Yeni Yıla Girerken

Türkiye'de şu an ihracata dayalı bir büyüme stratejisi benimseniyor. Yüksek kurlardan faydalanılarak, ihracat artırılmaya ve cari açık düşürülmeye; faizler düşürülerek yatırım ortamı teşvik edilmeye, iç talep canlandırılarak, büyüme yüksek tutulmaya çalışılıyor.

2020 yılı, pandemi nedeniyle, küresel ekonomi için çok zor bir yıl olarak geride kalmıştı. 2021, salgının bir nebze durulması ile daha sakin; ancak çip krizi, emtia fiyatları, faiz indirimleri nedeniyle özellikle son dönemlerde nispeten daha dalgalı geçti. 2022’de ise, Türkiye, yepyeni bir başlangıç için hiç olmadığı kadar hazır hissediyor görünüyor.

İtalya’ya yenildiğimiz ve sonrasında bir daha kendimize gelemediğimiz Avrupa Futbol Şampiyonası açılış maçı, yaptırımlar, Doğu Akdeniz derken hareketli bir yıl geride kaldı. Pandemi, kurdaki volatilite, enflasyonun seyri ve sermaye hareketleri gibi konjonktürel sorunlara rağmen, ekonomi şu ana dek ciddi bir kriz imajı vermedi. Ekonominin çarklarının aksamadan işleyebilmesi, asgari ücrete %50’nin üzerinde zam yapılabilmesi, ülke ekonomisinin ciddi bir direnç kazandığını ve sağlam bir temele oturduğunu gösteriyor.

Küresel Düzen ve Mevcut Gidişat

Türkiye, küresel ekonominin %3,3 daraldığı, İngiltere ve İtalya gibi G7 ekonomilerinin %10 küçüldüğü 2020’de, G20 ülkeleri arasında büyüyen iki ülkeden biri olmuştu. Küresel ekonominin %6 büyümesi beklenen bu yıl ise çift haneli büyüme bekleniyor.

Türkiye ekonomisi için üç önemli temel öncelik; sürdürülebilir dengeli bir büyüme, daha düşük dış finansman ihtiyacı ile daha düşük enflasyon ve daha az belirsizlik olmalıdır. Son dönemler daha sık konuşulmaya başlanan ihracata dayalı üretim ve kalkınma stratejisi, sürdürülebilir istikrarlı büyüme için önemli iken; bu sürecin örneğin birebir Çin, Kore veya Japonya modeli ile değil, farklı ülke tecrübelerinden de öğrenerek, kendinize ait yeni bir model ve yeni bir hikâye ile ortaya koyulması önemlidir.

Yeni kalkınma stratejisine uzun vadeli bakış açısı, kritik noktalardan biridir. Para ve maliye politikamızın, kısa vadeli oynaklıklarla mücadele için etkin ve uyumlu bir şekilde kullanılması gerekecektir. Ancak uzun vadede, ekonomik büyümenin tek kaynağı inovasyon ve teknolojidir. Uzun vadeli potansiyel büyümede, enflasyon ve dış açık yaratmadan istikrarlı bir şekilde büyümeye odaklanılmasında fayda bulunmaktadır.

Bunun yanı sıra, gelişmiş ülkelerde gelecek dönemin parasal sıkılaştırma adımları da önemli bir risk unsurudur. Özellikle de 1980 sonrasının finansal liberalleşme döneminde, arbitraja bağlı sıcak para hareketleri önemli bir risk faktörü haline geldi. Bu düzene uymayanlar da cezalandırılır. Bu yüzden de, uzun vadede, kısa vadeli sermaye hareketlerine bağımlılığın azaltılması bir tercih değil, zorunluluktur aslında.

Para politikası gündemi son dönemler daha yoğun. Fed, para arzı ivmesini düşürme sürecinin ikinci raunduna Kasım 2021’de başlamıştı; Aralık ayında ise bu süreci hızlandırma kararı aldı. İngiltere merkez bankası, faizleri 15 baz puan yükseltti. Avrupa ve Japonya ise, bu defa daha ihtiyatlı hareket ediyor.

Global ölçekte büyüme endişeleri de artıyor. Büyüme rekorları kıran Çin, daha dengeli bir büyümeye doğru gidiyor. Emtia fiyatları da hareketli bir dönem yaşıyor. Enerji fiyatlarındaki gidişat hem ihraç eden ülkeleri hem ithal eden ülkeleri önemli derecede etkilemektedir.

Şekil 1 Küresel politika faizi dağılımı. Kaynak: BIS ve CountryEconomy

Türkiye Ekonomi Modeli

Türkiye’de şu an ihracata dayalı bir büyüme stratejisi benimseniyor. Yüksek kurlardan faydalanılarak, ihracat artırılmaya ve cari açık düşürülmeye; faizler düşürülerek yatırım ortamı teşvik edilmeye, iç talep canlandırılarak, büyüme yüksek tutulmaya çalışılıyor. Bu amaçla, kamu bankalarının kredi kapasitelerini geliştirmek için sermaye artırımları da konuşuluyor.

Yeni program “küresel iklim değişikliğinin önemli oranda etkilediği tarıma, cari açığı azaltmada kritik rolü olan turizme ve istihdamın artırılmasına öncelik verilecektir” ifadeleri ile de hem yeşil dönüşüm hem reel hedeflere odaklanacak yeni bir döneme işaret ediyor görünmektedir. Büyümenin kapsayıcı olması da bir o kadar önemlidir. Yüksek büyüme enflasyonist etki yaratmamalıdır. Büyümenin hissedilebilir olması için, hissedilen enflasyonun düşürülmesi ve kurun da istikrara kavuşması gerekiyor.

Kalkınmayı bölgelere ve yerele yaymak da bir o kadar önemlidir. İstikrarlı büyüme için sadece Makroekonomik analize bakmak yetmez; Mikroekonomik analizi de konuşmamız, örneğin yerel ve bölgesel kalkınmaya daha fazla odaklanmak gerekiyor. Güçlü büyüme için şirket dinamizmi ve verimliliğinin de yeniden yükseltilmesi gerekiyor. Finansmanın ve teşviklerin doğru yönlendirilmesi önemlidir. Kaynakların yüksek büyüme potansiyeli olan şirketlere tahsis edileceği mekanizmalar geliştirilmelidir.

Yeni Yılda Kur, Faiz ve Enflasyon

Uluslararası yatırımcılar ciddi bir faiz artışı beklese de, 2022’de de, belki birkaç aylık ara ile yeni faiz indirimleri muhtemeldir. Ancak, faizler yeterince gerileyince; cari fazla ve düşük faizlerin de pozitif etkisi ile 2022’de enflasyonda düşüş olasıdır. Enflasyon düşerken, kısa vadeli ülke risk primleri ve finansman maliyetleri de düşmeli; uzun vadeli kredi notları, yatırımlar, üretim potansiyeli, istihdam ve ihracat artırılarak sürdürülebilir büyüme desteklenmelidir.

Türkiye’de son dönemde piyasadaki faizler aşağı çekilmeye ve büyüme desteklenmeye çalışılıyor. Bu noktada, iktisadi hedefler ile ilgili bir sorun olduğu inancında değilim. Cari açığın kalıcı olarak düşürülmesi, düşük faizler ve kalıcı büyüme, istihdam olanaklarının artırılması makul hedeflerdir. Nitekim, yüksek faizler, normal şartlar altında, olumsuz faktörlerdir. Sorun, daha çok, bu politikaların satımı, süreç yönetimi ile ilgili görünmektedir.

Kur oynaklıkları ve oluşan arbitrajın bertaraf edilmesinin yolu, piyasanın, gelecek projeksiyonları ile ilgili ikna edilmesinden geçer. İletişim kanallarına ve beklenti yönetimine daha fazla odaklanmak gerekiyor. Eski Fed Başkanı Bernanke’nin de deyimi ile örneğin “Merkez bankacılığında işin yüzde 98’i iletişim, yüzde 2’si de eylemdir“.

Kronik cari açık sorunundaki ciddi azalmaya rağmen, sürdürülebilirlik noktasında emin olmak gerekiyor. Yeni ekonomi modelinde altı çizilen “tüm politika araçlarının etkin bir şekilde kullanılması” hedefiyle uyumlu olarak, (daha önceki BES adımları gibi) yapısal reformlarla bu kronik sorunu tarihin tozlu sayfalarına kaldırmak gerekiyor.

Makro ölçekte, Türkiye ekonomisinin, tüm konjonktürel dalgalanmalara rağmen, sağlam ve dirençli yapısı dikkat çekiyor. Yaptırımlar, pandemi, enerji krizi, emtia fiyatları, kur oynaklıkları, yakın coğrafyadaki jeopolitik riskler ve sermaye hareketlerine rağmen asgari ücrette atılan tarihi adım örneğindeki gibi ekonominin hala sağlam durması takdir edilecek bir dirençtir.

Ancak, Türkiye’nin, pandemi sonrasının yeni normalinde, küresel ekonomi içindeki konumunu yeniden tanımlama ve kendini daha iyi anlatmaya her zamankinden çok ihtiyacı var. Önümüzdeki bu yepyeni yılın ülkemize, milletimize refah, sağlık, huzur, barış ve mutluluk getirmesini diliyorum.

[Sabah, 18 Aralık 2021]

Etiketler: