Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek

Yeni Sanayi Devriminin Eşiğinde Rasyonel Ekonomi Politikaları

Mehmet Şimşek ve ekibinin göreve getirilmesiyle Türkiye'yi yeni bir ekonomik dönüşüm bekliyor. Bu dönüşüm artan refah, yükselen alım gücü ve düşük enflasyon merkezli üretimi önceliyor. Ayrıca teknolojik altyapının güçlendirilmesi ve öngörülebilirliğin artırılması temel hedefler arasında yer alıyor.

Türkiye küresel ekonomi içerisinde yüzde 1’lik payı ile en büyük ekonomiler arasında bulunuyor. Dünya ihracatının yüzde 1,08’ini gerçekleştiren ve satın alma gücü açısından küresel ekonomiden yüzde 2,5’den fazla pay alan Türkiye yeni bir eşiğe gelmiş bulunuyor. Mevcut eşik yeni teknolojik trendlerin takibini ve ileri teknoloji ihracatını kapsıyor. Rasyonel ekonomi politikaları da gelinen eşiğin temelini oluşturuyor. Benimsenen rasyonel ekonomi politikalarında öngörülebilirliğin artırılması, küresel trendlerin takibi ve fiyat istikrarı gibi söylemler öne çıkıyor. Böyle bir politik tercihin yapılmasında enflasyonla mücadeleye verilen önceliğinin büyük payı bulunuyor. Türkiye’nin yeni ekonomi yönetiminin benimsediği önceliklerin 10 başlık altında toplanması ise sürecin nasıl bir şekilde işleyeceğini gösteriyor.

Yeni sanayileşme olarak isimlendirilen dördüncü sanayi devrimi Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye orta ve orta-üst teknoloji üreten bir ülke olarak yeni sanayileşmeye uyum sağlayamazsa orta gelir tuzağından çıkamayabilir. Son yirmi yılda araştırma ve geliştirmeye 130 milyar dolar yatırım yapan ve 300 bin kişilik AR-GE istihdamı oluşturan Türkiye üretim altyapısıyla teknolojik dönüşüme öncülük yapmalı. İleri teknolojik atılımın önemli bileşenlerinden biri de istikrarlı, öngörülebilir ve rasyonel planlamayı içeren bir eylem planı. Ekonomi Eylem Planı olarak yakında ayrıntılı şekilde açıklanacak olan plan bu açıdan değerlendirilebilir.

Altyapı inşa dönemi (2002-2019)

Türkiye 2002-2019 döneminde büyük bir atılıma imza attı. Yurt dışından çekilen 200 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımı kamunun 450 milyar dolarlık altyapı yatırımı takip etti. AR-GE’ye yapılan harcama miktarı 1 milyar dolardan yıllık 10 milyar dolara çıkarıldı. Aynı dönemde toplam istihdam 20 milyon sınırından 28 milyona kadar artış gösterdi. Kişi başı gelir 3 bin dolardan 10 bin dolara çıkarak milli gelirde artış trendinden pozitif etkilendi. 2002’de satın alma gücü açısından 18. sırada bulunan Türkiye, 2019’da 13. sıraya kadar yükseldi. Aynı dönemde kişi başı satın alma gücü ise 10 bin dolardan 30 bin dolar sınırına geldi. Bu dönemde özel sektörün ihracat merkezli bir üretim modeline adaptasyonu için teşvikler devreye alındı. Özellikle AR-GE harcamalarına verilen destekler kamu tarafından büyük oranda finanse edildi. Makro düzeyde yapılan düzenlemelere ek olarak vatandaşların yaşam standartlarını yükseltmek için gelir dağılımını iyileştirilecek adımlar atıldı.

Gelir dağılımını yansıtan Gini kat sayısı 2002-2019 arasında pozitif bir eğilim içerisine girdi. Ancak yaşanılan döviz kurlarındaki yükselişi alım gücünde bazı gerilemelere neden oldu. Bunun temel bileşenleri arasında orta gelir tuzağına yakalanmanın büyük bir payı vardır. İleri teknoloji merkezli dönüşümün gerçekleşmesiyle orta gelir tuzağından çıkabileceği de farklı uzmanlar tarafından ifade edilmektedir. IMF’e göre orta gelirden yüksek gelir grubuna çıkışın merkezinde Güney Kore’nin yaptığı gibi ihracat odaklı ve ileri teknolojiye dayalı bir ekonomik altyapı gerekiyor. Tayvan, Singapur ve Japonya gibi ülkeler de benzer bir politika izleyerek yüksek gelirli ülke seviyesine çıktılar.

Sanayi, turizm ve tarım gibi sektörlerde 2002-2019 döneminde büyük bir değişim geçirdi. 2002’de Türkiye dünyanın en büyük 23. sanayisi iken 2019’da 15. sıraya yükseldi. Tarım sektörü ise dünyanın en büyük 10. tarım gücüne dönüştü. Aynı tarihler arasında turizm gelirleri 12 milyar dolardan 35 milyar dolar sınırına geldi. Turizmde yaşanılan dönüşüm Türkiye’yi küresel bir turizm ekonomisi haline getirdi. Turist sayısı da 13 milyondan 45 milyona çıkarak güçlü yükseliş eğilimi gösterdi. Türk ekonomisinin geçirdiği iktisadi değişimin pozitif yanlarının olmasıyla birlikte farklı alanlarda istenilen başarının yakalanamadığını söylemek de mümkündür. Bunlara gelir dağılımının daha iyi düzeye getirilememesi, cari açık problemi, bölgeler arasında gelişmişlik farkı ve eğitim-istihdam arasında dengesizlik örnek olarak verilebilir. Yapılan yatırımlarla geliştirilen altyapının daha üst bir seviyeye taşınması için ise planlı, rasyonel, uluslararası standartlara dayalı, kurumsallaşmanın güçlendirildiği, eğitim-istihdam dengesinin sağlandığı bir süreç işleme alınabilir. Yeni açıklanacak Ekonomi Eylem Planını bu açıdan değerlendirmek mümkündür.

Küresel sarsıntılar: Pandemi ve krizler silsilesi (2020-2022)

Salgınla birlikte birçok ülke küresel krizlerle mücadele etmek zorunda kaldı. İstihdam dışına çıkan milyonları, kapanan üretim merkezleri ve ürün kıtlıkları takip etti. Merkez bankaları ve hükümetler krizleri atlatmak için piyasaya trilyonlarca dolar verdi. Kamu sosyal harcamaları katlarken fiziki gıda yardımları işleme alındı. Tedarikte yaşanılan aksamalar ise sürece negatif yansıdı. Dünya ticareti hastalık nedeniyle büyük sekteye uğradı. Üretim yapamayan firmalar kapanırken 200 milyondan fazla yeni işsiz ortaya çıktı. Küresel bir dalga haline gelen salgın beraberinde son 50 yılın en büyük enflasyonist baskısını ortaya çıkardı. Üretici enflasyonları üç haneli rakamlara erişirken ardından enerji ve gıda krizleri geldi. BM’nin kayıtlara almaya başladığından beri yüzde 65 ile en yüksek seviyeye ulaşan dünya gıda enflasyonu az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri derinden sarstı. Enerji fiyatları ise tarihte görülmeyen fiyatlara çıkarak salgının etkilerini daha yıkıcı hale getirdi. Ukrayna Savaşı da gıda ürünlerinde kıtlıklara yol açarak krizin derecesini ve boyutlarını daha katmanlı sürece itti.

Türkiye 2020-2022 döneminde yaşanılan küresel kriz ve sarsıntılarla mücadele için finansal araçları kullanarak farklı bir yöntem izledi. Türkiye Ekonomi Modeli ile salgın nedeniyle kayıplarını kapatmaya çalıştı. 2020’de 720 milyar dolara kadar gerileyen milli gelir 2022’de 905 milyar dolara çıkartıldı. İstihdam 26 milyondan 32 milyon sınırına getirildi. Aynı dönemde AR-GE harcamaları 12 milyar dolara kadar yükseldi. Genişletici para ve maliye politikalarıyla ekonomik büyüme merkeze alındı. Üretim, istihdam ve ihracat odaklı yaklaşım Türkiye’nin ilk defa küresel ihracattan yüzde 1’in üzerinden pay almasını sağladı. Salgın döneminde kişi başı gelirde meydana gelen bozulmanın tersine çevrilmesi için de ücretleri yukarıya taşıyan bir kamu politikası tercih edildi. Asgari ücret 2023’ün başında Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamı olan 455 dolara çıkartıldı. Ortalama ücretlerde 600 dolara yaklaşan bir seyir izledi. Ancak küresel enflasyon, döviz kurlarındaki ani hareketler ve tedarik krizleri nedeniyle enflasyon rakamları yüzde 85’e kadar artış gösterdi. Ancak Aralık ayında yüzde 65’e kadar düştü ve düşüşün 2023 boyunca sürmesi bekleniyor.

Ekonomi eylem planı: Yeni stratejik dönüşüm (2023-2028)

Seçimler sonrası ekonomi yönetiminin belirlenmesi ve enflasyon merkezli bir politika setinin tercih edileceğinin dile getirilmesi yeni bir sürece işaret ediyor. Para ve maliye politikasının eş güdümlü şekilde fiyat istikrarı için kullanılması, Merkez Bankasının kurumsal yapısının güçlendirilmesi, TL tasarruflarının artırılması, girdi maliyetlerinin azaltılması, kamu harcamalarında şeffaflığın kuvvetlendirilmesi, uluslararası standartlara dayalı kurallar setinin daha da işlevsel hale getirilmesi ve bürokratik engellemelerin ortadan kaldırılmasıyla şekillenen Ekonomi Eylem Planı Türkiye’yi yeni sanayi devriminin eşiğinde dönüştürmeyi hedefliyor. Uluslararası kuruluşların tahminleri de benzer bir eğilimin güçleneceğine işaret ediyor. Türkiye milli gelirinin tarihte ilk defa 1 trilyon doları aştığını açıklayan IMF, 2028’de 1,33 trilyon dolarlık ekonomik büyüklük öngördü. Türkiye’nin hedefi ise 2028’de 1,5 trilyon dolarlık ekonomik gelire ulaşmak. PwC de 2030’da Türkiye milli gelirinin 1,7 trilyon dolar olacağını tahmin ediyor. Bu tahminlerin yanı sıra Şimşek ve ekibinin mevcut değişim için doğru bir tercih olduğu birçok finans çevresi tarafından ifade edildi. Sonuç itibariyle Şimşek ve ekibinin göreve getirilmesiyle Türkiye’yi yeni bir ekonomik dönüşüm bekliyor. Bu dönüşüm artan refah, yükselen alım gücü ve düşük enflasyon merkezli üretimi önceliyor. Ayrıca teknolojik altyapının güçlendirilmesi ve öngörülebilirliğin artırılması temel hedefler arasında yer alıyor.

[Star, 15 Haziran 2023]

Etiketler: