı peyderpey işgal ederek katliamlarını sürdürmüştür. Nitekim 8 Mayıs 1994’te imzalanan “Bişkek protokolü” ile ateşkes sağlanmıştır. Karabağ sorununun çözümü için de AGİT-Minsk grubu oluşturulmuştur. Ancak AGİT- Minsk grubu otuz yıl süresince sadece Azerbaycan’ı oyalamakta zaman geçirmiş, Karabağ sorununun çözümüne ilişkin ciddi bir karar almamıştır. Karabağ’ın işgali Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası hukuka aykırı bulunmasına rağmen Ermenistan işgal ettiği topraklardan çıkmamış, aksine burada defakto bir durum oluşturarak Karabağ’a yeni bir statü kazandırmaya çalışmıştır.
Buna karşın Azerbaycan sorunun diplomatik yollarla çözüme kavuşması için olağanüstü bir çaba sarf etmiş ve uluslararası camiadan da destek beklenmiştir. Azerbaycan’ın bu yapıcı tutumuna karşın Ermenistan ise sorunu büyütmeyi sürdürmüş ve nihayet 27 Eylül 2020’de işgali altındaki Karabağ dışında olan Azerbaycan topraklarına saldırmıştır. Ermenistan’ın Tovuz’a saldırmasıyla başlayan ve kırk dört gün devam eden İkinci Karabağ Savaşı ise Azerbaycan’ın mutlak zaferi ile sonuçlanmıştır. “Vatan savaşı” sonucu kazanılan zafer Rusya’nın ara buluculuğunda imzalanan üçlü protokolle tescillenmiştir. Böylece otuz yıla yakın Ermenistan’ın işgali altında kalan ve Azerbaycan’ın kadim toprakları olan Karabağ özgürleşmiştir.
Azerbaycan, Karabağ zaferiyle işgal altındaki topraklarını özgürleştirerek toprak bütünlüğünü sağlamış, tüm toprakları üzerindeki egemenliğini tesis etmiş ve Anayasa’sının tüm ülke genelinde uygulanmasını temin etmiştir. Azerbaycan’ın tarihinde ilk kez bu durum gerçekleşmiştir. Bu durum Azerbaycan için yeni bir statü anlamına gelmiştir. Bu nedenle söz konusu durumun siyasi olarak tescillenmesi gerekmiştir. Başka bir ifadeyle sahada kazanılan zaferin siyasi alanda tescili ve tüm dünyaya duyurulmasının en önemli yollarından biri de seçimdir. Cumhurbaşkanlığı seçimi hem Karabağ zaferinin ülke kamuoyunda tescillenmesini sağlamak hem de “Karabağ Azerbaycan’dır!” söylemini realize ederek tüm dünyaya ilan etmek anlamını taşımaktadır. Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı seçimi erkene alınarak hem Azerbaycan’ın yeni statüsü tescil edilmiş hem de Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğu tüm dünyaya ilan edilmiştir.
- Erken seçim neden 7 Şubat’ta yapıldı?
Erkene alınan (Azerbaycan Türkçesiyle
növbedenkenar) Cumhurbaşkanlığı seçimi için belirlenen 7 Şubat rastgele belirlenmiş bir tarih değildir. Çünkü bu seçimin temel özelliği toprak bütünlüğünü sağlayan ve bu topraklar üzerinde egemenliğini tam tesis eden Azerbaycan’da düzenlenen ilk seçim olmasıdır. Kırk dört günlük vatan savaşının zaferle sonuçlanması üzerine Rusya’nın ara buluculuğuyla imzalanan üçlü protokolde her ne kadar Karabağ azat edilmişse de Karabağ’ın simgesel anlamda büyük öneme sahip Hankendi, Hocalı, Hocavend ve Ağdere gibi bazı şehirleri halen Ermenistan’ın işgali altındaydı. Üçlü protokole göre Ermenistan’ın bu şehirleri Azerbaycan’a teslim etmesi gerekirken Erivan yönetimi protokoldeki diğer yükümlülükleri gibi bu yükümlülüğünü de yerine getirmemiştir. Aksine bölgenin istikrarını bozacak ve bölgeyi dış ülkelerin müdahalesine açık hale getirecek birtakım eylemler içinde olmuştur. Bu konuda Rusya da üstüne düşeni yapmaktan imtina etmemiştir. Bundan destek alan Ermenistan söz konusu şehirlerde bulunan Ermeni ayrılıkçılara ve teröristlere “insani malzeme” adı altında silah taşımaya devam etmiştir. Diğer taraftan ise bölgede başta altın yatakları olmak üzere yer altı kaynaklarını talan etmeyi sürdürmüştür. Bu konu doğal olarak Azerbaycan’da tedirginliğe yol açmıştır. Buna karşı olarak ise Azerbaycan sivil örgütlerinin teşkilatlanmasıyla sivil halk Laçın yolunu bu tür faaliyetlere kapatmış ve Ermenistan’ın ekolojik tahrip ve silahlanmasının önünü kesmek istemiştir. Bu da dünya kamuoyunda ciddi tartışmalara neden olmuştur. Tüm bu gelişmeler ise Azerbaycan kamuoyunda ülkenin toprak bütünlüğünün sağlanmış olup olmadığı konusunda ciddi tereddütlere yol açmıştır.
Bununla yetinmeyen Ermenistan bölgede klasik Rusya geleneği olan anklav benzeri bir yapı (yani Azerbaycan toprakları içinde Ermenistan’a ait toprak; hatta Ermenistan güdümlü özerk bir cumhuriyet) oluşturmak istemiştir. Ermenistan üçlü protokole göre Azerbaycan’a devretmesi gereken şehirleri devretmeyerek Karabağ’da gayrimeşru Ermeni güçlerine alan açmak istemiştir. Söz konusu gayrimeşru Ermeni güçler de kontrolleri altındaki topraklarda 9 Eylül’de sözde “cumhurbaşkanlığı seçimi” düzenlemiştir. Bu ise Azerbaycan için bardağı taşıyan son damla olmuştur. Bununla da yetinmeyen gayrimeşru Ermeni güçler yollara mayın döşeyerek sivil halkın ölümüne neden olmuştur. Bunun üzerine Azerbaycan, gayrimeşru Ermeni güçlere karşı 17 Eylül’de “Lokal Antiterör Operasyonu” düzenleyerek yirmi üç saat içinde gayrimeşru Ermeni güçleri silah bırakmaya mecbur etmiş, başta sözde Karabağ yönetiminin başkenti Hankendi olmak üzere işgal altındaki topraklarını özgürleştirerek tam anlamıyla toprak bütünlüğünü sağlamış ve Karabağ’da anayasal yapıyı yeniden tesis etmiştir. Dolayısıyla Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü gerçek anlamda Lokal Antiterör Operasyonu sonucunda gerçekleşmiştir. Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı seçimi bu tarihten sonra gündeme gelmiştir. Daha sonra başta Hankendi olmak üzere Lokal Antiterör Operasyonu ile özgürlüğe kavuşturulan bölgede birtakım idari ve imar faaliyetlerine başlanmıştır. Bu ise doğal olarak epey zaman almıştır. Diğer taraftan Karabağ arazisinde ilk kez seçim düzenlemenin birtakım teknik sıkıntıları bulunduğu için bunların giderilmesi ve bölgede yapılacak tarihi seçim için altyapının oluşturulması için zamana ihtiyaç olmuştur. Bu nedenle seçim tarihi olarak 7 Şubat’ın belirlenmesi makul kabul edilmiştir. Azerbaycanlıların ifadesiyle seçim tarihi hakkında “Bu tarihten önce erken olurdu, bu tarihten sonra da geç olurdu” denilebilir.
- Azerbaycan siyasi tarihi açısından Karabağ zaferinin önemi nedir?
Karabağ zaferi Azerbaycan’ın milli kimliğinin yeniden belirlenmesi sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle ülkede Karabağ mücadelesi merkezli, sosyolojik ve siyaset ekseninde keskin hatlarla belirlenmiş iki dönem ortaya çıkmıştır: Karabağ zaferi öncesi Azerbaycan ve Karabağ zaferi sonrası Azerbaycan. Dolayısıyla Azerbaycan ile ilgili analiz yapacak siyaset bilimcileri ve uluslararası uzmanların bu ayırımı dikkate almaları gerekmektedir.
Karabağ zaferi öncesi dönemde Azerbaycan’ın gerek iç politikası gerekse dış politikasının temel önceliği işgal altındaki toprakların azat edilmesi (işgalden kurtarılması, özgürleştirilmesi) olmuştur. Bu süreçte Azerbaycan’ın uluslararası ilişkilerdeki temel önceliği Karabağ konusundaki haklılığını anlatmak olmuştur. İç politikada ise bir taraftan Karabağ göçmenlerinin sosyal ve ekonomik durumlarının iyileştirilmesi diğer taraftan Karabağ’ın nasıl özgürleştirileceği hususunda alternatif politikaların hazırlanması ve bunun için altyapı oluşturulması için çalışılmıştır. Buna binaen ilgili dönemde üst yönetim genel anlamda Karabağ konusuna odaklandığından ülkenin iktisadi, sosyal ve teknolojik açılardan gelişmesine ilişkin stratejilerinin ikinci planda kaldığını söylemek mümkündür.
Vatan savaşı sonucunda kazanılan kesin zaferle Azerbaycan, işgal altında toprağı olan bir ülkeden kendi gücüyle adaleti sağlamış galip bir ülkeye dönüşmüştür. Bu statü değişikliği doğal olarak Azerbaycan’ın iç ve dış politikalarının yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Karabağ zaferi sonrasında bölgesel barış ve istikrarı temin etmeye çalışan, Türk dünyasında öncü rol oynayan, Avrupa Birliği (AB) ile başta enerji olmak üzere birçok alanda iş birliği yapan, Bağlantısızlar Hareketi’ne liderlik eden ve Şuşa Beyannamesi ile hukuki zemin oluşturarak Türkiye ile müttefiklik ilişkisi içinde olan bir Azerbaycan söz konusu olmuştur. İç politikada ise Ermeniler tarafından tahrip edilen Karabağ’ı yeniden dirilten, yeşil enerji konusunda ciddi yatırımlara ev sahipliği yapan, post neft kalkınma modelini hayata geçirmeye çalışan, yabancı yatırımlar için cazibe merkezi olmayı amaçlayan ve sürdürülebilir bir kalkınmayı hedefleyen bir ülke olunması hedeflenmektedir. Dolayısıyla Karabağ zaferiyle güvenlik eksenli politikaları önceleyen Azerbaycan yerini bölgesel barış ve istikrarı önemseyen, sosyoekonomik gelişmeleri önceleyen bir Azerbaycan’a bırakmıştır. Yaşanan bu paradigma değişimi sonucunda ülkede sosyoekonomik reformların daha fazla ön plana çıkacağı beklenmektedir. Böylece Karabağ zaferini –Azerbaycan için tarihi bir zafer olmakla birlikte– iç ve dış politikalarda paradigma değişimine giden yeni Azerbaycan’ı şekillendiren bir dönemin başlangıcı olarak ele almak gerekmektedir.
- Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ön plana çıkan söylemler ve durumlar nelerdir?
7 Şubat seçiminin Karabağ zaferi üzerine bina edildiğini söylemek mümkündür. Bu nedenle seçimin hem kurgusunu hem de vurgusunu Karabağ zaferi oluşturmuştur. Nitekim seçimde İlham Aliyev’e rakip olan diğer adaylar da bu konuda Cumhurbaşkanı Aliyev’e hakkını teslim etmiştir. Zira Karabağ’ın işgalden kurtarılmasının her Azerbaycanlının hayali olduğunu söylemek mümkündür. Karabağ zaferi öncesinde yapılan kamuoyu anketlerinde halkın yüzde 60’tan fazlası “Karabağ’ın işgal altında olması”nı ülkenin en önemli sorunu olarak görmekteydi. Nitekim Cumhurbaşkanı Aliyev’in seçim sloganı da bu eksende “galip halkın galip lideri” şeklinde olmuştur.
Bu seçim birçok ilklere de sahne oldu. Öncelikle bu seçim toprak bütünlüğünü sağlamış ve egemenliğini tam tesis etmiş Azerbaycan’da yapılan ilk seçim oldu. Zira Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde hem ülkenin toprakları işgal altındaydı hem de bu Cumhuriyet yirmi üç ay yaşadığı için seçimlere gidilmedi. Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) döneminde ülke Birliğin bir parçası olarak görüldüğü için bu dönemde yapılan seçimler bağımsız Azerbaycan açısından da dikkate alınmamaktadır. SSCB’nin dağılmasıyla bağımsızlığını yeniden ilan eden Azerbaycan döneminde ise Karabağ işgal altındaydı.
7 Şubat seçimi Karabağ topraklarında yapılan ilk seçimdir. Böylece kazanılan zaferle özgürlüğe kavuşan Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğu yapılan seçimle tescillenerek tüm dünyaya duyurulmuştur. Diğer taraftan özgürlüğüne kavuşturulan topraklarda seçim sandıklarının kurulması, uluslararası gözlemciler ve medya kuruluşlarının bölgeye gitmesi Azerbaycan’ın Karabağ’daki egemenliğinin tam olarak sağlandığının teyidi anlamına gelmektedir. Cumhurbaşkanı Aliyev’in sözde Karabağ yönetiminin başkent olarak ilan ettiği Hankendi’nde oy kullanması ise simgesel olarak “Karabağ Azerbaycan’dır!” anlamını taşıdığı gibi Karabağ zaferinin yeniden ilanı anlamına da gelmektedir.
Bu seçimde dikkat çeken bir husus da Azerbaycan’daki Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk kez Türkiye ve Türk dünyasının yoğun bir şekilde gündeme gelmesi oldu. İlham Aliyev’in dış politika hedefleri arasında Türkiye ve Türk dünyası ile ilişkileri daha da kuvvetlendirmesi hususu önemli bir yer almaktadır. Diğer adaylar tarafından da dile getirilen bu durum Türkiye ve Türk dünyası ile iş birliğinin derinleştirilmesinin bundan böyle Azerbaycan’ın temel politika öncellikleri arasında yer alacağı anlamına gelmektedir.
- Seçim sonucunun bölgeye ve Türk dünyasına yansımaları nasıl olacaktır?
Bu seçim sonucunun; Karabağ zaferi sonrasında Cumhurbaşkanı Aliyev’in çizdiği ve zaman zaman dile getirdiği iç ve dış politika argümanlarının hayata geçirilmesi için uygun bir zemin oluşturması beklenmektedir. Karabağ zaferi sonrasında Cumhurbaşkanı Aliyev, bölgesel barış ve istikrarı temin etmeye çalışan, Türk dünyasında öncü rol oynayan, AB ile başta enerji olmak üzere birçok alanda iş birliği yapan, Bağlantısızlar Hareketi’ne liderlik eden ve Şuşa Beyannamesi ile hukuki zemin oluşturarak Türkiye ile müttefiklik ilişkisi içinde olan çok yönlü ve dengeli bir politikaya işlerlik kazandırmaya çalışmıştır. Böylece Karabağ sorunu nedeniyle savunmacı bir rol üstlenmek zorunda kalan Azerbaycan’ın uluslararası arenada daha aktif bir rol üstlenerek bölgesel ve küresel sorunları çözmede katkı sağlayan bir ülke konumuna gelmesi hedeflenmektedir. Azerbaycan’ın dış politikadaki bu paradigma değişimi ile bölgesel bir güç konumuna yükselmesi ve küresel sorunlara karşı sözüne itibar edilen bir ülke olarak kabul görmesi amaçlanmaktadır.
Karabağ zaferinin Azerbaycan dış politikasında meydana getirdiği en büyük değişimlerin başında ülkenin öncellikleri arasında Türkiye ve Türk dünyasının keskin çizgilerle ve değişilmez olarak yer alması olmuştur. İkinci Karabağ Savaşı süresince Türkiye’nin açık bir şekilde Azerbaycan’ın yanında yer alması diğer ülkelerin bu savaşa müdahale etme imkanını ortadan kaldırarak bir nevi savaşın kaderini değiştirmiştir. Karabağ zaferi sonrasında imzalanan Şuşa Beyannamesi ile iki kardeş ülke arasında müttefiklik ilişkisi kurulması ise bölgede yeni bir jeopolitik durum oluşturmuştur. Zira Karabağ zaferinin kazanımlarının devamı ve Azerbaycan’ın bölgedeki güvenlik ve istikrarı açısından bundan sonra da iki ülkenin güç birliği yapması zorunlu hale gelmiştir. Cumhurbaşkanı Aliyev’in bir röportajında “Azerbaycan’ın ciddi bir sorunla karşı karşıya kalması halinde ilk arayacağı kişinin Recep Tayyip Erdoğan olacağını” belirtmesi ve bir başka konuşmasında da “Biz öyle güçlü bir ittifak kurmuşuz ki gelecek nesiller bu müttefikliğe, bu kardeşliğe uygun adım atmalıdırlar” cümlesini kurması iki ülke arasındaki stratejik iş birliğinin boyutunu ve gelecekte alacağı şekli çok net olarak ortaya koymaktadır.
Karabağ zaferinden sonra Türk devletleri ile stratejik iş birliğine gidilmesi Azerbaycan dış politikasının öncelikleri arasında yer almıştır. Cumhurbaşkanı Aliyev bu zaferden sonra Türk devletleriyle ilişkilerini yoğunlaştırmış, her bir devlete birçok ziyarette bulunmuş ve yüksek düzeyde iş birliği protokolleri imzalamıştır. Orta Asya Türk cumhuriyetleri de Sovyet mirası olarak karşı karşıya geldikleri sorunların çözümünde Karabağ mücadelesinin başarısını rol model olarak görmüş ve bu modelden esinlenmek üzere Azerbaycan ile daha yoğun ve daha kapsamlı iş birliğine gitmiştir. Böylece Türk devletleri nezdinde Azerbaycan’ın ve bu başarının sahibi Cumhurbaşkanı Aliyev’in itibarı yükselmiştir. Nitekim Tacikistan’daki V. Orta Asya Devlet Başkanları İstişare Toplantısı’na Cumhurbaşkanı Aliyev’in onur konuğu olarak davet edilmesi bu itibarın bir göstergesi olarak görülmüştür.
İşte 7 Şubat seçiminde hem Azerbaycan halkının seçime yoğun katılım sağlaması hem de İlham Aliyev’in yüksek bir oy oranıyla (yüzde 92,05) tekrar cumhurbaşkanı seçilmesi Cumhurbaşkanı Aliyev’in Karabağ zaferi sonrasında izlediği politikaların kamuoyu nezdinde de yüksek düzeyde kabulü anlamına gelmektedir. Cumhurbaşkanı Aliyev’in birçok beyanatında bu hususları bilhassa vurgulamasına binaen bölgesel barış ve istikrar ile birlikte başta Türkiye olmak üzere Türk dünyası ile ilişkilerin derinleştirilmesinin, yeni Azerbaycan’ın stratejik öncelikleri arasında yer alacağını belirtmek gerekir. Bu ilişkilerin somutlaşmasında ise enerji alanında iş birliği, savunma sanayii alanında ortak yatırımlar ve Hazar Geçişli Uluslararası Doğu-Batı Orta Ulaştırma Koridoru başat unsurlar olarak yer alacaktır.
Azerbaycan’ın zafer sonrasında izlediği çok yönlü dış politika eksenlerinden biri de anti sömürgeciliktir. Azerbaycan özellikle Bağlantısızlar Hareketi’nin dönem başkanlığında Afrika ülkeleriyle kurduğu yoğun ilişkiler ekseninde bu ülkelerin maruz kaldığı sömürgecilikle mücadele etmeyi kendine misyon edinmiş ve bu misyonun yeni dönemde de devam edeceğinin işaretlerini vermiştir. Bu nedenle seçimden zaferle çıkan Cumhurbaşkanı Aliyev’in Afrika ülkeleriyle daha yoğun iş birliklerine gitmesi beklenilmektedir. Aynı politikanın Türkiye tarafından da izlendiği göz önüne alındığında bu yeni dönemin Türk dünyası-Afrika yoğun iş birliği dönemi olacağını söylemek mümkündür.